Bundan 70-80 yıl önce yaşamış olanlar bir an için dirilipte, Gaziantep Şehri içine yayılsalar, birçokları yollarını, evlerini, iş yerlerini şaşırırlar. Daha etkilerin şaşkınlıkları daha da büyük olur.

Eskiden Gaziantep'te kimi yerlerde olduğa gibi, şehir çevresinde su olmadığından, gerek şehri dışarıya bağlayan cadde ve sokakların, gerekse içinde bir çok evlerin bulunduğu çıkmazların ana yollara bağlandığı yerlerde (tebirge) denilen kalın ve sağlam kapılar bulunurmuş. Akşamları bedesten kapıları gibi bu kapılarda mahalle bekçileri tarafından kapatılırmış, Hatta mescitlerin, tebirgelerin kapanmasından sonra, o yer halkının cemaatle namaz kılmalarını sağlamak için yaptırıldığı söylenir.

Ayrıca bu kapılar, şehir içi ayaklanmalarda ve genel olarak dışarıdan gelecek saldırılarda, savaşlarda kapatılırmış. Böylece, özellikle geceleri işden ve dıştan yapılacak herhangi uygunsuz bîr hareket, hırsızlık ve çapulculuk önlenmeğe çalışılırmış. Topun icadı, şatoların, surların önemini azalttığı, savunma bakımından değerini kaybettirdiği zaman, bizim tebirgeler de bir yana bırakılmıştır. Gaziantep savunmasını hatırlayanlar bilirler. O vakit şehri dışarıya bağlıyan ana caddelerle bazı sokakların ve çıkmazların önü taşlarla örülmüştü. İşte, tebirgeler de aynıgörevi yapıyordu.

Şehircilik tekniğinin ortaya çıkması ve gelişmesi, taşıma araçlarının değişmeleri, gelişmeleri, meydanlar açılmasını, parklar yapılmasını, cadde ve sokaklara genişletilmesini gerektirmiş; ayrı ve çeşitli nedenlerle, şehir ve kasabalar da büyük değişmeler olmuştur. Ancak, bu değişmeler merkezden dışa doğru gittikçe azalmıştır.

Sayın okurlarım, bu yazımda sizlere, Hükümet Konağının bulunduğu yer ve çevresinin yakın tarihimizde uğradığı değişikliklerden, bugün yirmi yaşında olanların hiç görmemiş belki adını bile duymamış oldukları Çukur Bostan'dan söz açmak istiyorum:

Bundan 60 yıl önce Kayacığın doğu etekleri ve Balıklıdaki binalarla, Keyvam Bey Vakfına ait bahçe ve bostanın ve şimdi park sokak denilen dar bir dehlizle çerçevelediği havker yani çukur bir yer vardı.

Vaktiyle ekilip biçilmiş olsa gerek ki halk buraya (Sebze bahçesi, anlamına gelmek üzere Çukur Bostan derdi. Bugün 30 metre genişliğindeki asfalt kaplı Hürriyet caddesi, eski toprak haliyle bile yoktu.

Kuzeyde Keyvan Bey Vakfına ait olup (Cergeri) isminde galat alarak, halkın (gelgelli bahçesi) dediği yerin SuburcuSokağına birleşen bir bölümü, Seyyaf Zade Abdülkadir Efendi tarafından, bedeliyle, vakfa başka mülk alınmak kaydıyla satın alınmış ve yerine ev yaptırılmıştı.

Çukur Bostanın batısında, devlip denilen bulgur dövme tesisleri vardı. Bunun batısında bir de mağara bulunuyordu. Eski kayıtlar buna Süheyl Bağarası diyorlar. Parlak bir yıldız adının nasıl olupta izbe bir yere verildiğini bilmiyoruz. Belki de eski sahibinin adiyle söylenilegelmiştir. Mağaranın tavanında Eyüpoğlu Camii kastelinden geldiği söylenilen bir su akardı.

Çukur Bostanın güneyini çevreliyen Balıklağana ait binaların arasında şimdii Hürriyet caddesinin geçtiği yere raslayan bir çıkmaz varmış. Birinci dünya savaşının patladığı yıl Ahmet Bey adında bir mutasarruf bu çıkmazı genişletmiş, kuzeydeki çukurluğun yol hizasına gelen kısmını doldurup ara yerde bir köprü yaptırmış. Çıkmazın açılmasıyla ortaya çıkan yolu Suburcuna kadar uzatmış Sonradan Marif caddesi denilen sokağı açmış. Böylece Çukur Bostan ve Gelgelli Bahçesi ikiye bölünmüş Bu bölümler daha sonrada Fındıklı Bahçe ve Maarif Bahçesi adını almışlardır.

Mutasarrıf Ahmet Bey’in açtığı bu yolla ikiye ayrılan Çukur Bostanın doğudaki kısmına enkaz dolduruldu. Batıdaki; bir aralık spor alanı olarak kullanıldı. Burada futbol oynayanlar, günlerini geçmişin tatlı bir hatırası olarak anarlar.

1930 ile 1933 yılları arasında, batıdaki bölümde dolduruldu. Önce çocuk bahçesi, sonra belediye garajı olarak kullanıldı. Sonra da yerine, bugün görüldüğü gibi Bankalar ve Postahane yaptırıldı.

Doğudaki kısıra, önce ev yeri olarak satıldı sonra vazgeçilerek hükümet konağı kuruldu. Hükümet konağının bahçesinde Mahmudiye demlen bir ilk okul vardı. Park sokağın dar bir çığır halinde bulunduğu zamanlarda batısında bir Ermeni Okulunun da bulunduğa söylenmektedir.

Balıklıda, şimdiki şehir kitaplığının batısı ile Hükümet Konağı Bahçesinin güney sınırı teşkil eden yerde dükkânlar, fırın ve kahve olmak üzere bir çarşı bulunuyordu. Balıklı da Hüseyin ağa tarafından yaptırılan Kitabeli bir çeşme ile, Basmacı Zade Abdurrahman Efendi tarafından kurulup küçük Hafızın torunu Selim Efendinin tamir ettirdiğı bir mescit vardı. Çeşme kaldırıldı, Mescit, Kütüphanenin deposu olarak kullanılmaktadır.

Şimdi bu çevreyi düşündüğüm zaman Suburcun da karataş arıktan çağlayan su gözlerimin önüne gelir. Balıklı da Mâcik Hocanın kendine mahsus sesiyle okuduğu ezanı duyar gibi olurum.