(Kendi ağzından hayat hikayesi)

Acizin hayat hikayesi noktası tesbit edilecek olursa, ciltler kısırlaşarak isyana kalkışırlar, çünkü her zaman isyanlar, kısır hayatın tesirinden doğarlar.

Normal seviyeyi taşan veya bu seviyeye ulaşamayan her nokta, her fikir kaynağı kafa kısırdır. Bu aciz, burada ancak ve sadece, tümsekleşen macera yığınlarının zirvelerindeki yan ufukları toplayabildim. Mâzur tutulursam, haklı bir mazhariyyete inandırılmış sayılırım. Bu münasebetle (13) cemali bir (terkisi bend) imden ilk bendin ilk beytini takdim ediyorum, kabul buyurulması temennilerimdendir:

(Müyesser olmadı bir cildini bastırması vahayfa, emel kandilini etmekte taali, boşyere ıtfa..

Yaratılış emri beni (1307) yılı (Şubat) ayının (13) üncü günü (Salı) gecesi dünya hayatına atmıştır ki birbirinden uğursuz sayılan üçhal ile sonraki yaşayışımın ilk panuramasını çizmiştir. Evet:

Rakam: 13

Gün: Salı

Vakit: gece

Gözlerim, ufuklara açıldığı zaman ilk iki halın, üçüncü gece karanlığı ile birleşmesi değme insane nasibolmuş bir hayat başlangıcı değildir. Merhum (Ziya paşa) nın şu Mısrası adeta benim için söylenmiş gibi:

(Böyle gecenin hayır umuiunu seherinde)

(1315) tarihinde götürüldüğüm Besninin bir mahalle mektebinden sağdan geri dönerek okumak istemediğim halde, ertesi yıl manevi bir tazyik karşısında sinerek bizzat okuma arzusuna kapılarak (Adıyaman) da babam (Karalı Ahmet efendi) yi şiddetle sıkıştırmıştım. Halimdeki bu değişiklik, ailemi şaşırtmıştı, fakat ben de mektebe kavuşmuştum.

(1320) de ise resmi (Rüşdiye) mektebine kaydım yaptırıldı. Burada bir sınıf ileriye atlatılarak birinci sınıftan sonra üçüncü sınıfa naklolunduğumu öğrenmiştim. Artık (sınıf başılık) benimdi, (1322) de (Aliyyulâlâ) derece ile Rüşdiyeden ayrıldım. O günlerin feyizli ve nazenin hatıraları sönük kafamı ziyaret ettikçe, halâ huzur ve gurur duyarım. Esas tahsilim bundan ibarettir.

O zamanın rüşdiyesi, diye bilirim ki, bu günün ortasına çok üstündü, günün lisesine muadil gibiydi. Bazı noktalardan (Üniversite) ye bile eş sayılır.

Rüşdiyede (türkçe, arapça, farsça) gibi devrin klâsik üç dil problemlerini, mükemmel surette kavramıştım. Bunanla beraber dışardan da hususi surette gözden geçirdiğim eserlerden bilgi kazanımı doldurmaya çok ehemmiyyet veriyordum.

Rüştiyeden çıkınca, belediye tahsildarı olduğumdan Mülazım sıfatiyle beni belediye kalemine bırakmıştı, üç yıl kadar mülazimlik hizmetiyle çalıştım. Esas ücretsiz olan bu hizmette iken bir çok belediye rüsunu işlerinde vazife alarak sadakatle çalıştım. Bunlar geçici idiler. Esas tahsilim bundan ibarettir. Fakat, zamanın rüşdiyesi, adeta şimdiki liselerin üstünde bilgi kaynağıydı, istidadı olan gençler için çok faydalıydı. Osmanlı türkçesinin sarf ve nahiv kaidelerini iyice elde edenlerin parmakla gösterildiği olurdu. Ben de Türkçe, Arapça ve Farsca dil problemlerini tam ve dürüst bir şekilde kavramıştımki, her yerde şahsıma karşı yürekten sempati duyuluyordu. Heves, arzu ve gayret tesirleri, daima dıştan da feyiz almak yollarını aratıyor ve ele geçirdiğim, işiterek faydalı olduklarına inandığım eserleri okumaktan kendimi alamıyordum. Bu suretle çeşitli meselelere dair olan bu eserlerin gözden geçirilmesi, bilgi kazanımı aralıksız dolduruyorlardı.

