Sayın dinliyenlerim.

Bugünkü sohbet konumuz, ölümünün 100’üncü yılına basmış bulunması dolayısiyle mutasavvuf şairimiz AYDİ BABADIR.

Bir şairi ya bütün yanlariyle, yahut hayatı, kullandığı dil, edebi mesleği şiirlerinin değeri ve fikirleri yönünden ayrı ayrı mütelaa etmek mümkündür.

Ben Aydi’nin, şiirlerinin niteliği üzerinde durmak istiyorum.

Her edebiyat meraklısının, kendine özgü bîr şiir telakkisi ve değer ölçüsü vardır. Bu görüşle şiirleri özel bir ayırıma tabi tutar, kendine göre bir damga vurur.

Eser vardır; pınar gibi, doğal bir kaynayışla ortaya çıkmıştır. Örgüsü, duygu, heyecan ve hayaldir. Eğer şair vezne hakim, sözcükleri, deyimleri tam yerinde kullanan teknik bir olgunluğa ye selim bir zevke de sahip ise o zaman ortaya mükemmel bir san’at örneği çıkar.

Şiir vardır; Coşkun duygu ve heyecanların mahsulü olduğu hemen anlaşılır. Ama engin bir ruhtan kopup gelen bu değişler san’atçı bir zevkin kontrolünden geçmemiştir. Yer yer teknik aksaklıklarla doludur.

Şiirin başka bir türünde yazar kelimeleri bir kuyumcu incelik ve titizliği ile işlemiştir. En basit bir teknik hata bulamazsınız. Fakat ruhunda şiire sıcaklık ve canlılık veren duygu ve heyecan yoktur.

Bundan ötürü eser kurudur.

Şiirin dördüncü bir çeşidi de hem ruh hem teknik yönünden yoksunluk içindedir. Buna şiir denmez. Yazan kendi kendini şair diye ortaya atar veya attırır. Fakat çevresinde hiç bir etki bırakmaz. Varlığı yokluğu belirsiz olur.

Kanaatimce Aydî’nin eldeki eserlerine göre edebî yeri ikizci gruptur. Onda en görülür nitelik pek duygulu ve heyecanlı bir şair oluşudur. Eserleri sıcak ve samimidir. Fakat bu aşırı heyecan ve içlilikten olsa gerektir ki şiir tekniğini ihmal etmiş, sözcük ve deyimlere tam tasarruf eylememiştir.

Şakir Sabri Yener, şairi: (Aydi baba) denince gözlerimin önüne Elektrik vantilatörü̈ gibi fırıl fırıl dönen aşk-ı İlahî ile meczup, vecitli bir insan hayali gelir diye tarif ediyor.

Ben de onun şiirleriyle hakkında yazılanları, okuyup söylenilenleri; işitince gözlerimin önüne saçı sakalı bir birine karışmış, pejmürde kılıklı, her türlü maddî varlığı boş veren, hayatında düzen bulunmayan, dalgın ve der beder bir adam geliyor.

Şairler, ruhlarına etki yapan her şeyden duygulanır, şiir söylerler. Fakat bir bölük şairlerde var ki manevî varlığı belli bir etkinin altındadır. Bir aşkın esiridir Bundan ötürü başka konular ona ya az tesir eder, yahut hiç etki yapmaz. Daha doğrusu şair kendini kaptırdığı bu aşk fırtınası içinde çevresini görmez.

Celâl Şakir: (Kadın olmasaydı öksüz kalırdı eşarım) diyor. Karacaoğlan, oba oba, köy köy, dolaşarak nerede güzel bir kız ve kadın gördüyse ona seslenmiştir. Bir de Namık Kemâl varki 30 yıl Vatan ve Hürriyet sevgisini dile getirmiş, bu aşk uğrunda ikbali tekmeleyip ömrünü zindanlarda geçirmiştir. Şairlerin yetişmesinde içinde bulunduğu ortamın, tesadüflerin büyük etkisi vardır. Şairimiz Aydi Baba Gaziantep, Halep, Kayseri ve İstanbul’da okuyarak iyi bir medrese öğrenimi yapmış, müderrislik payesine yükselmiştir. Bir camiin imam ve hatibi olarak halkın saygı çerçevesi içinde ömür sürerken birgün tasavvuf denilen Okyanusa dalınca bu ağır başlı Müderris ve imam herşeyi bir yana iten ateşli bir devriş haline gelmiş, İlâhi aşk ona her türtü hayat kayıtlarını unutturmuş yine Şakir Sabri Yener’in dediği gibi; yaşadıkça coşmuş coştukça coşturmuş gönlünü̈ aşk alevleri sarmıştır.

Maddi ateş insanı dıştan yakar yanığın etkisi içeri geçmeye başlayınca da insanı öldürür. Manevî ateş ise içeriden dışarıyadır. Şu farkla ki birinci işini çabuk bitirir, İkincisi ise yavaş yavaş yürür, yani adamı eğ eğ öldürür.

Aydi Baba da böyle olmuş boynuna İlâhi aşkın lâleleri takıldıktan sonra hücre hücre yanarak varlığı fani dünyadan uzaklaşmış manevî varlığı ise hemşehrilerinin gönüllerine kurulmuştur.

Denebilir ki geçmiş devirlerde Gaziantep şairleri içinde halkın ruhuna en çok etki yapmış, en çok ün kazanmış şair Aydi’dir. Bu etkiyi şairin dini bir vecit içinde çalkalanan bir kimse oluşunda dini inanç ve geleneklere bağlı bulunan geniş halk kitleleri tara fından sevilip tutulmasında aramak gerekir.

Cemil Cahit Güzelbey