-2-

Şahvelinin ahfadından olup halen Doktor Abdülkadir Gökselin muayenehanesi civarında terzilik eden Abdullah Kaya Dalerenin merhum hakkmdaki bilgisini sordum. Burada teşekkürle kaydetmek isterim ki Bay Abdullah bu hususta yalnız şifahi malû matını söylemekle kalmadı. Bu işe ait bir kaç da vesika verdi. Bunların en mühimmi (Şahveli vakıfnamesi) ile bir kitabedir ki ileride bahsedeceğiz.

Bay Abdullaha göre: Ceddi Şahveliye doğru şeeersi şudur:

Abdullah Kaya Daleren Hacı Veys baba—Hacı Arifbaba Abdürrahman baba- Büyük Mehmet efendi— Abdüşşekûr

([1]) Şeyh Yakup — Şahveli — Mehmet bey ve Şahveli hakkmdakî bildiklerine gelince:

Şahvelinin babası Mehmet Bey Tılbaşar civarında Ağcahüyük köyünde oturur. Âlim fazıl bir zattı. Ecdadı Horasandan gelmedir. Mezkûr köyde kendi yaptırdığı cami, medrese ve hayratı vardır. Mehmet beyin oğlu Şahveli de her hususta babasının varisi büyük bir adamdı.

Dürdüncü Murad Bagdat seferine giderken Tılbaşara uğrar. Oranın ileri gelenleri ile konuşurken Ağcahüyük köyünde (Şahveli) adında ermiş bir zatın bulunduğuna muttali olur. Vezirine yarın bu adama uğrayalım der. Sabahlayın Bağdada müteveccihen hareket eder. Fakat akşam vezirine söylediği sözü unutur. Rasaf ([2]) dan biraz sapa düşen Ağcahüyük hizasından geçerken atları ansızın durur. Bütün sıkıştırmalarına rağmen atlara bir adım ileri attıramazlar. O zaman vezir Padişahım bir Şeyhle görüşecektik deye akşamki sözünü hatırlatınca Şahvelinin bulunduğu köyü sorar. Bir kaç yüz kadem mesafedeki Ağcahüyüğü gösterirler. Sultan . Murad atın başını o tarafa çevirir. Yerinden oynayamıyan atlar derhal harekete gelirler.

Padişahın yolu değiştirip kendine doğru yöneldiğini manen keşfeden Şeyh, müridlerinden bir kaç kişiyi karşılayıcı gönderir.

Kendisi de Tekkenin kapısında istikbal eder. İçeri alır. Biraz hoş beşten sonra Şahveli tekkenin kahvecisine Padişah ve maiyetine kahve ikram eylemesini usulen emreder. Kahveci tam kahveyi getirip dağıtacağı sırada evvelce Padişah tarafından hazırlanmış plân, mucibince maiyyetinden birisi kalkar. Kahveyi alıp kendi dağıtır ve Şahveliye isabet eden fincanın içine gizlice zehir katar.

Şeyh zehirli fincanı eline alır ve padişaha hitaben:

— Sultanım zehir niyetine mi yoksa kahve niyetine mi içeyim der. Padişah sen bilirsin. Cevabını verir. Şahveli pekey madam ki kahve deye veriliyor ben de kahve niyetine içeyim diyerek fincanı başına diker fincanı yere bırakır. Serçe parmağını fincanın üzerine getirerek içtiği zehiri parmağından fincana geri boşaltır. Bundan ötürü parmağı biraz eğilir ve gözü de şaşı olur. Bundan sonra Şahvelinin sulbünden gelenlerin serçe parmakları eğri, gözleri biraz şaş olur. ([3])

Padişah bu imtihandan sonra hareket etmek isterse de Şahvelinin rica ve ısrarı üzerine geceyi burada geçirmeğe karar verir. Şahveli küçük bir tencere içinde yemek pişirtir ve küçük bir yemliğin içine de bir mıkdar arpa koydurur. Sultanın yüzlerce maiyeti ufak tenceredeki yemekten doyurulduğu gibi atlarına yemlikteki arpadan yem asıldığı halde ne yemek biter, ne arpa tükenir.

