Eldeki tek ansiklopedik eser olan (Kamusül Alam) bize, biri:

— İmam Hüceetül İslam Zeyneddin Ebahamid Gazali ibni Muhammed ibni Muhammed ibni Ahmed,

Ötekisi de:

— Ebül fütuh Mecdeddin Ahmet bini Muhammed ibni muhammed Gazali.

Birincisi için, sayın üstadımızda gereken açıklamayı buluyoruz. Fakat Ahmed Gazali için bunu yapmamıştır. Kamus, her iki kardeşi da İran’ın Horasan bölgesinde gömülü olarak göstermekte ve imamın meşhur (Tus) şehri civarındaki (Gazele) köyünü onun yurdu bildirmektedir. Buna karşı Ahmed Gazaliyi de aslı Gazavin olan (Gazvin) şehrini bildirmiştir.

GAZALİLER, GERÇEKTEN (GAZALE) KÖY ADİYLE İLGİLİ MİDİR?

İlk düşünce olarak bu haberi derin bir duraklama ile karşılıyoruz. Çünki eski dil kaidelerine göre, Gazale köyüne nisbeti

— Gazalevi olması gerekir. Bu nisbete yol açan sebep bilinemiyor. Bize göre çok yanlış ve apaçık bir tertip eseridir. Gazaliler, aslı (Gazal) olan bir yere mensupturlar.

GAZALİLERİN YAŞAYIŞ, DEVİR SAHALARI

Hazreti imam, ilk tahsilini bazı zaman bilginlerinden yaptıktan sonra, çok büyük ün kazanmış ve (Bağdad) daki (Nizamiye) medresesine müderris olmuştur. Bu medresede iken mesleki değiştirerek tasavvufa kendisini vererek yalnızlık köşesine çekilerek ibadet ve riyazetle vakit geçirmiştir. Bundan sonra da bazı yerleri dolaşmış ve kâbei şerifeyi ziyaret etmiş bu arada (Kudüs) şehriyle (Dımışkı Şam) a da uğramıştır. En sonunda da kendi yurduna giderek, sözde, orada, yani (Gazele) köyünde ölmüştür. Onun en büyük kitabı :

— El ihyafi ulumud din adlı eseridir. Dine ve felsefeye dair bir çok kitap yazmış ve hayatında (imam) lık gibi dini sahada devrinin en yüksek payesini kazanmıştır.

Ahmed Gazali de önceleri onun gibi kendisini ilme vermiş ve zamanın bilinen bilgileri üzarine eğilmiştir. Ağabeyi H. İmamın ihyasını kısaltarak :

Lübbül ihya adiyle dini bir kitap yazdığı gibi, ayrıca da, adından anlaşılacağı üzere tasavvuf hakkında :

— El zahiyre fi ilmil basire adlı bir kitap kaleme almıştır.

GAZALİLERİN ALMIŞ OLDUKLARI UNVAN VE LAKAPLARIN MANALARI

H. İmamınki (Hüccetül İslam ve Zeyaeddin) dirki her ikisi de tam bir din bilginine yakışacak unvan ve lekaptır. Bu ikiden birincisi (din kılavuzu), İkincisi de din süsü demektir.

H. Ahmed’inki ise (Esül fütuh ve Meededdin) olup, bunların ilgisi (ledün) bilgisi ile ilgilidir. Çünkü birincisi (fütuhat babası) ve İkincisi (din heybeti, din azameti,) demektir. Halbuki bu iki unvanda da (Yavuz, Kanuni) ve benzerleri gibi geniş ülkeler almış, heybet ve azametini yer küresinde yaşatmış, hükümdar olmadığı halde, manevi sahada eşsiz bir ledün padişahı olduğunu işaret etmektedir. Evet H. İmam din bilgi ve savaşında ne derecede kudret göstermiş ise, H. Ahmed de tasavvuf ve manevi irfanda o derecede yükselmiştir. Birincisi, gerçekten alim, İkincisi jse yine gerçekten arif imişler. Evet birincisi din bilgisi otoritesi, İkincisi hikmet bilgisi üstad ve amiri idiler.

