Resulullah sancağını getirip Ömerin üstüne açtılar. Hemen emretti. Askerler yürüdü. Dağ taşı asker bürüdü. Hepsi o dem yola revan olup giderler ve Anter kalesini azmederler. Salât, tekbir, tehlil ederler. Gehi konup gehi göçerler, durmadan menziller, merhaleler geçerler. Nice nica sahrayı geçerler. Saf saf olup deşt-ü- sahrayı yürürler. Otuz gün otuz gece gittiler. Ol Anter kalesine hayret ettiler. (Beya dağı) [1] derler bir ulu tağ var. Hem etrafında bahçe ile bağ var. Anın tahtinde (Dülük) [2]derler bir köy var. Suyu çimenzare akar. Asker o şehri onda gördüler. Çadırları kurup oturdular. Ol anda akşam yakın olmuştu. Her biri yatıp aram kıldılar.

Şimdi biz alalım haberi bu taraftan: Kâfir askeri işten haberdar oldu. Gelen ömerdir. Kâfirin başına kıyamet koptu. Hemen Kâfir kaynaşıp kavga koptu. Cümleten derilip Şaha geldiler, işte anda o kâfirler sözbirlik ederler. Gece oldukta gelip Ömerin ordususunu şephun edeler.

Hepsi yorgun ve gafil yatarlarken kâfirler iriştiler, kılıcı çekip İslâm ordusuna giriştiler. Asker uyanıp tamamem kalktılar, ata binip kılıç çektiler. Kâfirin başına kıyamet koptu. Tekbir sesleri semaye çıktı. İki leşker birbirine karıştı. Cidalar Ejderha gibi uruştu, Erenler al kızıl kana bulaştı. Kâfir ünüdağ ile taşı tuttu. Bahadir pehlevanlar baş açtı. Erenler kükreyip cenge derildi. Yüreksizlerin o anda ödü yarıldı. Kılıçlar çâk çâk oldu. Beyaz topraklar kızıl kane boyandı. Dünyayı karanlık gece tuttu. Cihan halkı görünmez oldu. Erenler al kan içine gark olup kelleler meydana döküldü. Felekler o cengin heybetiyle doldu. Cümle Melekler tehayyirde kaldı. Cenk, kavga gayetle arttı. O gün niceler cansız veya deli oldu. Hemen leşkerler oynadı ve dağıldı. Bölükler birbirine karıştı, iki leşker cihanı birbirinin başına dar ettiler. O gece böyle müthiş bir cenk oldu. Artık sabah yaklaşmıştı. Kâfirler saban olduğunu bildiler. Hemen kaçıp şehre girdiler. Müsıümanlar da dönüp geldiler ve ömerin katına cem oldular. Abdest alup namaz kıldılar. Malikelmülke niyaz ettiler. Hemen ol dem bir teftiş yaptılar. Aralarında beş pehlevan ölmüştü. Daha bir çok Müslüman şehid olmuş yatıyordu. Daha nice bin kâfir kırılmış ve hepsinin ömür defteri dürülmüştü. Hemen ol dem beş pehlevanı alup gütürüp bir tepeye defnederler, kalanı da yerinde defne- derler.

Bu leşker onda biraz dinlendiler. Ömer, Amrü Emiyye’yi çağırdı.

Dedi ki:

— Ya Amir bu yeri hiç gördün mü bize ayan ve beyan et!

Amir dediki:

— Ya Ömer ben bu yere gelmişem, Hamza ile bu şehri görmüşüm. Ne kadar cehdettikse bu kaleye giremedik vessalâm. Hamzayı o demde tuttular, içeri girip kapıyı berkittiler. Hemandem biraz durdum düşündüm. Çalıştım, dağdan bir lağım kazdım, onu kazarken suya çıktım; tesadüf etmedim, boşa çıktım, bir lâğım daha işledim. Yine boşa düştüm [3] bu kez kale tarafından işledim. Yer altında bir mağara gördüm. Bakıp gördüm; Hamza harbederdi. Her kime ursa yakardı. Ahır kâfir âciz olup haracı alıp boynuna pacı vurdu. O devirde Padişah (Anter) idi. Bunun atası yavuz er idi. Oradan çıkıp cihanı gezdik gördüğüm budur.

Nişanı verdim.

Ömer dedi ki:

— Ya Amir, şehir içine revan ol tezce vargıl. Onlar söz dinlesinler. İmana gelsinler ve yahut kanların boynuna alsınlar. Eğer onlar iymana gelmezlerse ve yahut emrimi tutmazlarsa seraser hâk ile yeksan eder. Bir can bırakmam. Ömer benim gözlerin açsınlar, cam elimden kurtarırlarsa kaçsınlar.


[1] Bunun (Dülük dağı) olduğu sanılmaktadır.

[2] Bu köyün adı bu gün yine (Dülük) tür.

[3] Bu lağım halâ mevcuddur. Antep Fransız harbinde budan istifade etmek istedilerse de maalesef bazı yerleri çökmüştü.