Gaziantep’in çeşitli özelliklerinden birisi halkın sahre dediğimiz piknik zevkine çok düşkün oluşudur. Bu zevkini kandırmak için mevsim ve yer konusunda fazla titizlik göstermez. Zemherinin günü̈ kıra çıktığı gibi, yer olarak da bir kaya parçasının üzerini bile seçer. Bu nedenle şehir ve çevresindeki sahre yerleri mevsimlere göre ayarlanmış ve sıralanmıştır. Vakti geldiğinde, göçmen kuşların iklim koşullarını gözetip, hemen göçmeleri gibi; bakarsınız ki belli yerler öbek öbek insanla dolmuştur... Açkılarını yemek çıkınlarını, sepetlerini alanlar bu mevsimlik sahre yerlerine koşarlar. Olayın dikkate değer yani, bu mevsimlik sahre yerlerine öbeklenenlerin yemek listelerinin hemen hemen birbirine uygun olmasıdır. Örneğin baharın ortalarına doğru Kavaklıktakilerin tencerelerini gözden geçirin; hemen hemen birçoğunda birkaç baş taze sarımsak ve can eriği bulunan yaprak sarması kaynar. Şu günlerde ise makbul yemek karışık dolma ve patlıcan doğramasıdır.

Bugün üstü evlerle dolmuş bulunan Çıksorut, bir zamanlar Gaziantep’in belli başlı piknik yerlerinden biriydi. Zemheride havanın güneşli ve açık günleriyle, baharın ilk ayında öğle vakitleri bütün şehir buraya veya Haci Baba eteklerine taşınırdı. Hele tatil günlerine rastladı mı, erkekler de kadınlardan ayrı ve uzakça yerlerde peyke peyke kömelenirdi. Kadehler kaya oyuklarında, kesmeliklerde toplanan yağmur sularıyla bulandırılır, künefeler yapılır, saz söz kırla giderdi.

Böyle bir günde Çıksorut’a uzaktan bakılınca baştan başa sahtecilerle kaplı görünürdü̈. Tatil günleri ise, iğne atsan yere düşmezdi.

Çıksorut’un güney eteğinden geçen eski Nizip yolu bir pazaryeri halini alırdı. Kâhke, şurup şekeri, sündürme şekeri, kavurga, leblebi ve çekirdek gibi yiyecek ve çerezlerle, fırfırı ve gargari gibi oyuncak satanlar boy boy çocuklar bunlar için alışveriş eden büyüklerle dolar taşardı. Sahtecilerle, satıcıların alıcıların çıkardıkları uğultu bazen şehirden duyulurdu.

Çıksorut’un orta yerinde, sıypancak kaya denilen büyükçe ve yassı bir kaya vardı. Şimdiki çocuk parklarında ki kaydırak ve kızaklama tahtalarının yerini tutardı. Beş on yaşları arasında, çoğu erkek olan çocuklar bu kayanın yüksek olan tarafına oturarak kendilerini aşağı doğru bırakır, soluğu, yıllar boyu kayıla kayıla cilalanmış gibi kaygan bir hal alan taşın dibindeki yarı kumsal toprakta alırlardı

Bu kaymalar çocuklar için Çıksorut sahresinin en eğlenceli bölümünü̈ teşkil ederdi.

Sen kayacaksın ben kayacağım diye itişme ve kakışmalar olur, bazen bu itişmeler döğüşe kadar gider, büyüklerden densiz olanlarda işe karışırdı. Çıksorut’ta bir pınar veya akarsu olmadığından su ihtiyacı ya kesmelik denilen taş ocağı çukurlarında kıştan toplanmış sularla giderilir yahut Nizip yolu üzerindeki Gironun kuyusundan faydalandırdı. Bundan ötürü̈ o günlerde kuyunun başı meşhur halini alırdı. Çıksorut sahresinde yemekler çok vakit yarı hazır olarak götürülürdü. Ateş ancak künefe pişirmek için yakılırdı. Sahrenin zemheri günlerindeki yemek listesi kıymalı köfte, nişe helvası ve künefe idi. Baharda ise, kadayıfın yanında, yumurta piyazı, pirpirim aşı, börk aşı şehriyeli pirinç pilav, şire ve kavurga torbaları da unutulmazdı. Yemek öyle ile ikindi arası yenir, ikindi sonu akşamın soğuğu bastırmadan dönüş hazırlıkları başlardı.

Söylentilere göre Çıksorut, adını Gironun Kuyusu yakınlarında mezarı bulunan bir kızdan almıştır. Sonu vuslatım biten bir aşk olayının anısıdır Olayın erkek kahramanı batı kuzeyin de türbesi bulunan Haci Babadır, Hikâyesi şudur.

Hacı Baba çok çirkin, üstü başı pejmürde gezen bir derviştir. Bir gün büyükçe bir konağın önünden geçerken, pencerede çok güzel kız görür. Hayran hayran kızın yüzüne bakarken kız işin farkına varır dışarıya sarkar, tuh diye yüzüne tükürür. Bu muameleden üzülen Haci Baba, üzülerek oradan ayrılır ve (bu şehrin ateşini sakla) diye beddua eder. Derhal bütün şehirde ateşler ve lambalar söner. Halk zor duruma düşer. Bu sırada Antep’e ermiş bir zat gelir. Durumu görünce ateşin Haci Baba tarafından gizlendiğini haber verir. Bunun üzerine Haci Babayı arar, bulur yalvarırlar. Bana bir parça pamukla, falan konaktaki kızı getirin der. İstediğini yaparlar. Haci Baba kıza: (Utanmaz neden yüzüme tükürdün ve sonrada yanıma geldin) der Ah çeker, ağzından çıkan kıvılcımdan pamuk tutuşur, bundan sonra şehirdeki sönen ateş ve lambalar yanar. Kendi de: çok yakışıklı bir erkek olur. Ve ortadan silinir. Bunun üzerine kız deli olur ve ölür, gömüldüğü̈ yere adı verilerek (Çıksorut) denir. Haci Baba içinde yatıp kalktığı yere bir türbe yaptırılır.