Babam, belediye tahsildarlığında bulunuyordu. Bu sebeple benide mensub olduğu daire kalemine (mülazim) olarak bırakmıştı. İşte bu sırada, (Abdülhamid) devrinde gizliden gizliye mahrem ellerle gençlerin dikkatine sunulan büyük Türk edibi Namık Kemal’in eserlerine çok hayran kalmıştım. Mesela onun (Cezmi, Celaleddin Harzemşah, Zavallı Çocuk, İntibah) gibi kitapların üstüne bir de (Ru’a) adındaki eseri ekliyebiliriz. Türkün en büyük şairi sayılan (Abülhak Hamid) in Eşber, Tezer, Ölü, Makber) gibi ererleri de beni sihirlemişlerdi. Belediye katibi (Abdurrahman Hicri) efendi, babası Bacarzade Ziya Efendiden tevarüs eylediği şiire meraklıydı, ben da onun peyrevi olmak hevesine kapılarak, da mektep sıralarında iken başladığım şiir kapısını alabildiğine açarak, yazmaya giriştim, belediye reisliğinde hece zade Haydar efendi bulanmakta ve bu zatta şiirle uğraşmaktaydı.

Nasılsa bir gün yazdığım şiirlerlerden biri eline geçmiş ve tabiat birliği olan Hicri efendiye, şimdiki gibi hatırladığım şu cümleyi katip efendiye söylemişti:

Reis şair, katip şair, mülazim şair gel de bu müsellesin içinden çık ve ardınca da gayet sevimli ve samimi bir gülümseme.

Kitap halindeki eserimi, ilk defa olarak Namık Kemal’in yazından ilham alarak aynı adla üç ciltlik birer eser yazmış idim, bunu (323) tarihinde vücuda getirmiştim. Bundan altı yıl sonra (1329) da tedavi için gittiğim (İstanbul’da Anadolu) otelinde ve (Sevda Peşinde) adıyla karalamıştım, Anteb’in Kumruoğlu Oteli’nde de (Sefahet Peşinde) adında tiyatromsu bir eser hazırlamıştım. Fakat bunların her üçüde zamanla elden çıkmıştır.

Kadrolu resmi hayata (326) tarihinde nahiye katipliğiyle atandım, sonraları nüfus katipliği, evkaf memurluğu, inhisarlar daimi kontrol memurluğu, tahrirat katiplikleri, nahiye müdürlükleri hizmetlerini yaptım. Askeri vazifem de ilk önce kısmisani ve sonraları da tecilli geçti.

Üç urup asrı bulan hayatım boyunca en ziyade üç mevzu üzerinde ehemmiyyetle durdum.

Tarih ve coğrafya, Kur'an felsefesi.

Daha rüşdiye sıralarında iken başlayan şiir merakı, şimdiye kadar devam etmektedir. Tarih incelemelerim, yabana atılacak ruhsuzluğu, çoktan kapı dışarı etmiştir. Bu husustaki metodum, eldeki kaynaklarda geçen coğrafi tabirleri, yerli yer etiketleriyle karşılaştırarak ve bu incelemeler için beş on mechullu maddeler kurarak gerçeği ortaya çıkarabilme imkânlarını bulmak içindir. Kur’an felsefesi ise, bir çok ilim adamlarının gerçeğe belirsiz birer işaretle dokunmakla yetindikleri ve tam kadroları ile açığa vurmadıkları mevzuları içine alır.

Kitap, bröşür ve fıkra halindeki eserlerimiz hemen sayısızdır diye bilirim. Yalnız kitap halindekiler (150) kadardır.

Gaziantep’e gelişimin, arzularım uygun bir harekete sahne olacak ümidiyle, (Arapkır)ın (Şotik) nahiyesinden (Yaşhaddi) dolayısıyla emekliye ayrıldığım (1948) yılı, yurduma dönmeyerek, doğruca (Elbeyli) nahiye merkezi olan (Alimantar) köyüne yerleştimse de bura da ancak (1950) ye kadar kalarak ve bir çok bilgiler edinerek Anteb’e geldim. Asıl araştırma zevkim, bundan sonra vilayet hacmindeki etiketlerle ifadeleri üzerinde katmerleşmişti, gerçekten tasihi araştırmalarım için zemin ve zaman pek elverişli oldu, bir müddet çalıştıktan sonra Kilisi de ihmal etmek istemeyerek oraya gittim. Antep’te iken elde edebildiğim malumatı bir çok delametlerle burada da ekler katmaya muvaffak oldum. Antep’te iken, sayın Muhsinoğlu tarafından yayınlanmakta olan (Demokrat ülkü) adındaki günlük gazetenin yazarları arasına sinerek bir müddet uğraştım. Ve bu gazete ile ilişiğimi kesmeksizin bir de (mecmua) çıkarmayı kafama yerleştirerek hemen işe koyuldum fakat eserfe diyebilirimki, bu mecmuanın sayısı, ilk ve son olmak üzere birde kaldı, nihayet Kilise gitmek zorunda kalmıştım. Burada şimdi (Kent) gazetesinde çalışan eski kitapçı ve gazete bayii sayın Nuri Günay ile tanışarak bu zatı bir kaç yıl sonra bu tarihi ve kültürlü şehirde günlük bir gazete çıkarmaya teşvik ederek (Genç Kilis) adını verdiğim gazetenin çıkarılmasını sağladım.

