Sayın dinliyenlerim!

Bugün sizlere, altıyüz yıl önce yaşamış, profesörlük, elçilik ve bakanlık etmiş, yirmiye yakın eser yazmış bir Gaziantepli’nin hayat hikâyesini anlatacağım.

Bu hemşehrimiz, Allâme Aynî adı ile ünlenmiş olan Bedrettin Mahmuttur Asıl konuya girmeden önce, Ayninin yetiştiği çağa, bundan önceki Gaziantep tarihine bir kaç sözle dokunmak istiyorum.

Gaziantep Bölgesi, Sümer ve Etiler gibi Turanî soydan geldikleri söylenilenleri bir yana bırakırsak, en az Harun Reşit devrinden beri Türkçe konuşulan bir yerdir.

Abbasoğullarının Bizans Sınırların da Avasım adile kurdukları Hudut Muhafaza Birliklerine Harun Reşit, hele Türk kızından olma oğlu Mutasım zamanında Türk akıncılarının yerleştirildiği bilinmektedir. Gaziantep, Merziban ve Raban denilen Altındaş Kaleleri bu Avasım merkezlerindendir. Bundan sonra, bölgenin zaman zaman Bizansla el değiştirdiği görülmektedir.

Haçlı Seferlerinde Urfada kurulup Edas Kontluğu adı verilen Hıristiyan Devleti Gaziantep çevresine kadar uzanmıştı. Tılbaşar’ı bir safiye kalesi olarak kullanan Edes kralı Jüslin, Halep Atabeylerinden Nuriddin Zengi tarafından öldürülünce, krallığın hayatı da son buldu. Kontluğun mirasına konmak isteyen Bizans da, bu topraklar üzerinde tepelendi, Türk serdarı, Gaziantep çevresini egemenliği altına aldı. Bundan sonradır ki Gaziantap için büyük bir ilerleme ve kalkınma devri açıldı.

Şehrimizde Osmanlılardan önceki bir çok dini, kültürel, ticari eser ve müesseseler bu devirde kurulmuştur. Anadolu, Mısır, Suriye, Irak ve Kuzeydoğu Akdeniz Limanlarından kalkan büyük ticaret kervanları buradan gelip geçerlerdi. Antep’in Küçük Bahara ve Küçük Şam adlarını bu devrin bayındırlığından ve kültür bakımından yükselişinden almıştır.

İşte, geçmişin bu mutlu yıllarında hicretin 762 senesinde Gaziantebin Tabakhane çevresinde oturan Ahmet Aynî adında kadılık etmiş, aydın ve hayır sahibi bir kişinin bir oğlu dünyaya geldi. Bebeğe Bedriddin Mahmut adı kondu. İşte bu çocuk, sonradan bilgisinin genişliğinden ötürü Aileme sıfatını kazanan ve babasının lâkabiyle ünlenen Ayni idi.

Bedreddın Mahmut, o çağda Gaziantebin ünlü bilginlerinden olan Şeyh Halil, Şeyh Ahmet Dayir ile babası Ayninin Kızlar Pınarı karşısında kurduğu mescidinde öğretmen Şeyh Abdullah Mehmet ve Tabakhane Medresesinde Müderris Şeyh Hüsameddin Hüseyinden ders aldı.

Babasının dikkat ve titizliği, oğulun zekâ ve çalışkanlığı az zamanda meyvesini verdi. Artık Antep genç öğrenciye dar geliyordu.

Besni, Malatya ve Kahta île, atalarının yurdu olan Halep’i dolaştı. Bir sürede buralarda okudu.

Bedreddin Mahmut, zamanın gerekli bilgilerini öğrenmiş, artık yaşıda delikanlılık çağını geçmişti. Hayata atıl diktan bir süre sonra, babasını kaybetti. Bu olay onun üzerinde derin bir etki yaptı. Büyük bir geziye çıktı. Önce Hicaz’a gitti. Sonra Şam ve Kudüsü ziyaret etti, Kudüs’te ünlü Mutasavvuflardan Alaeddin Ahmet Seyrafi’ye intisap eyledi. Birlikte Mısıra gitiler. Burada yeni yaptırılmış olan Belkukıyye Tekkesine girdi. Bir müddet sonra da Kahire, Belediye Zabıta Komiseri oldu. Ancak, rahmetli Şemseddin Günaltay’ın deyimiyle idari memuriyetlerdeki kararsızlık yüzünden birkaç defa işinden çıkarılıp geri alındı. Sultan Mleik Müeyyet zamanında bir aralık bir köşeye bile atıldı, işkenceler gördü. Sonra ayni hukümdar tarafından kurulan medreseye müderris olarak tayin edildi. Bundan sonra Bedreddin Mahmut’un ikbal çağı açıldı. Artık adı bilim dünyasının şöhretleri arasında söylenmeğe, Aynî diye anılmağa başladı. Bu sırada Mısır elçisi olarak Bizans İmparatorluğu başşehri İstanbul’a gönderildi.

Aynî, Mısır Sultanları Melik Zahir Tatar, Melik Eşref Barsbay ve Emir Çakmak zamanlarında büyük saygı gördü. Bir aralık müderrislik üzerinde kalarak, hem Kahire Kadısı, hem de Maliye ve Evkaf Bakanı oldu.

Bu yıllar içinde birkaç defa fırsatını bularak doğduğu yeri Gaziantep'i ziyaret etti.

Artık, yaşı hayli ilerlimiş, öbür yandan onun bu ikbalini çekemeyenler çoğalmıştı. Kendeleğinden önce bakanlıkdan, sonrada öbür görevlerinden çekildi. Bütün vaktini okumaya ve kitap yazmaya verdi. Ne yazık ki, bu büyük bilgin hayatının son yılarını mali sıkıntılar içinde, yoksul ve perişan geçirdi. 91 yaşında öldü.

Kahirede kendi adını taşıyan bir de medrese kuran büyük hemşehrimiz profesörlük, elçilik ve bakanlık gibi yüksek devlet işlerinde bulunmakla kalmamış, çeşitli konulara dair yirmiye yakın kitap yazmıştır. Bu eserlerin için de en ünlüsü ve kendine dünya çapında bir şöhret kazandıranı (İlkdül-Ceman-Fi Tarihül Ehli Zaman) adlı 24 ciltlik büyük tarihidir. Arapça yazılmış olup 1446 yılma kadar olan olayları hikâye eden bu büyük eser, üçüncü Sultan Ahmet zamanında ilmi bir kurul tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Aynî, bu eserde Antep Tarihi ve özellikle yaşadığı devirde askeri siyasi ve sosyal olay ve müesseseler hakkında geniş bilgi vermiştir.

Hoşça kalın sayın dinliyenlerim.