Bu yıl Şubat sömestir tatilinde İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu için Gaziantep halayları ve yöresel ezgilerimizden bir kısmını davul zurnayla ses kayıt cihazında banta naklederken Davulcu Musa BULUR mu veya Zurna Haci BULUR mu şöyle bir söz kullandı: “Türk Düdenden çıkar Barağa gelir ağız olur” ağa dedi.

Türkünün Düdenden çıkmasna şimdiye dek geçen zaman içerisinde tam cevap bulamadıksada “Barağa gelir ağız olur” sözü üzerine çeşitli konuşmalara katıldık.

Biz, Gaziantep ili olarak yaşantımızdaki “nev’i kendimize özge” olma durumumuzun verdiği safiyetle rahatça ifade edebilirizki, koca bir Türkiye’de geçmişti olduğu gibi yaşadığımızdır. Bu yaşam şeklimiz diğer illerimizin yaşantılarından farklı bir manzara arzeder.

Ali KAYA, Bozcayazılı Ali ammi Düden için bugün Suriyede kalmıştır diyor. Ne derece sıhhatli bir cevaptır araştırma konusu olabilir: Acaba milli sınırlarımız dışında kalmıştır bunu mu kastediyor, yoksa Suriyedeki rejimin sınır boylarında bulunan Türk köylerini içerilere kaydırma durumunu mu kastediyor şu an için bir şey diyemiyeceğiz.

Gaziantep türkülerinin nev’i ezgi olarak neyse ve nerede çıkarsa çıksın yöremizde kökü halka dayanan olay, vaka, duygu ifade eden umum halk musikisi mahsûllerimiz Barağın kültüründe yorulmuştur, terbiye edilmiştir diye bu tabiri yorumluyor ve benimsiyoruz. Yine diyebiliriz ki “Türkü düdenden çıkar Barağa gelir terbiye olur.”

Nasıl ki, fonetik sanatlarımız için Gaziantep Kültür Dergisinde neşrolunan bir yazımızda “ağız, konu, ve müzik” tarzının o parçanın türünü diğer ezgilerimizden ayırdığını belirtirken türkünün türkü olma vasıflarının da bu üç unsurdan aranması gerektiğini ifade etmek istemiştik.

Folklor aleminde bilinen bir gerçek vardır, şiir daima müziğin peşinden gider, yani şiirin türünü müzik tayin eder. Müzik ise ritim, ses ahenk gibi unsurlardan teşekkül eder, bütün bunlarda her muhitte yöresel karaktere sahiptir. Örnek bizdeki İSKAN, çevresel hususiyetin bütün örneklerini göstermesi cihetiyle oldukça enteresandır.

Neden Gaziantep ilinde gezici saz aşıkları veya tarikat aşıkları, İskan ozanları ve şairleri kadar itibar görmezler? İşte, Barağın büyüklüğü, Barağın Gaziantep ilini etkilemesi ve nihayet “Türkünün Düdenden çıkıp Barağa gelip ağız terbiye olması” bundandır.

Unutmamalıdır ki, bu bir yaşantı meselesidir. Bizim yaşantımıza Batı’da folklor diyorlar.

Yazılarımızı takip edenler hatırlayacaklarıdr, arkadaşımız Hanefi KOLUŞ’ tan kaynak kişi, araştırıcı ve mahalli yaşantının bir kalıntısı, tortusu olarak folklor alemine Gaziantep’ten yansıyan bir özün temsilcisi olarak baktık ki, dinledik, sorduk. Bu kez, Hanefi KOLUŞ bize yirminci yüzyılın Gaziantep ezgilerinden bir örnek yazdırdı ki, burada yazmadan geçmeyeceğiz.

Bizim yöresel ezgilerimizde enteresan bir durum vardır. Söz ve anlatım çoğu kez ya çok değişikliğe uğrar veya bu farklı olma durum nisbeti az olur. Fakat Gaziantep’te diyebiliriz kaidedir, müzik nev’i umumiyetle değişir. İşte, bizlerin aramızda Yirminci asrın türküsü dediğimiz aşağıda yazacağımız parça böyle bir farklılık gösterir. Buda bizim esprimiz, kimseler sahip çıkmasa da gerçek yaşantımız Gaziantep’in çevresel anlatımıdır.