GAZALİ HAKKINDAKİ EVLİYA ÇELEBİNİN AÇIKLAMASI

Türk-İslam aleminin en ünlü gezginci erenlerinden olan (Evliya Çelebi), H. 1- İmamın (Kazazlık) yaptığını, Yerlilerin onu mutatların piri saymaları galet olduğunu, çünkü pir olabilmek için hazreti (Ali) veya (Selman) dan (dolayısıyle) el almış olmaları gerektiğini söylüyorsa da onun bu son beyanı, bilhassa galatın ta kendisidir. Biliyoruz ki tarikatların hemen hepsi, döne dolaşa bu iki şahsiyette ve elden ele, dilden dile devir yoluyla doğmuş ve yakın zamanlara kadar sürüp gelmiştir.

Ancak o vaktin anlayış ve anlatışına göre, Gazalilerin (Antep) li oldukları hakkındaki ifadesi ve kabulu doğrudur. Evet bu iki fazıl kardeş bu şehirde yetişmiş, gelişmiş, gerek ilim ve gerek irfan sahasında bir çok zahir ve ledün erenleri yetiştirmişlerdir. Nedense, eskiler bu nokta üzerinde durmamış, duramamış ve durmakta güçlüklere uğramış olduklarından, her ikisini de uzak köşelere, gelişi güzel tahminlerin seyrine bırakmışlardır.

KAZAZ, MUTAF SÖZLERİNİN İÇLERİNE ALDIKLARI SAN’ATLAR

Kazaz, kök bakımından ipekçi demektir. Fakat buradaki Kazaz sözüyle ham ipeği bükerek ibrişim halina getirerek ve bundan çeşitli şekillerde poşu ve teşbih püskülleri yaparak geçinen san’at sahiplerine verilen addır. Mutaf ise, (haral, çuval, yem torbası) gibi şeyleri yaparak piyasaya süren sınıfın adıdır. C. C. Güzelbey, bu son esnafa birde (Mazman) demektedirki bunun da o şeylerin ham maddesi olan geçi kıllarını temizliyerek iplik haline getiren san’at talebesi, şagirdidir. Bu noktada C. C. Güzelbeyin bir an’ane halinden öğrendiğimize göre bu son san’-atkârlar Gazali’yi pir saymakta ve her yıl baharın ilk günlerinde Gazali türbesini ziyaret ederek mazmanlara (peştemal) kuşatırlarmış. Demek ki bu suretle mazmanların hamlıkları bitmiş, artık ustaları gibi san’atı serbestçe yapabilmeleri sağlanmış oluyordu. Bu peştamal işi bize (Melameti- Melamilerin) bir an’anesini hatırlattı, Şöyleki:

Peştemalcılar Kimlerdir?

Sayın (Abdülbaki Gökpınarlı) nın (Malametiler- Melamiler) adlı eserine göre, (İstanbul) da, (Peştemalcılar hanı) nda kırk peştemalcılar bulunmakta ve bunlardan birinin vefatında, (Eğrikapı) civarındaki (İvez efendi) camiine yakın bulunan diğer (Peştemalcılar hanı) ndan müstaid bir zatı aralarına alarak peştemalcıların sayısını kırk sayıya çıkarmakta idiler:

Bu an’ane biz, tasavvufta yer alan ve

— Riclül gayb-ricalullah tabirleri altında vasıflandırılan yedi dereceli batın erenlerini tedai ettirdi. Bilindiği üzre, bu sınıflar :

1 — Üçyüzler: Ahyar,

2 — Yetmişler: Ebrar,

3 — Kırklar: ebdal veya budala,

4 — Yediler: nüceba,

5 — Dörtler: Evtad,

6 — Üçler Nukaba,

7 — Birler: Kutup veya gavs...

