-Geçen Sayıdan Devam-

İkinci kısım

V. Vilayetin Jeolojik Durumu

Vilâyetin arazisi genel olarak oldukçct dağlıktır. Bu dağlar arasında geniş vadiler, sulak ovalar vardır. Geniş ovalar daha ziyade o İlâhiye ve Pazarcık kazalarında mevcuttur. ilin şimal, cenup ve garbi cenubî cihellerindeki arazi, volkanik arazidendir. Buralarda fazla miktarda volkan eserlerine ve alâmetlerine tesadüf edilmektedir Vilâyet merkezinin 15 kilometre cenubunda kain karataş denilen mevkide bu eserler kendini daha ziyade gösterir. Bu mevkide bir yanardağ ağzı görülmekte olup hatta, kış zamanında buraya biriken suların ılık bir hal alması ve bazı seneler bir gürültü işitilmesi rivayeti de, eski bir yanardağın mevcut olduğu kanaatini veriyor.

Vilâyetin sair cihetleri genel olarak rüsubî arazidendir. Toprağın terkibi tebeşirî (tebaşirî), kısmen kireçli ve kumlu, killidir.

1 — Madenler: Bu bötgedeki madenler hakkında malumat verirken burada Ankara Tarih, Dil, Coğrafya Fekültesi ve Arkeoloji Profesörü (Von der Osten) in Gaziantep Halkevinke verdiği bir konferanstan bir parçasını kaydediyoruz:

“İnsanların ilk tanıdıkları madenler, bakır ve altındır. Bunların hususiyetleri kolaylıkla işlenebilmeleridir. Bu elemanları taşıyan bir çok numuneleri Gazjântep ve civarındaki hüyükler ihtiva etmektedir

“Çok defalar harekâtı arz sarsıntılarile harap olmuştur. Antebin 15 kilometre cenubunda “Karataş” mevkiinde sönmüş bir yanardağ ağzı memcuttur. Burasının eskiden volkanik arazi olduğu aşikâr, bir surette görünmektedir. Hatta yanardağın ağzı olan yerde kışın biriken suların ılık kaldığı rivayeti de vardır.

“…Düzdepe” den “Dutluk” a giderken tesadüf edilen taş renklerinin değiştiğini ve bazı taşların eriyerek birbirine yapışmış olduğunu görürüz. Karataş semtlerine yaklaştıkça farklı renkte donmuş gibi beyaz, sarı, kırmızı çakmak taşlara rastlarız..”

Burada, Gaziantep gazetesinin 28 Temmuz 1939 tarih ve 565 sayılı nüshasında çıkan, Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun notlarından o zelzelelere tevsik edecek yazıları vardır. Bundan bir parçasını alıyoruz:

“…1293 — (1822) tarihinde Antepte olan bir zelzeleye dair bir vesikadan anlaşıldığına göre, 1230 tarihinde yani bundan tam 120 sene evvel Antepte dehşetli bir zelzele olmuş, binlerce insan ölmüş ve birçok evler yıkılmıştır. Bu meselenin tahkiki için ve zelzele neticesinde felâkete uğrayanların mal ve mülkleri hasara dûçar olanların zarar ve bilançosunu tesbit etmek üzere vesikada ismi yazılmıyan İstanbul Baş Muhasebe ketebesinden bir zat gönderilmiştir. Halk anlaşıldığına göre, bir hayli zaman memleket dışında çadırlarda oturmuş ve hayli sefâlete maruz kalmışlardır. “

Şehrin 20 kilometre batısında bulunan “ Hezek nahiyesi” denilen köy havalisinde (Kilisecik ve yaylacık) köyleri yakınında maden kömürü bulunduğu ve bundan işletmek üzere vaktile bir de şirket teşekkül etmiş olduğu söylenmektedir.

Antep kolleji matematik (riyaziyat) ve jeoloji (ilmi tabakatularz) ve madeniyat ilimleri öğretmeni (Lüifi Egüp Babikyan) Antepli olup Amerikada tahsil görmüş bir maden mühendisi idi. ”Amelî, İlmî madeniyat” ve “Türkiyenin madeniyatı”, adlı kitabı 169 sayfalık bir eser olup kitabın tab’ı 1911 yılındadır. Bu kitaptan, şu parçalan dercediyoruz:

A) Sayfa 38 — 39 dan:

“Tabakalı kayalar:

“Bazan taşçılar kaya keserken “kulak” denilen sert kaya parçalarına tesadüf ediyorlar. Onlar kayaların (kulağı) değildirler. Zira kayaların da kulağı olmaz. Onlar, evvelce denizde yaşayan bir hayvanın tahaccüratındandır. Çünkü onun arkadaşları vaktile denizde idiler v şimdi daha denizlerde bulunuyorlar....

Antebin cenup şark tarafındaki mıntakanın taşlarını alıp muayene ettiğimizde görüyoruz ki, içinde hadsiz hesapsız ve ancak hurdebin ile görülebilecek hayvancıkların kabukları vardır. Ve tebaşır kayaları, başka birşey değil, ancak deniz içide yaşayan küçük hayvancıkların bedenlerinden teşekkül etmiş kayalardır.

Sayfa 41 den:

“Bu kayalar anasıl tabakalı iken sonra hararet ve tazyik sebebinden tebdili heyet etmişlerdir. Bunlarda tabakalıhk hali çok berrak görünmeyor. Ve içlerinde hayvan eserleri de bulmak kolay değildir. Bunlar olkadar derecei hararet ve tazyıka uğratılmışlardır ki hemen hemen sonra anlatacağımız “nari kayalar” a benzerler. Bunu bir misal ile izah edelim’.

-Arkası var-

Yazanlar: Cemil GÜÇTEYMEZ

Mustafa GÜZELHAN