Gaziantep Osmanlı yönetimine geçmeden önce uzun süre Mısır Türk Memluk devleti elinde kalmıştır. Daha 1150 yıllarında büyük bir şehir olduğu Haçlı Savaşları tarihçisi Papas Mateos tarafından belirtilen Gaziantep; Memluk çağında daha da büyümüştür. Gaziantep Medrese ve bilginlerinin çokluğu, ticaret ve sanat yönünden önemi ve güzelliği bakımından (Küçük Buhara), (Küçük Şam), (Arabistan Gelini) gibi adlarla anıla gelmiştir. Böyle bir yerden elbette ünlü kişiler yetişecektir. Memluk çağında Antep’ten iki kişi bu devletin elçilik görevine kadar yükselmiştir. Bunlardan ilki 24 cilt tarihinden başka birçok eserler yazan bilgın ve Profesör (Ayni) dir. Mısır’ın Bizans elçiliğini yapmıştır. İkinci ise bu günkü konuşmamızın konusu olan Bali oğlu İbrahim’dir. Şair bulunan Balioğlu İbrahim gene Mısır Devletinin elçisi olarak Osmanlı Padişahı Sultan 2’nci Beyazıt yanında İstanbul’da görev yapmıştır.

Bali oğlu brahim adında bir ozanın varlığını ilk kez Sayın araştırıcı Hikmet Turhan Dağlıoğlu’ndan öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Dağlıoğlu birgün üniversitede Türkçe el yazmaları kataloğunu karıştırırken Hikmetname adlı Mesnevi tarzında yazılmış bir şiir kitabına rastlar. Bu yapıdın Antepli Bali oğlu İbrahim adında bir ozana ait olduğunu tesbit eder. Böylece hemşehrimiz Şair İbrahim Bali keşfedilmiş olur.

Balioğlu İbrahim’in hal tercümesi hakkında, bilgi azdır. Şairi keşfeden Sayın Dağlıoğlu da fazla birşey bildirmiyor. Ancak Balıoğlu’nun Halep’te Emir Yeşbey’in nedimlerinden iken Mısır Sultanı Melikeşeref Ebunasır Kayıtbay tarafından Osmanlı Padişahı 2. Sultan Beyazit’e elçi olarak gönderilmiş olduğunu belirtmiştir. Dağlıoğlu’nun Hikmetnameden aldığı parçalardan birinde şah’ Antep’li olduğunu açmamaktadır.

Gaziantep Şeri Mahkemesi Sicillerinde Bali zade, Pali oğlu adlı bir aile adı geçmektedir. İslâhiye’de de bu soy adını taşıyan bir aile vardır. Bali oğlunun bu ailelerden birine mensup bulunması kaabildir.

Şairin Hikmetname adlı manzum eserinden başka bir de Beyzavi tefsirine yazdığı haşiyesi vardır. Bundan anlaşılıyor ki Balioğlu Kur’an tefrişine haşiye yazacak, büyük manzum bir yapıt ortaya koyacak kadar temelli bir öğrenim görmüş, yetişmiş kültürlü bir kimsedir. Zaten onun elçi olarak gönderilmesi her yönden seçkin bir kişi olduğunu göstermektedir.

Şairin Beyzavi hâşiyesi Osmanlı Şeyhülislâmlarından Veliddin Efendi tarafından Kahire’den İstanbul’a getirilmiştir. Halen Beyazit kitaplığının kendi adıyla anılan bölümündedir.

Hikmetname eni 15, boyu 22 santim olan 229 varak, daha doğrusu 598 sayfadır, İçinde 13.000 beyit bulunmaktadır. Yapıt Mısır Sultanı Ebunnasır Kayıtbay adına 1477 yılında yazılmıştır. İçinde Atayurdu olan Antep ile elçi olarak gittiği Osmanlı ülkesi, İstanbul, Mısır Memlukleri Suriye hakkında değerli bilgiler bulunmaktadır. Buna göre Balioğlu’nun Osmanlı elçiliği 1477’den önce olduğu anlaşılmaktadır.