Bu sınıflandırmaya göre Peştemalcıların derecesi yediler sınıfına yükselmiye hak kazanmış kırklar olacaktır. Melamiler, öteki tarikatlar gibi, her tarafa kök salmış olduklarından Antep ili çevresinde de yaşamış budakları olması gayet normal görülebilir. Böylece mutatların ve onlara halef bulunan mazmanların haral, çuval, yem torbası gibi geçi kılından yapılan şeyleri vücuda getirmekle uğraşmaları, manevi yönden de incelenebilir. Şöyleki, bu eşya, gerek insan ve gerek hayvan gurupları için çok gerekli ve önemlidirler. Her iki gurubun da gıda ihtiyaçlarını sağlamayı gerektirirler. Nasıl ki dış ihtiyaçlar hububat, sebze ve meyva gibi şeyler ise, iç ihtiyaçlar için de ahlak ve fazilet kazançlarını koruyabilmek için birer mahfaza teşkil ederler. Gazalilerin bu mutatlık ve kazazlık işlerinde çalışmış olmaları, iki taraflı bir hizmet, sembolüdür. Onların bu hizmeti uzun müddet takibedilmiş ve nihayet şekil ve mana ifadeleri unutularak aslından uzaklaştırılarak bu duruma girmiştir. Zaten ledün erenlerinin en baştaki düşünceleri, dış görünüşlere karşı ana gayelerini, sembolik ifadelerle ileri sürmektedir.

GAZALİLERİN YAŞADIKLARI TARİHLER VE MÜDDETLER

Yine kamusül alemin bildirdiğine göre İmam Gazali, kardaşı Ahmed Gazaliden onbeş yaş büyüktür ve hicri (450) tarihinde doğmuş ve (505) tarihinde vefat etmiştir. Ahmed Gazali ondan onbeş yaş küçük olduğuna göre (465) tarihinde doğmuş oluyor. Ancak bu zat ağabeyinden onbeş yıl sonra ölmüş, yani ondan onbeş yaş daha yaşamıştaki, ölüm tarihi (520) hieri yılıdır. Gariptirki, her iki kardaş ta (55) yaş gibi çok kısa bir ömür sürmüşlerdir.

505-450 : 55

520-465 : 55

Bu durum da onlar için ilahi bir tecelli olup, birini ilim, diğerini de irfanla ayni müddet içinde doğru yola sevkeylemiştir.

GAZALİLER HAKKINDA YERLİ NAKİLLAR

Sayın dostumuz C. C Güzelbey yerli nakillarla,bize bir çok şeyler öğretmiştir. Bunlar birer birer gözönünde tutarak her biri üzerindeki, şahsî görüşlerimizi sırala yacağız, Şöyleki:

A — İmam Gazali, Antep kalası burçlarının birinin içinde kapıya inen yolun hemen başladığı yerdeki türbededir.

B — Şehrin doğusundaki Kayacık mahallesindeki bir sokak (Gazali) adını taşımaktadır.

C — Yazıcıkta, kırk basamakla inilen (Hamam Gazali) adında bir havuz varmış, ama şimdi harap imiş. Buraya eskiden (Ahnül Gazal) derlermiş.

Ç — Hamam Gazalin başucuna inerken, sol taraftaki kayadan oyma bir mescid olup Gazali burada çile çıkardığı gibi, havuzda da yıkanmıştır.

D — Bugünkü demiryolu istasyonu civarında vaktiyle mezarlık olduğu anlaşılan (Sinner suluğu) adlı yer Gazalinin yaşadığı yermiş. İran hacıları, Mekkeye giderken bu şehre uğrar ve bu yerdeki Gazalinin türbesi etrafında, Şii ayini yaparlarmış. Fakat bu ayın sırasında o kadar coşarlarmış ki bazılar yaralanır, hatta bir takımı da canlarından olurlarmış. Şehrin ileri gelenleri bu hale son vermek için türbeyi kaleye kaldırmışlar..

E — Bir avcı, avda dolaşırken tek avla karşılaşamadığından son derecede üzülmüş ve üçüncü nişanında, bir ağaç üstündeki bir güvercini istemiyerek, hedef tutup tetiğe dokunmak istemiş ise de, bu güvercinin insan kıyafetiyle teşahhus eylediğini görerek tetiğe basmamıştır. Fakat avsız kalmanın te’siriyle bu güvercin nişanını üç

(Devam edecek)