(Sayfa 29 dan devam)

Bu misalden de anlaşılacağı vecihle din burada birleştirici bir unsur olmak üzere kültür bakımında hakim bir rol oynamıştır. Buna mukabil ayni dine mensup olan Danimarka’nın hakimiyetlerinden kurtulmak maksadıyla Norveçliler evvela dillerini, sonra da edebiyatlarını geliştirmişlerdir. Böylece dil ve edebiyat kültürde en mühim rolü oynamıştır. Buna benzer misalleri sayısız denecek derecede çoğaltmak mümkündür. Binaenaleyh bir cemiyetin, umumî müşterek, millî bir kültüre kavuşmak cehid ve gayretlerinde, hedefe erişinceye kadar hal’ü hazır vaziyette müessir ve kuvvetli bir rol oynayan kültür unsurlarından fay dalanmasından daha tabiî ve akıllıca bir hareket olamaz.

Parçalar halinde de olsa bilinmesi lâzım gelen bu bilgilerin ışığı altında Türkiye’nin bugünkü durumunun yüksek bir ilim ve fikir seviyesinde incelenmesi icap ettiği görülmektedir. Böylece bir tahlil neticesin de Türkiye’nin ana ve hayati davasının millet olma ve millî bir kültüre kavuşma davası olduğu anlaşılacaktır. İktisadî kalkınma, bu ana davanın ihtiva ettiği umumî terkibin bir cüz’ünden başka birşey değildir. Türkiye’nin esas hedefini teşkil eden bu terkibin çok umumî ve çeşitli unsurları ihtiva etmiş olmasına rağmen yukarıda görüldüğü veçhile bir ilim mevzuu olabilecek bir hususiliği de vardır. Hakikatte milli kültür denilen bu terkibin her bir unsuru gayet objektif bir şekilde incelenmek üzere bir veya birmaç ilmin mevzuu olabilecek bir mahiyettedir. O halde bütün mesele bu mevzuu ilmî bir şekilde ele almaktan ibaret kayor.

Millet olma ve millî bir kültüre kavuşma meselesi, gerçekleştirilmek üzere İlmî bir şekilde ele alındığı takdirde herşeyden evvel Atatürk inkılâplarının bu gaye ile olan münasebetinin tesbiti gerekmektedir. Aslında Türkiye’nin tarihî ve İçtimaî oluşunun seyri takip edildiği zaman Atatürk İnkılâplarının gayesinin çağdaş medeniyet seviyesinde bir millet olma ve millî bir kültüre kavuşmadan başka birşey olmadığı anlaşılır. Nitekim bu nokta, Atatürk’ün bütün konuşmalarında, fiil ve hareketlerinde, davranışlarında açık bir şekilde belirmek tedir.

MÎLLÎ KÜLTÜRE KAVUŞMA DÂVASI

Hakikatte ayni tarihî ve İçtimaî zaru retlerden doğan ve ayni ihtiyaçlara cevap vermek isteyen bu iki sistem veya terkib gayede birleştiğinden aralarındaki münasebet, parça ve bütün münasebetinden başka birşey değildir. Çünkü millî kültür daha umumî, daha şumullü ve tabiî bir terkip olmak üzere maddî ve manevî sahalara ait çok çeşitli unsurlar ihtiva ettiği halde Atatürk inkılâpları bunlardan ancak mahdut bir kısmını içine almaktadır.

Milliyetçilik ister milli bir şuur halinde belirmiş olsun isterse bu istikamette şiddetli bir arzu ve temayül şeklinde görünsün, modern bir millet olma ve millî bir kültüre kavuşmanın esas şartlarından ve temel unsurlarından birisi olduğundan şüphe edilemez. Nitekim, bu bağlılık Garp milletlerinin oldukça uzun süren İçtimaî ve tarihî oluşlarının seyri esnasında ve onu takip eden devirlerde bariz bir şekilde görüldüğü gibi bugün de müşahade edilmektedir.

