Bir memleketin arzu ettiği hayat standardına, refah seviyesine ve gelişme merhalesine ulaşabilmesi, ancak teknik sahada yapacağı hamlelerle elde edeceği neticelere bağlıdır.

Çağımızda çok ileri diye vasıflandırılan milletlerin gelişmesine göz atacak olursak bu milletlerin diğer sahalarla birlikte daha çok tekniğe önem verdiklerini görürüz.

Bu durum da bize gösterir ki büyük ve kuvvetli millet olmada tekniğin oynadığı rol çok önemlidir.

Bu gerçeği yüz yıl önce düşünen büyük devlet adamı hürriyet ve meşrutiyet kahramanı Mithat Paşa bugün Türk Endüstrisinin temel elemanlarını yetiştiren Sanat Okullarından ilkini 1861 yılında Niş vilâyetinde açmıştır.

Bugünün eğitim ve öğretim sistemine göre daha ziyade bir ıslahhane olarak kabul edilen o zamanın Sanat Okullarında terzilik, kunduracılık ve marangozluk gibi sanat şubeleri mevcuttu. Okullara kimsesiz ve yetim çocuklar alınmakta onlara okuyup yazma ile birlikte yukarıda sıraladığımız sanatlar da öğretilmekte idi.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında birçok büyük vilâyetlerde açılan bu çeşit okullar maalesef eğitim ve öğretim bakımından bir gelişme göstermemiş, daha ziyade halk arasındaki yardımseverler ve vilâyet bütçelerinden ayrılan tahsilatlarla faaliyetlerine devam edebilmişlerdir.

İmparatorluğun asırlarca ihmal ettiği iktisadi ve sınai sahalarda, gelişmeler dağlamak ve mütekâmil milletler seviyesine ulaşmak düşüncesi, birinci Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ortaya atıldı.

Bir taraftan yeni sanayi müesseselerinin kurulması için programlar hazırlanırken, diğer yandan bu müesseselerde vazife alacak meslek erbabı ve teknik personeli kısa zamanda yetiştirmek devletin en önemli meseleleri arasında yer almıştır.

Bu maksatla İmparatorluktan kalma ve muhtelif idarelere birkaç sanat yılından itibaren Maarif Bakanlığına devredilmiş ve programları günün icaplarına göre yeniden düzenlenmiştir.

Bu zamanlarda mevcut meslekî ve teknik öğretim okullarının sayısı 16 ve öğrenci mevcudu da 2078 idi.

Kısa bir zamanda yeni okulların kurulması için gayretler sarf edilirken diğer yandan yurt, çapında Meslekî ve Teknik Öğretimin inkişaf plânı tespit edilmiştir.

Bu plana göre Mesleki ve Teknik Öğretim şu esaslara göre faaliyetlerini yürütmeye başlamıştır.

1- Normal tedrisat yapan her çeşit meslek okullarının muhitin ihtiyaçlarına göre arttırılması,

2- Küçük meslek sahibi olmayan vatandaşların akşam tedrisatı yolu ile ettikleri bir sanat üzerinde yetiştirilmeleri,

4- Okul açılmayacak küçük merkezlerde gezici ve sabit kurslar yoluyla sanat öğretilmesi,

5- Yüksek kademeden teknik personel yetiştirilmesi için okullar açılması

(Mühendis ve tekniker okulları)

Tespit edilen bu esasların tahakkuku için üstün gayretler gösteren Maarif Bakanlığına bağlı Meslekî ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı bugün eriştiği büyük başarının sevinci içerisindedir.

1961 yılından Türkiye’mizde, 3 Teknik Üniversite 3 Mühendis, 4 Teknik Öğretmen ile 24 Tekniker Okulu, 105 Erkek Sanat Enstitüsü, 98 Kız Enstitüsü, 182 Akşam Kız Sanat Okulu 32 Ticaret Lisesi, 7 Yapı Enstitüsü ve 400 ün üstünde Gezici Köy kursları mevcuttur.

Bu rakamlara dikkat -edilecek olursa Yurdumuzda Teknik Öğretime ne kadar önem, verildiği ve Endüstrileşme azminin ne kadar, kuvvetli olduğu kolaylıkla anlaşılır.

Şurasını da açıkça ifade etmek lâzım ki, 1938 yılma kadar Teknik okullarına rağbet az bulmuş ve istenilen sayıda öğrenci temin edilmekte güçlük çekilmiştir.

1960 yılında Orta dereceli Meslekî ve Teknik Öğretim müesseselerine devam eden öğrenci sayısı 75000’in üstündedir.

Bugün bu çeşit okullarımıza müracaat fazla olduğundan istekliler arasında giriş imtihanları yapılmakta, zekâ ve kabiliyetleri üstün olanlar alınmaktadır.

Yazılarıma son verirken Büyük Atatürk’e ait tarihi bir hatırayı nakletmeden geçemeyeceğim.

Türk İstiklâl' Savaşında muzaffer olan ordularımız İzmir’e girmişti; Atatürk açık bir-Otomobille kordon boyunca ilerlemektedir. O sırada eşraftan bir heyet Atatürk’e gelerek:

-Paşam sayenizde ordularımızın gayretiyle Türk Milleti muzaffer oldu, lâkin bütün İzmir ve düşmanın çekildiği Anadolu şehirleri baştan başa yanıyor Ne Çivi Çakacak bir marangozumuz ve ne de taşı taş üzerine koyacak sanatkârımız var, müsaade buyurulursa sanatkâr gayri Müslimleri geri çağıralım.

Büyük Atatürk acı acı gülümsemiş ve adeta gürleyen bir sesle bu heyete şu cevabı vermiştir.

” Kanı pahasına hürriyet ve istiklâlini kazanan bir millet eğer kendi evini kendisi yapamazsa hürriyet ve istiklâle lâik değildir. Halbuki ben Türk Milletine güveniyorum”

Abdullah Nişancı