Geceler gündüz oldu

nay nay nay nay

Lambalar yıldız oldu

şinanay yavrum şinanay

Şu zamanın kızları

nay nay nay nay

Laylondan ucuz oldu

şinanay yavrum şinanay

Allebenin taşları

nay nay nay nay

Sallanır ağaçları

şinanay yavrum şinanay

Kızın gönlü olursa

nay nay nay nay

B.. yemiş kardaşları

şinanay yavrum şinanay

Leblebi koydum tasa

nay nay nay nay

Doldurdum basa basa

şinanay yavrum şinanay

Kız kurbanın olam

nay nay nay nay

Bozcayazılı Ali Kaya ve Hayrettin Kaya’dan derlediğimiz yöresel havalarımızdan Ali Paşa ve Beyoğlu’na ait iki variant yazıyoruz. İlki Beyoğlu’ndan.

Evlerinin urgu kayalı

Kayada selvl dayalı

İnce belli ah sayalı

Kıza mı geldin Beyoğlu

Evlerinin urgu koruktu

Göllerinde yeşil balıklı

İnce belli mor belikli

Kıza mı geldin Beyoğlu

Evlerinin urgu sekili

Sekide Irhan ekili

İnce belli mor kekilli

Kıza mı geldin Beyoğlu

Evlerinin urgu kaşaklı

Yükleri şal döşekli

İnce belli şal kuşaklı

Kıza mı geldin Beyoğlu

Ali paşa varyantı Lisede Ferit Ginol hocamızın korolarından Oğuzelinden Şiirli adında bir arkadaş bir zamanlar Ali paşanın bir diğer varyantını okumuştu. Türkiyemiz'in garp tarafı çocukları bizlere kaba derler, halbuki bilmezlerki biz kaba değiliz belki birez Hoyratız. İşte sayın okuyucular Ali paşa bizim hoyrat ruhumuzun, yanık bir öyküsüdür. Bu öykü Ali paşa’da çeşitli şekillerde ifade edilmiş olup biz ve umum folklor alemi buna varyant diyoruz.

Şahsen Ali Paşa’yı ne zaman dinlesem Şıhlıyı ve Bozcayazılı Ali Kaya’ yı hatırlar, hele Ali amminin “bi haza daha vardı” demesini unutamam.

Güvercinler yüksek uçar

Kanatları kamha biçer

Güzeller göğsünü açar

Dağlan Ali Paşa’m dağlan

Handan Ali Paşa’m handan

Didelerim doldu kandan

Kırk basamak lerdivandan

İner talini salını

Fani Ali Paşa’m fani

Veren Allah alır canı

Sevmediğim mavi donu

Yar karşımda giyinirsin

Gam yipde kayırma divana gönlüm

Daima dünya başa dar olmaz

Hakkın keremini bırakmam dilden

Haktan özge sana yar elan olmaz

Ali paşa’m der gaziler

Yanar yüreğim sızılar

Gönül sevdiğini arzular

Dağlan Ali Paşa’m dağlan

Sırası gelipte Beyoğlu ve Ali paşadan bahsetmişken Gaziantep dolayların da sevilen birde Kılınçoğlu var. Şimdi yine Ali Kaya'dan tesbit ettiğimiz Kılınçoğluna ait bir varyantı, çeşitlemeyi takdim ediyoruz:

Hey ağalar malamatı mal örter

Tavlanmış beygirler tavlada uyluğun dartar

Her adam zengin olmayla rağbet mi artar

Yeddi yulardan küheylanlara soy gerek

Bir yol aşarda sakar çayı başından

Sakın vardı Mahmut beyin kuşundan

Yollarım uğradı şu dağların başından

Küheylanlarda yeddi yulardan soy olur

Bir giderde beş arkama bakarım

Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim

Bir ah çeksem şol alemi yakarım

Küheylanlarda yeddi yulardan soy olur

Kılınçoğluyumda tarikatta yerim var

Et alem namus gayret arım var

Hacı Bektaş Veli derler pirim var

Küheyfanlarda yeddi yulardan soy olur

Gaziantebin Kapcağız köyünden Azzet kızı Zilha’nın ağıdını Mehmet AKKURT ve Cuma ÖZÇALl’dan derledik.

