İncelemeler

Arkadaşım Osman Battaldan okumak üzere (Sivas şehri) adlı bir kitap aldım. İlk yaprağı kopmuş olduğundan yazarının kim oldığı ve basıldığı yer belli değildir. Eser, eski Arap harfleriyledir. Latin sayıları kullandığından 1928 de basıldığını tahmin etmek mümkündür.

Kitapda Hikmet Turhan Dağlıoğlunun (Gaziantep Meşahiri) nde bize tanıttığı hemşehrimiz (Tefsiri Mehmet Efendi) hakkında bilgi bulunduğu gibi, üzerinde bizi düşündüren bazı kelimeler de vardır.

(Sivas şehrinde) Tefsiri Mehmet efendi hakkında verilen malumat aynen şudur: Sahife 136

<<Bu camiin haziresinde 1111 hicri senesinde vefat eden (Müfessir Mehmet efenfir) metfundur. Tefsiri Mehmet efendi diye maruf olan bu zat aslen Anteplidir. İstanbulda kütüphaneyi umumide 1243 hicri senesinde (milady 1227) istinzah edilmiş (Tipyan) tefsirinin mukaddemesinde kednisinin Antep’te doğarak oranın ve sonra Sivasın ülemasından kırk sene tahsil ettiğini ve tefsirle kesreti iştigaline binaen Ba Hattı Hümayün İstanbuldan davet ve Şeyhislam Minkari zade Yahya efendi delaletiyle huzura kabul olunup müsait zamanlarda tefsir, takrir ve padişahın emri ile (Tipyan) tefsirini iki cilt olarak Türkçeye tercüme eylediğini ve bu tercümelerinden birini padişah Avcı Sultan Mehmede verip değerini vakfettiğini yazar.

Mehmer efendinin İstanbula gelmesi 1073 ile 1080 seneleri arasındadır. Vefatı 1111 Rebiyülevvelindedir. (Miladi 1699)

Alim, Fazıl idi. Talebesinden biri bir mahalle gitse harcırahını verir ve ramzanlarda talebesini ikiye ayrılıp her gece birine iftar ettirmek adeti imiş.

Tefsiri Mehmet Efendinin kabri evvelce Kabak yazısı mezarlığında iken umumi harp esnasında Sivas mebusis mütevelli zade Ziya bey efendinin delaletleriyle Ali ağa Camii haziresine nakledilmiştir. Kabir kitabesi şudur:

1- La ilahe illallah Muhammeden resulullah

2- Haza merkadi hazreti müfessir

3- Mehmet efendi rahmetüllahı taala

4- Aleyhi rahmeten vasiaten

5- Tarihi vefatı sene 1111

Hikmet Turhan Dağlıoğlunun Gaziantep meşahirinde verdiği malumat aşağı yukarı aynı mahiyettedir. Yalnız meşahirde kitabe yoktur.

Bizi düşündürdüğünü söylediğim kelimelere gelince:

Kitapta Selçuk hükümdarı İzzettin Keykâvüsten bahseden şu satırları okuyoruz: (Sahife 104-105)

«Yapmış olduğu harplerde muvaffak olan İzzettin Eyyubilerden olup, (613 H. 1216 M.) senesinde vefat eden (Melik Zahir Gazi) nin halefi (Melik Aziz) in küçük yaşta olmasından bilistifade Matmahı mezarı olan Halep’I zaptetmek istemişti. Bu maksada binaen ordusunun Elbistanda toplanmasını emir ve 615 senesi Rebiyülevvelinde hareket etti. İlk müsademelerde muvaffak olarak (Raban) ve Merziban, (Til Başer) gibi kaleleri zapt eden İzzettin Keykâvus fütuhatına devam etmek istedi. Fakat Halep hükümdarı, Mısır sultanı (Melik Adil) den istimdat eyledi. Eyyübi Meliki (Melik Eşref Muzafferittin Musa) Halep Eyyubilerinin yani (Melik Aziz Gıyasettin) in muavenetine koştu.

İzzettin ilk muvaffakiyetini müteakip Halep üzerine yiirümüyerek mülhekatını elde etmekle vakit geçirmekte iken (Melik Eşref) i karşısında buldu. Melik Eşrcf’e karşı emri meclis (Mübarezettin Behram şah) ı 4.000 kişi ile gönderdi ise de Melik Eşref bunu bozdu.»

