Gaziantep kurtuluşunun 13’üncü yıldönümü münasebeti ile 25/12/934 tarih ve 324 sayılı Gaziantep Gazetesinde Ahmet Muhtar Göğüş tarafından şu makale neşredilmiştir:

Yıldan yıla yaşadığımız bu ünlü gün, yüreklerimizi hem acı hem de tatlı duygularla doldurur. Hem sevinir hem ağlarız. Nice sevimli canları bugün kendi aramızda görmek isteriz!

Göğsümüz kıvanç içinde kabarırken bir yandan da onunla, o büyük ölüleri tatlı bir acılıkla düşünürüz.

Gazi yurt, değerli çocuklarından birçoğunu yitirdi. Türklüğü yükseltmek için, sel gibi kanını akıttı...

Aç kaldı, tok göründü. Şu acunda dayanılmayacak acılıkların hepsine de göğüs gerdi...

Büyük Marşal Fevzi Çakmağın dedikten gibi kendi kendini korumakla, batı sınırlarındaki savaşa da yardım etmiş oldu.

Türklüğü ortalıktan kaldırmak isteyen uluslar, yer yer Anadolu’muza saldırıyor, Türkü, Tanrının bu özel ışığını kendi öz ocağında söndürmek istiyorlardı...

Buraya da geldiler. Ummadıkları bir dayanç karşısında apışıp kaldılar ...

Onlar bize yazılarında bir ummacı gibi gösterdikleri topları; sonradan bol bol kullandılar. Güllelerin türlü türlüsü çatılarımızın dayanıp dayanamayacağını denedi

Burada nice başlar kesildi!.. Nice kanlar saçıldı! Burada ne fırtınalar kopmadı?.. Ne kasırgalar savrulmadı?...

Yapılar uçuyor, çatılar çöküyor ... El, kol, ayak, gövde param parça oluyor. Birbirine karışıyor, birbirini kucaklıyor, birbirine sarılıyor ....

Yer yer yangınlar şurada burada uğursuz aydınlıklar yapıyor. Yollar susuyor, evler susuyor, mağalar kaynaşıyor ...

Toplar kuduruyor, bombalar coşuyor, tüfek sesleri, sonsuz bir şerit gibi açılıp uzanıyor ... Büyük yangının kıvılcımları gibi ardı arkası kesilmeyerek çatırdıyordu....

Burada neler oldu?.. Neler geçmedi?...

Böyle olmakla beraber bütün bunlar kimsenin umurunda olmadı…

Çocuklarımız, patlamayan gülleleri oyuncak yapıyor, boynuna ip takıp sürüklüyordu ....

Korku, yer yüzünü dolaşmış, girmediği yürek, sokulma­dığı yer bırakmamış, buraya geldiğinde!!!..

Saygı ile eğilmiş, diz çökmüş, sonra kalkmış, arkasına bakmadan kaçıp gitmişti..

Buranın Aslanlar oymağı, koç yiğitler yatağı, olduğunu bütün acun çok iyi öğrenmişti

Bugün, toprağın altından göklerin üstüne yükselen Şahin... Sonra, sevgili önderimiz Bay Ali Kılıç, bu yiğitlerin başına geçti, yağı, neye uğradığını bitmedi ... Ne sarp, ne çetin bir ge çit önünde bulunduğunu anladı..

Kartacada kadınlar, boyunlardaki altınları, başlarında­ki iğneleri verdiler. Burada kadınlar evlerini, barklarını yıktılar, varlıkların çiğnediler, yurtlarının korunması için çocuk­larının kanını bağışladılar...

Termopilin, sarp dağları, yalçın kayaları, darboğazları vardı... Burada, kanış, inan, yurt sevgisi dolu açık Türk göğsünü buldular.

Yağı ne çetin ne sarsılmaz bir geçit karşısında bulunduğunu bir kez daha anladı!...

Atatürk’ün sevgisi ona, bitmek tükenmek bilmeyen bir güç kaynağı olmuştu. Bu sevgi onun yüreğinde, özel yaşayışı içinde bir pırlanta gibi parlayacak, bir güneş gibi yolunu aydınlatacaktır!...

Gazi yurt! Buraya giren bir yolcu iyi bir özenle bakarsa, senin taşında, toprağında, bütün yollarında, bütün dönemeçlerinde kan izleri görür.

Bunlar, öyle yazılardır ki senin babayiğittim, senin erliğini, senin ünlü adını bu acunun sonuna kadar söyleyecektir.

işte şimdi, bu sevinçli günümüzde bu kanlan akıtan, bu özel yazıları yazan büyük ölülerimizin taşma, toprağına yüz sürmeye gideceğiz.

Muhtar GÖĞÜŞ