Eski arkadaşlarımdan Mehmet Sakıp Atay’dan eski harflerle el yazması iki defter aldım.

Bunlardan birisinde şair Küllizade Şevket ve Saip’in meşhur Battal Bey’in doğumuna yazdıkları iki tarih şiirini görerek kopya ettim. Bu parçalar dergimiz de ayrı bir yazı konusu olarak yayınlanacaklardır. Bu defterde tıbbî folklorumuzu ilgilendiren bir hayli notlar ve ilaç tertipleri bulunmaktadır. Bunların tetkik edilerek yayınlanmaları yalnız önemli değil zevkli de bir iştir. Belki birgün bu notları inceliyen yazı serisiyle karşınıza çıkarım.

İkinci defter münderecat bakımından daha zengin ve daha ilgi çekicidir. İçinde çeşitli yazılar yine ilaç tertipleri arapça farsca türkçe manzumeler, tarihler ve ayrıca pek enteresan saatli bir takvim ile felekiyata ait 60 sahifelik arapça bir risale bulunmaktadır. Takvim ve risalenin yazarı belli değildir. Belki risalenin iç kısmında bir münasebetle geçmiş olabilir. Arapça olduğu için bunu okuyup anlamak benim için mümkün olmadı.

Ancak takvimin başında yedi beyitlik aruzla yazılmış bir manzume vardı. Manzumenin son beyitinden takvimin Şeyh Beyazit adında birisi tarafından tanzim edildiği şüphesini uyandıran bir mana vardır.

Defterde önemli önemsiz çeşitli olaylara ilişkin ve ta hicri onuncu asrın iptidasendan başlamak üzere 105 tane tarih, beyit, kıta ve manzumesi bulunmaktadır. Tarihler içinde o devir ve bunu izliyen çağa ait padişahların, sadrazamların, velilerin doğumuna, cülusuna, tayinine ve azli ne ilişkin bulunanlar vardır.

Bunların bir kısmının nazım ve şairi belli, bir bölümünün ise değildir. Yine bir bölümünün altında tarih, sayı ile ayrıca gösterildiği halde bir kısmında yoktur.

Defterde adı geçen şairler şunlardır:

Rahî, Ademî, Camî, Azmi, Kamberi, İdî, Şahabî, Ulvî, Sadri, Paverî, Şemsî, Misali, Sefahî, Visali, Nihaî, Zatî, Lâmî, Kadri, Veysî, Ruhî, Çelebi, Raşit, Zulmeti, Resmî, Rahmi, Alî, Zamiri, Aver, Hafız, Salman, Daî, Kemal pâşa zade, Kusurî, Şakirî, Gevheri, Manevî, Numan paşa, Zunubî, Suniyi, Selanikî..

Bunlardan Kadri, Rahmi, Hafız ve Kusuriyi tanıyoruz. Rahmi Gaziantep büyüklerinde, Kadri, Kadri çelebi adiyle Gaziantep meşahirinde, Hafız ile Kusuri her iki kitapta yer almıştır. Her ne kadar Lâmi, Raşit ve Îydî Antep büyüklerine alınmış ise de bu üç şairin Gaziantep büyüklerindeki aynı kişiler olduğunu kestiremiyorum.

Kemal Paşa zadenin Yavuz devrinin, ünlü bilginlerinden Ibni Kemal olduğunu sanıyorum. Pekey geri kalan şairler nerelidir?

Kimlerdir? Bunu kesin olarak bilmiyoruz. Ancak hicri sekiz, dokuz ve onuncu asırlarda Gaziantep kültür bakımından Orta doğunun en büyük merkezlerinden biri haline gelmiş olmasına ve şüphesiz bu devirde bir çok da şairler yetişmiş bulunmasına rağmen, o çağda yaşamış Gaziantep şair ve aliminden pek az kimseyi biliyoruz. İşte bu sebeple Mehmet Sait Atay’ın defterinde en az 250 sene önce kaydedile gelen manzumeleri yazanların hiç olmassa bir kısmının Gaziantepli olduğuna hükmetmek gerekiyor.

Cönkün 77, 85, 86, 93, 94, 109, 112. sahifelerinde biri tarih, biri tahmis, 22 si gazel olmak üzere 24 parçası olan Hafızın Abdülmecit zade ve Müzik zade adlarıyle tarıdığımız Hafız olduğunu tahmin ediyorum. Bugün Ahmet Orhan Battal beyin veresesiyle Fatih Millet kütüphanesinde bulunan divanı elimizde olsaydı tereddüdü gidermek mümkün olurdu.

Cönkün 42, 78, 87, 89, 97 nci sahifelerinde beşi gazel biri kıta olmak üzere altı parçası bulunan Kadri, Hikmet Turhan Dağlıoğlunun Gaziantep meşahirinde tanıttığı Kadri Çelebidir.

Elimizde birkaç tarihinden başka parçası bulunmuyan Kusurinin ise cönkün 100, 101, 105, 112, 113, 117, 118 sahifelerinde birisi Numan paşanın bir gazelini tahmis, öbür altısını tarih manzume ve beyitleri olmak üzere yedi parçası bulunmaktadır.

Kusurinin tarihlerinden iki tanesi Muhsinzade Haci Ömer Ağa’nın vefatına, birisi aynı aileden Muhsin adında bir çocuğun doğumuna dairdir. Ömer Ağa’nın 1113’de Bostancı Camii’ni tamir ettiren kimse olduğunu sanıyorum.

Defterde çeşitli yazılar bulunmaktadır. Bu durum bende defterin bir kaç el değiştirdiği, ayrı ayrı zamanlarda ayrı ayrı kimselerin yazdığı, dağınık bulunduğundan ayrı zamanlarda yazılmış sahifelerin yan yana getirilmiş olduğu kanaatini uyandırdı. Esasen defterde sahife numarası yok iken bu iş tarafımdan yapıldı.

Defterin yukarıda adı geçen Muhsinzade Haci Ömer Ağa’nın adını tesbit edeme diğimiz oğlunun elinden geçtiği de anlaşılıyor. Bunu Muhsin adındaki çocuğun doğumuna dair tarihin yazılı olduğu sahifenin altında çok güzel bir yazı ile peder diye başlıyan ve ölüm olayının cemazüyelevvelin ondokuzuncu günü vukubulduğu kayıtlıdır. Tarih manzumesinin altındaki yazıda da Haci Ömer Ağa’nın cemazüyelevvel ayının 19. günü öldüğü kayıtlıdır. Haci Ömer Ağa 1129 yılında öldüğüne göre defterin yaşı en az iki yüz elli seneyi bulmaktadır.