Yukarıda geçen adlar içinde Tilbaşer bildiğimiz Tılbaşaıdır. Raban ve Merziban kaleleri nerelerdedir?

Raban’ın bugün bir bölgeye, Kara ve Kızıl dağlar arasındaki ovaya ve ayn zamanda bir ilçeye ad olan Araban’ın eski adı olduğu ortada daha doğrusu Araban Raban’ın bugün aldığı kullanma şeklidir. Halk buradaki hüyüğe Altındaş kalesi der.

Merziban da bir bölgenin ve aynı zamanda bir suyun adı olan Merzimen’in bundan 7 asır önceki telefuz şekli olacaktır,

Raban ve Merziban kalelerinin bugünkü yerlerine gelince : Raban yahut Araban için yukarıdada söylediğimiz gibi tereddütsüz Altındaş kalesini gösterebiliriz. Merziban ise Cingife veya Halilbaş höyüklerinden birisi olmak gerektir. Merziban kalesinin Halilbaş höyüğünün yerinde olması ihtimali daha kuvvetlidir. Zira Kültür dergisinin üçüncü çiltinin 26 ncı sahifesinde yayınlanan (Halil Baş Höyüğünde bir inceleme) adlı yazımda belirttiğim gibi bu hüyüğün doğusundan akarak Koçlu yönünden gelen su ile birleşen derenin adı Merzimendir. Bu yazıda açıkladığım gibi Halilbaş hüyüğünde Gaziantep ve Birecik kaleleri gibi içi tonoz çatılıdır. İçerisinde odalar bölmeler ve salonlar bulunmaktadır. İki yanında vaktiyle meskun ve hayli önemli bir mevki olduğu hakkında işaretler vardır. İşte bunlara bakarak (Sivas şehrinde) Merziban adiyle anılan yerin Halilbaş höyüğü olması gerektir diyorum.

(Sivaş şehrinde) dikkatimi çeken diğer bir nokta da Esenbey – Esenbek adıdır. Kitapda belirtildiğine göre, Selçuk oğullarının zayıflaması üzerine Anadoluda yer yer ortaya çıkan beyliklerden biri de Ertene (Erdana) hükümetidir. Beylik adını kurucusu Alaeddin Erdana dan almıştır. İşte Alaeddin Erdananın ahfadı içinde Esenbey (Esenbek) adında birisi bulunmaktadır. Esenbey Alaeddinin oğlu Mehmedin oğlu Erdana beyin oğludur.

Gaziantep’te halkın Esenbek adını verdiği bir cami vardır. Camiin enme kasteli Hicri 7 ve 8 nci asırlarda yapıldığı bilinen eserlerin aynıdır. İşte bu sebeple dilimizin ucuna bir soru geliyor. Acaba Erdana oğullarından Esenbeyle camimizin bir ilgisi varımdır?

Erdana beyliği zaman zaman Mısırlılarla ittifak ettikleri gibi bazende karşı karşıya gelmişlerdir. Sonra Anadoluda ortaya çıkan beyliklerin birbirleriyle mücadeleleri olduğu gibi hükümdarlık için kendi aralarında da çatışmışlardır.

Aynı kitapta (Sahife 75) Esenbeyin Karaman oğullariyle savaşlarından bahsedilir. İşte Esenbeyin Erdana beyliğini ortadan kaldıran Kadı Bürhanettin (Sahife 74) den veya Karaman oğullarıyla yaptığı mücadelelerden kaçarak Antep’e gelip yerleşmesi mümkündür.

Antep’te Hamam cami ve sair eserler bırakan, vakıflar tesis eden Handan ve Keyvan beylerin de beylik mücadeleleri sonunda kaçıp Antepte yerleştikleri buradaki halk rivayetleri arasındadır. Gerçi tahmin birar uzakça oluyor. Bundan başka Evliya Çelebi de Gaziantep camilerini sayarken Esenbeyi zikretmemiştir. Amma hemen söylemek gerektirki, evliyanın saymadığı yerler vardır. Nitekim 680 yılında yapıldığı söylenen Bişiriciyide (Beşinci) saymıyor. Esenbek camii belki o zaman ufak bir mescitti de sayılmaya değer görülmedi.