Akkabeden yüklediler göçünü

Gezemedim şu Zaganın içini

Kızıl kana boyadılar saçını

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın taşına koymuş elini

İki yiğit bir geline kıyar mı

Yiğit olan el sözüne uyar mı

Acep öldüğümü anam duyar mı

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın taşına koymuş elini

Acer köy yolunda sohunun taşı

Abrazı sorarsan sebebin başı

Kıyayı sorarsan behlil bir kişi

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın üstüne koymuş elini

Almalı yolunda sohunun taşı

Durmadan akıyor gözümün yaşı

Zilhayı vuran Kazım kardaşı

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın üstüne koymuş elini

Sağımçılar gelir sağım sağmadan

Yüreğim vurdular kanlı kamadan

Şu benim sebebim zalim kaynanam

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın üstüne koymuş elini

Söyleyin Abraza kınalar yaksın

Anam gazilerini boynuna taksın

Allah sebebinin evini yıksın

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın üstüne koymuş elini

Yağlı kurşun yemişde Zilha ölmemiş

Nedim Araplarda adam kalmamış

Böyle güzel bu ellere gelmemiş

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın üstüne koymuş elini

Yüce dağ başında yıldız ışılar

Yıldız değil anam kanım hışılar

Duyduda gelmedi zalim komşular

Gelini gelini Zilha gelini

Hayadın üstüne koymuş elini

Zaga’nın suları akar durulur

Kuşluk vakti Zilha gelin vurulur

Akşama kalmaz etraf köyler duyulur

Gelini gelini Zilha gelini

Hayattın üstüne koymuş elini

Babası vurmaya eli varmadı

O zalim dayısı aman vermedi

Nacarlar soyunda adam kalmadı

Gelini gelini Zılha gelini

Hayadın üstüne koymuş elini

Tilhabeşli Hafız Memey’in ata binici Mayacı Mehmet’in vurulması üzerine yaktığı ezgiyi Elbey’linin Bozcayazı Köyünden Hayrettin Kaya’dan Kilis orta okulu inşaatında derledik.

Kendi branşında otorite sayılabilecek bir hocamızla ezgilerimiz hakkında yaptığımız bir konuşmamızda ezgilerimizin tür ayırımında parçanın müzik tarz ve karakterinin yöresel özellikler arz ettiğini, özellikle Gaziantep ezgilerinde bunun oldukça belirgin olduğunu hocamızın sözlerine misal olarak vermiş ve hatta tatbiki Güzel Sanatlar da bu yıl yaptığımız GAZİANTEP KINA GECESİ konulu konferansımızda bahis konusu durumun teypden Gaziantep’te mahallinde tesbit edilmiş örneklerini dinletmiştik.

İşte, Mayacı Mehmet’in üzerine yakılan ezgi yöremizin içtimai bir durumunu dile getirdiği gibi, mahalli anlatım nev’inin müsbet bir örneğini daha bize gösteriyor.

Hapse karakolu civarında kaçak alan Mayacı Mehmet, ihbar üzerine Gaziantep Kilis Asfaltına bakan Çörten köyü ile Minadır arasında pusuya düşürülerek öldürülüyor. Olayın aslı bu parçada ölümün bütün karanlığı, uğranılan hayal sukutu basit fakat anlamlı olarak halk ağzıyla işlenmiştir.

Lağabım Mayacı'da öz adım Mehmet

Kaldırma yorganı oluyor zahmet

Gurbet elde ah çeker kardeşim Ahmet

Yen yaralandımda kardaşım kanım çok akar

Aman yaralı cesettende nasıl kan akar

Kilisten çıktıkdı bindik atlara

Biz yedi atlı idikte düştük yollara

Benim bu derdime de dostlar bulunmaz çare

Yen yaralandımda kardaşım kanım çok akar

Aman yaralı cesettende nasıl kan akar

Şu Çörten’den Mlnadırm arası

Arasına boz dumanlar durası

Aman benim yaramda siten mavzer yarası

Yen yaralandımda kardaşım kanım çok akar

Aman yaralı cesettende kan akar

Götürün atımıda pazarda satın

Odamı boş koymayında odamda yatın

Aman kardaşlarımda yurdumu tutun

Yen yaralandımda kanım çok akar

Aman yaralı cesetten nasıl kan akar.

19.10.1919