Kış oldukta yağmurla karı yağar; bahar oldukta suları coş eder. Yakınında bir köy vardır. Adı: (Nurvan)[1], bunun aşağısında bir pınar[2] cereyan eder, Suyu gece gündüz bolbol akar, içenlerin derdi, gamı kalmaz, soğukundan gözyaşı dökerler. Şimalında akan bir nehri vardır. İsmi sacurdur.[3] çok suyu vardır. Ne kadar methini söylesem sezadır. Orada sakin olanlar ferehfezadır. Allahı gör ki neler halk eylemiş. Her dereden bir pınar akar. Nasıl medih edeyim cinane benzer. Bu cihana misali gelmemiştir. Nedenlu medih etsem medhine takat bulunmaz. Ol Hakkın bilinmez bir kudretidir.

Velâkin Padişahı, ayın on dördü gibi güzel bir kızdı. Cihanda misli yok bir dilber idi. Cihan halkı hep ona müşteri idi. Fakat o hiç birini kabul etmezdi ve [dünyaya girmem) derdi. Leşkeri, davarı, malı çoktu. Cümle varı o şehir içre dolu idi. Fakat puta tapardı. Her ay, her yıl ona secde ederdi. Ömründe hiç Girdigârı anmadı, Bir olan yer gök Hâlikını tanımadı.

Bu yüzü mahın adı (Aynî) idi. O kalede kendisi şah olmuştu. Bir gün beyler ile oturdular; birbiriyle meşvere kurdular. Kız dedi ki:

__ Beyler! Siz cihanı kaplayıp tutan Ömeri biliyor musunuz? Her yana yürüyüp garet kılıyor. Yakıp yıkıp çok hasarat ediyer. Dinine kim girerse anı kor. Dinine girmeyen cavidânı kalmaz. Birgün olur bize de gelir ve üstümüze çeri salar. Buna çare nedir, bir tedbir kılın! Hepiniz sözleri hep bir edin!

Kızın bir amcası oğlu var idi. Onun da adı (Anter) idi. Behadir, dilâver, pehlevan idi. O iklimde ona benzer yok idi.

Bu sözü işidince nagâh durdu ve:

— Ey padişah, sen beni gönder! Varıp devletine bir iş kılayım. Sağ selâmet yine dönüp geleyim, isterim Alinin başını keseyim; getirip bürcü; baruye asayım.

Sultan bunu işidicek şad oldu:

— Antere bir at getirin! dedi

Anter silâhını kuşanıp atına bindi. Veda edip yalnız yola girdi. O, Aliyi kasdedip giderdi ve hezaran hile fikrederdi. Kırk gün kırk gece yoluna gitti. Söz çoktur Mekke iline irişti. Tesadüf o sırada Şahi merdan (Hazreti Ali) ava çıkmış, dağ taşı geziyordu. Anter ile yalnızca bir dağda buluştular. Aliye heybetle selam-verdi ve süratle yakın geldi. Ali silâhını eline aldı:

— Ya yiğit gelişin nereden? Neredensin? Burada işin ne ?! dedi.

Anter— Anter diyarından gelmişim ki burada gayet işim var. Bu işim de Alinin başın kesem. Götürüp bürcü baruya asam. Şah bunu işidicek ansızın cuş eyledi; bir nare urdu dedi ki:

— Ben ol Aliyem agâh ol ey melunu gümrah, tez iymana gel! Gör ki şimdi ben senin keserim başını, gözlerinden akıdırım yaşını!

Çünkü melun Ali adını işitti. Kılıcını çekip Aliye saldırdı. Hemen Şahi merdan anı depretmeyip kılıcını çaldı; anı yarısından iki böldü. Düşüp canı cehenneme gitti. Başın kesip eline aldı. Hemen ömerin yanına götürdü. Meydana kodu. Ömer onu görücek hayran kaldı, dedi ki;

— Bu nedir ey cani âlem? Beyan et bakalım ey Sultaniâlem!

Ali dedi ki:

— Ey benim şehri yarım, Yoluna feda olsun cümle varım. O (Anter şahı Ayni) bunu salmış, Bize kasd eyleyip bunda gelmiş. Nagihâni gezerken duş oldum. (rastladım) İki biçtim, kanı yere döküldü.

Ömer hazretleri nasıl ki onu bildi; derya gibi cuşe geldi. Canına od (ateş) düştü yandı. Mübarek gözleri al kana boyandı.

Bilâle emir kıldı: “Sala kıl! Kamu derilip mescide gelsin!„

Bilâl ol dem çıkıp nida kıldı. Salayı cümle işidip geldiler. Minbere çıkıp Hudaye hamd etti. Muhammed Mustafaye salât ve selâm okudu. Hutbe okudu; nasihat etti. Macerayı tamam edip söyledi:

— Herkes varıp yarağın görsün, silâhın getirsin, yarın uzak yola sefer vardır. Biliniz ki kâfir çengine gideriz; o Anter kalesine azmederiz. Biz din yolunda gazayı kılalım. Haktan rızayı bulalım.

Cümleler işidip anda durdular, varıp herkes yarağını gördüler.

Tez sabahten atlanıp geldiler. Çıkıp sahra yüzünü tuttular. Ömer silâhını geyinmiş: yüzü nure boyanmış geldi. Hazretî Ali de düldüle binmiş, Zülfükârını kuşanmış, amamesini sarınmış geldiler. Minbere çıkıp Hudaya hamd etti. Muhammed Mustafaya salât ve selâm okudu. Hutbe okudu; nasihat etti. Macerayı tamam edip söyledi:

__ Herkes varıp yarağın görsün, silâhın getirsin, yarın uzak yola sefer vardır. Biliniz ki kâfir cengine gideriz; o Anter kalesine azmederiz. Biz din yolunda gazayı kılalım. Haktan rızayı bulalım.

Cümleler işidip anda durdular, varıp herkes yarağını gördüler.

Tez sabahtan atlanıp geldiler. Çıkıp sahra yüzünü tuttular. Ömer silâhını geyinmiş: yüzü nura boyanmış geldi. Hazretî Ali de düldüle binmiş, Zülfukârını kuşanmış, amamesini sarınmış geldi.

Ş. Sabri Yener


[1]Gaziantep’te bu köyün adı (Nurgana)dır.

[2] Nurganadaki (Nurakna) pınarı

[3] Halâ bu isimle anılan bir dere