Şahveli gece oturup padişahla sohbet ederken müridlerinden birini çağırır, kuru bir bağ çubuğu verir. Git bunu falan mahalle dik der. İki saat sonra aynı mürüde gidip çubuğun kemale gelen Uüzümlerini toplamasını emreder. Mürid gider, evvelce dikdiği çubuğun dallanıp budaklandığını ve taze üzümler verdiğini görür, koparıp getirir ve mevsimin kış olmasına rağmen padişaha üzerinde henüz buvları duran taze üzüm ikram edilir.

Bu hadiseden sonra bağın bulunduğu yere (Yenice) denir. Sultan Murad hareket etmezden önce Şahveli ile Ağcahüyük köyünün, höyüğünün tepesine çıkarlar. Padişah: Bak ya Şeyh gözünün gördüğü yerlerin hepsinin aşarını sana bahşediyorum der. Bu husus ta bir de ferman ısdar eder. Îstanbula avdetinde de beratını gönderir.

Bu tepeden bakınca rüyet sahasına Ağcahüyük, Yemce Tilbaşar mezeresi köyleri giriyor.

Hacı Arif babaya kadar bu köyleri ailesi ta’şir ederken sonradan çıkan bir kanunla bizzat ta'şir yerine bir mıkdar para verilmeğe başlanır. ([4]) Bu para evvelce Halep evkaf dairesinden verilirdi. Sonra Antep evkaf idaresinden ve bir sene sonra da maliyeden tahakkuk ettirilmeğe başlanır. Aşarın ilgasile tabiatile bu hakta tarihe karıştı.

Şahvelinin ölümü şu suretle olur: Mumaileyh bir gün Ağcabüyükteki camiin önüne gelir. Elindeki asasını yere saplar, kendi gözden kaybolur. Asâ derhal yetişerek kocaman bir servi olur. Bu servi halen kurumuş bir vaziyette durmakta ve sıtmalılar için bir şifa melcei addedilmektedir.

Şahvelinin ölümü üzerine vasiyeti veçhile yerine oğlu Şeyh Yakup geçer ve Gaziantepte Hayikmüslüman mahallesinde Salihiye cami ve tekkesini yaptırır. ([5]) ve Şahveli gaybubetinden birkaç sene sonra bu camiin arkasındaki bahçe kısmında bir gece görü nür ve Kaybolur. Göründüğü mahalle Şeyh Yakûp namına bir mezar inşa ettirir.([6])


[1] Bay Abdullah Abdüşşekûr ile Şeyh Yakup arasında bir iki isim daha bulunup bulunmadığına şüphelidir.

[2] Rasaf Sultan Muradın Bağdada giderken üzerinden topları çektirmek için yaptırdığı yoldur. Halk buna bir çok isimler vermişlerdir. Murad yolu,. Şah yolu Bağdat yolu, Abtal yutan gibi...

[3] Bay Abdullah bana sağ elinin serçe parmağını gösterdi. Hakikaten eğridir.

[4] Evkaf Başkâtibi Bay Mehmede göre: Evkaf nezaretinin 327 senesinde mevzu âşar tevliyet bedelâtı cedvellerînin Salihiye zaviyesi için bu mıkdar aslen 2816 kuruş oldu, kesildikten sonra ödenen mıkdar 1877 kuruş 12 paradır ve yalnız Ağcahüyük köyü hakkındadır.

[5] İleride Şahveli vakıfnamesini tedkik ederken anlayacağımız veçhile bu camii Şeyh Yakup değil bizzat Şahveli yaptırmıştır.

[6] Bay Abdullah harap bir vaziyette bulunan bu mezarı bana gösterdi. Şimdi yerle beraber olan Salihiye cami ve tekkesinin hatıyresindedir.