Hakikatte yukarıda da kısaca belirtildiği gibi Garb memleketlerinin beş asırdan fazla süren millet olma vetireleri esnasında kendi milletlerinin üstünlüklerini terennüm ve iddia eden düzinelerle şairleri, musiki bünyesine erişmiş modern cemiyetlerin şinasları, edebiyatçıları, tarihçileri, ilim ve siyaset adamları hattâ filozofları çıkmıştır. Bizim Garbın bu oluş ve gelişme seyrine iştirâk ve onu yakından müşahade edemeyişimiz, bu devre esnasında geçen hâdiseleri layıkıyla kavramamıza ve kıymetlendirmemize mani olmaktadır Onun için aradaki bu zaman ve ona bağlı olan tekâmül farkını göz önünde tutmadan hemen her saha da Garbı bugünkü haliyle taklit etmeğe kalkışmamız lehimize olmamakta, beyhude emek, enerji kaybına yol açmaktadır. Türkiye’nin bu hali bazı sahalarda henüz emekleyen, diğer bazı sahalarda daha ilk mektep çağında olan bir çocuğun bir erişkini taklit etmesine benzemektedir. Bu vaziyette bizi bu güç durumdan kurtaracak olan biricik, hakikî mürşit olan İlmî de maale sef büyük kurtarıcının ikazına rağmen ihmal etmekteyiz, işte bu katmerli bilgisizlik yüzünden birçok sahalarda olduğu gibi miliyetçilik hususunda da hükümlerimizde yanılmaktayız. Garbın bugünkü vaziyetine bakıp miliyetçiliği modası geçmiş bir fikir olarak telâkki etmemiz da bu cehaletin eseridir.

Halbuki Atatürk’ün büyük dehası burada da kendisini göstermiş, miliyetçiliğin modern bir millet olma ve millî bir kültüre kavuşma hususundaki mühim rolünü sezmiş, onu umdelerinin başına koymuştur. Atatürk’ün aşırı derecede milliyetçi olması da bundandır. Onun ne kadar derin, köklü ve samimî bir milliyetçi olduğu bütün nutuklarında, ifade ve beyanlarında, davranışlarında, yakın mesai arkadaşlarının hatıralarında bariz bir şekilde görünmektedir. Onun için Atatürk ilkelerinden milliyetçilik çıkarılacak olursa bu sistem, orta direği alınmış bir çadır gibi bir anda çöker. Zira modern bir millet olamıyan, millî bir kültüre erişemiyen bir cemiyette artık diğer umdelerin gerçekleşmesine imkân kalmaz. Bu tıpkı zarurî toprak veya zemine sahip olmadan çiçek veya nebat yetiştirmeğe benzer.

Hakikatte bugün Garbın imrenilebilecek bütün kültür ve medeniyet erişmiş modern cemiyetlerin mahsulleridir. Bir nevi bir bünyeye sahip olmayan cemiyetlerde her çeşit ticaret, istismar, vurgunculuk, zevk ve sefahet olabilir, fakat insanlık namına öğünülebilecek ciddi bir eser meydana gelemez. Binaenaleyh Türkiye’nin ana davası, biran evvel bir millet olma ve milli bir culture kavuşma davasıdır. Milliyetçilik bu hayati ana davasıdır. Milliyetçilik bu hayati ana davanın gerçekleşmesinde ve hedefe erişilmesinde bir vasıtadır.

MİLLİ KÜLTÜR VE HALKÇILIK

Atatürk ilkelerine bu gözle bakıldığı ve onların millet olma ve milli bir culture kavuşmanın bir vasıtası oldukları kabul edildiği takdirde bütün ilkeler gibi halkçılığın da millî kültür için de kendisine lâyık yeri bulunduğu bir mâna ve sarahat kazandığı görülecektir. Artık halkçılık ne yapılacağı bilinmeyen, bundan ne anlaşılması lâzım geldiği tayin edilemiyen, herkes tarafından başka başka tefsir edilen müphem, mücerred bir mefhum olmaktan kurtulacak, millî kültür içinde yeri, hudut ları belli, sarih bir mâna ve hüviyet kazanacaktır. Zira milli kültür denildiği zaman bundan bugün Türkiye’de yaşayan dil, din, örf ve mezhep farkı gözetmeksizin herkese şamil, umumî

(Devamı edecek)

Prof. Mümtaz TURHAN