Sayın dinliyenlerim,

Bu konuşmamda bir süre önce ömrünü tamamlıyarak, geçmişin derinlikleri içine gömülen, Sinler Suluğu’ndan bahsetmek istiyorum.

Bir bölümümüzün pek inanmadığı, fakat hiç birimizin de, tecelisinden yakamızı kurtaramadığımız kaza ve kader, yalnız insanları değil, yerleri de hükmünde tutar. Bunun sonucu olarak; yerler de, zamanın işleyen çarkları içinde, insanlar gibi parlar ünlenir, fakat birgün gelirki, bu parlak ada yer yer gölgeler bürür. Daha sonra söner ve unutulur. Böyle bir vakitler, ünlü mevkilerden biri iken, çeşitli nedenlerle ortadan kalkan, bazan yalnız adı yaşıyan, hatta tüm unutulan nice yerler vardır.

Zamanla nice binalar yıkılıp, yerlerini meydanlar ve caddeler almış; buna karşılık boş yerler konaklama alanlarının en kalabalık noktaları durumuna girmiş, mezarlıklardan bayındırlık fışkırmış, bağlar bahçeler ölüler durağı oluvermiştir. Biraz düşünürsek, hafıza anbarından neler çıkarabiliriz; neler?

Bir caddemizi bir baştan öbür başa dolaşırsak, neler hatırlarız. Örneğin Başkarakoldan şehrin ortasına doğru ilerliyeIim ilkin geçmişin derinliklerinden gelen su çağıltıları duyarız. Bir kaç metre solda Batal Suyu’nun aktığı (Cağcağ) nerede? Biraz ileride sağımızdaki zerdali bahçesi şimdi arka arkaya yükselen apartmanlarla dolmaktadır. Yolumuzun üzerinde Kırkayak Bahçesinin karşısında (Loğ Baba) denilen bir türbe vardı. Haci kafileleri güneye hareket etmeden önce burada toplanırlardı. Türbenin çevresi mahşer gününü andırır, Kudüm ve Mansar sesleri tekbir sedalarına karışırdı. Biraz daha yürürsek Halep Valilerinden (Ferhat Paşanın) yaptırdığı Akyol Camii gözlerimizin önüne gelir. Camie 40 50 adım mesafede öğretmen Okulu karşısında meydanlıkta (Tüffah Hamamı) Çınarlı kütüphanesinin yerinde (Küçük Paşa) hamamı, bunun karşısında da (Yuf Baba) türbesi vardı. Bügün bu türbeler, camiler, hamamlar ne oldu? Ya Çınarlı Câminin göklere tırmanan çınarları ve yakınındaki dağirmenler, Alleben kenarında sadece (gazino) adı verilen şirin kır kahveleri...

Yolumuz biraz daha ilerledi mi Suburcu’ndayız. Daha 27 yıl önce caddenin güney tarafından, yaya kaldırımı ile birleştiği yerde, karataştan yapılmış arık içinden billur sular çağlardı. Ne su, ne mecrası kaldı. Fakat Suburcu adı yaşıyor. Maarif bahçesinin Camlı Kahvenin, Kaplı Kahvenin daha dün denecek kadar yakın geçmişteki hatıralarını taşıyoruz.

İşte sayın dinleyicilerim; cağ cağ gibi, zerdalilik gibi, Akyol Camii, Tuffah ve Küçük Paşa Hamamları gibi Camlı Kahve ve Kaplı Kahve gibi Sinler Suluğu da artık yoktur. Bize eski günleri hatırlatacak bir dut ağacı kaldı. Belki zamanla bu da yıkılacak, adı sanı tamamen unutulup gidecek.

İnsan, hâtıraları tesbit eden bu gibi varlıkların yok olduğunu görünce içinden bir şeylerin koptuğunu duyar gibi oluyor. İşte, bu duyguların etkisi altında her gün önünden gelip geçtiğimiz Sinler Suluğundan söz açmak gereğini duydum.

Bu yer, istasyon Caddesiyle yeni açılan Nizip Caddesinin birleştiği yerde Fuar Alanının kuzey batı köşesindedir. Eski Dülük Yolunun üzerinde idi. Kuzey tarafa birlikte yolculuk yapacak olanlar burada birleşmek üzere sözleşirler, şehre gelenler son molayı burada sererek, kendilerine çeki düzen verirlerdi.

Sinler Suluğu, çevresinde mistik rivayetler toplanmış bir yerdi. Söylentilere göre şimdi Kalenin batısındaki burçlardan birinin içinde bulunan Gazali Türbesi burada imiş. Şehrimizden geçen İranlı Şiiler Hazreti Hüseyin evlâdı imamlara olan bağlılıkları dolayisile, belki imam Gazali’yi bunlardan biri sanarak, belki de türbedekinin Kerbelâ şehidinin torunu olmasından ötürü burada konaklar, bir kaç gün kalır, ziyaret sırasında içlerinde cezbeye tutularak hadise çıkaranlar olurmuş. Bu sebeple şehrin ileri gelenleri türbeyi kaleye, somaki sütunlarını Tahtani Camiine taşıtmışlardır.

Sinler Suluğu ve bir süre önce kapatılan kuyusu vaktiyle bir kaç merdivenle enme kastel şeklinde imiş. Hatta batıdan gelen önemlice bir su doğu istikametine akıp gidermiş. Kastel sonradan kuyu haline getirilmiş.

Yine söylentilere göre Sinler Suluğunun çevresi mezarlıklarla kaplı imiş. Bu mezarlıklar bazı noktalarda Tabakhaneye kadar sokulurmuş sonra yavaş yavaş iskân sahasını içine girmiş. Yerin birleşik adındaki (Sinler) kelimesi bu sözcüğünün mezar anlamına geldiğini biliyoruz

Suluğun kuyusu ve taştan oyma, hayvan sulamağa mahsus yalağın bulunduğu yere enkaz doldururken, bu yerin taşıdığı rivayetleri düşünerek Fuarın bir köşesinde geçmişin hatırası olarak bırakılmasını savundum, istedim ki, fuarda rehberlik edenler turistlere modern tesisler arasında bu ilkel köşeyi de anlatarak ayrı bir ilgi uyandırsınlar.

Bu gün Sinler Suluğundan kalan tek hatıra bir dut ağacından ibarettir. Hoşça kalın sayın dinleyenlerim.

Cemil Cahit GÜZELBEY