Balioğlu, Hikmetnamede doğum yeri olan Antep hakkında içli bir övgüde bulunmakta, dua etmekte ve Antep’e kötülük edenleri taşlamaktadır. (Fi Medine-i Ayıntap) bölüm başlığı altındaki parçayı bugünkü konuşma diline çevirerek sunalım:

Bu şehir ki doğum yerimdir. Atadan sevgilimdir. Antep güzel bir yerdir. Âlemin gelini, dünyanın sevgilisidir. Çağlar içinde örneği ve benzeri bir şehir gelmemiştir. Güzel olduğu için güzeller şehridir. İçi dışı ağaç doludur, gülleri açmıştır. Bülbülleri ötmekte, her yanında sular çağlamaktadır. Her yerde önümüze nur gibi güzel çeşmeler, pınarlar çıkar. Bunlardan dördü pek ünlüdür. Alleben’in suyu cana ve tene şifa verir. Gülpınarından içenler dertlerinden kurtulur. Gazali çeşmesinin suyu hafif, soğuk ve tatlıdır. Kızlar pınarı hayat verir, şarabı mat eder. Havası Cennet bağındakine, yapraklarının çıkardığı ses İrem bağındakine benzer.

‘’Ahmet Gazali’nin markadı buradadır. Dağında, Dülük baba yer tutmuştur. Bu elde akrep görülmez. Çünkü burası cennettir. Hiç Cennette akrep olur mu? Ben Antep’i öğersem. çok mu? Onu herkes öğüyor, kaldı ki bu yer benim vatanımdır.’’

Balioğlu bu övgüden sonra Antep için dua ve ona kötülük edenlere beddua ediyor:

‘’Tanrım! Antep’i yıkanların gözleri kör olsun, Buraya kim düşman olursa yağı çıralarda yansın. Dünya durdukça Antep de dursun. Gül bahçeleri sürekli olarak tazelensin. Bülbülleri ötsün, yapraklar, çiçekler açtıkça rüzgârla kokulan göklere ve yerlere yayılsın. Bu kâinat döndükçe içine zulüm girmesin ve bu yerden hayır eksik olmasın. Sözü uzatmak ve tekrar iyi olmaz ama bu iş sevgili için olursa hoştur.’’

Balioğlu Mısır sultanı Kayıtbay için şöyle diyor:

‘’Mısır sultanı Melikeşref Kayıtbay İslâmlığın kubbesidir. O Mekke ve Medinenin sultanıdır. Arz-ı mukaddesin de sahibidir”

Şair yapıtında yaşantı ve aşk hakkındaki düşüncelerini de şöyle anlatıyor:

‘’Karayı ve denizi gezip seyredin. Böylece görmediğiniz memleket ve şehirleri görün, kâinat hakkında bilginiz olsun. Cihanın durumunu anlayın. Bu konulan kültür ehline sen öğret.”

‘’Şak akıl ve gönlün sultanıdır. Bütün yaratıklar bunun pençesindedir. Varlıklar aşk elinden yok olur. Krallar değersizleşir. Dik kafalılar mum gibi yumuşarlar. Yedi iklimi kavgaya iter.’’

‘’Ney aşk ile inler. Aşk cam ateşe atmanın, dünyaları hiçe saymanın adıdır. Aşkı olmayanın zevki olmaz. Ateşe yanmayanın kişinin şevki olmaz.’’

Şair bir yapıt bırakmanın öneminden şu mısralarıyla söz ediyor: Kişiye baki kalmaz rüzügâr Kişi oldur ki kala yâdigâr. Şu kimse adı kaldı, ölmemiştir. Ölen oldur ki adı kalmamıştır. Dalıoğlu’nun yazısında Hikmetnameden alınan bölüm başlıkları yapıdın kimi konularını daha iyi belirtmesi bakımından bunları alıyoruz:

Fi zikr-i Medine-i Aynitap, Türk memleketleri, aşkın niteliği ve halleri. Kitabın konusu, kitabın adının beyanı, Kostantaniye şehri ve acaiplikler, Ayasofya, Sultan Mehmet’in köşkü, Kostantaniye medeniyeti, dikilitaş ve Atmeydanı,

Hikmetname 496 yıl önce yapılmış bulunmasına rağmen dili oldukça sadedir. Kafiye konusunda fazla titiz değildir. Halk ozanlarının kullanmakta sakınca görmedikleri yan kafiyelere bol bol yer vermektedir. Yukarıya aldığımız dört mısradan son ikisi buna örnektir. Vezinde de aksaklıklar görülüyor. Bu konuda kesin yargı yapıtın tümünü okuduktan sonra mümkündür. Şu iki mısrada da ozanın Gaziantep halk konuşma dilinin etkisini sağladığını göstermektedir:

Okusan bu sabahtan bir varak sen

Verirsin ehli irfana sabık sen.