Eldeki metoduma göre, tarihi gerçeği bulabilmek için göze çarpan (nedenler) in ilk önce anlaşılmasına ve kavranılmasına lüzum ve ihtiyaç vardı, iki ay kadar bu madde üzerinde durarak uzun boylu yazdım, lâkin ne çareki basma kalıp kopyalara ısınmış olan tarih meraklıları, bu gidişe karşı isyan ederek (Hani Kilis) diye haykırmaya başlamışlardı, hatta beni cahil, mantıksız ağızlı, uydurmacı gibi sıfatlarla vasıflandırmışlardı. Nihayet gazeteden ayrılmak gerekmişti. Ancak her gün yine gelişi güzel yazılarla ondan hizmetimi kesmedim, bir yandan da yurt hasreti şiddetini artırmaktaydı. Hale babamın mezarını ziyaretten mahrum kalışım, beni son derecede üzmekteydi, karar vererek Adıyamana döndüm şehre kavuştuktan sonra babama ithaf eylediğim manzumenin bir beytini buraya alıyorum.

Ölmeden öldüm baba yanına ölü geldim.

İle diken olsam da babamın gölü geldim.

Evet öyleydi. Adıyaman da tanınmamış, sevilmemiş değildim. Ancak yaşlılık ve fazılsız yazma sebebiyle, gerek bedeni ve gerek göz zaafı ve tedavi ihtiyacı tekrar Anteb’e dönmemi gerektirmişti ve böyle de yaptım

Temiz ve içten bir görüşle itiraf ve kabul ederim ki bu defaki gelişim çok değerli cesaret verici olmuştur. Çünki gelir gelmez, metoduma göre erişebildiğim neticeler (Kültür Dergisi)nin anlayışlı elemanları tarafından iyi karşılanmış ve bu arada tereddüte düştüğüm bir hayli noktaların şahsi ayarlamalarımızla tamı tamına uygunluk olduğunu göstermişti. Gerçeğe nüfuz edemeyenlerde, elbette bulunacağı şüphesizdir. Ancak bu kabil arkadaşların da ergeç görüşlerimizi benimseyeceklerine inanıyoruz.

Antep’te ki bu ikametim de Eylül 1967 tarihine kadar ve bu tarihte şehri terkederek yine Alimantar köyüne gitmek zorunda kaldım. Çünkü bir yandan barındığım gecekondu, şehir içine oldukça uzak ve bir yandan da, hastalığım sebebinde her işi görmek mecburiyetinde kalan zavallı eşimin, her gün olmasa bile iki günde bir şehir içine inerek bir hayli yorgunluk ve ıztıraba maruz kalması, artık tahammül edilmez bir hale gelmişti. Şehir içi kira evlerine para vermeye mali yetersizlik engeldi, nihayet bu gece kondu hariminden de çıkma zorunda bırakıldım, ev sahibinin kendisi geleceğini bildirerek derhal evi boşaltmayı istemişti, zatı alilerine ve dergi idare heyetine hitaben yazdığım (Elbasü Badel Mevt) fıkrasının hazırlandığı vakit, hep bu mesele ile meşguldum.

İşte şimdi bu köydeyim, sevimli ve çok iltifatlı mektubunuza bu sırada aldığımdan emirlerinizi yerine getirme imkânı bulamamıştım. Şayet cenabı hakkın mukadder eceli yakama yapışmazsa,bu emri buradan ele alacak ve kabil olduğu kadar zatı alilerini tatmine çalışacağım.

Şimdi çeşitli konular hakkında hazırlayabildiğim eserlerden bir kısmının listesini sunuyorum.

1-Eski Adıyaman ve civarı

2-Besni ve civarı

3-Kâhta ve civarı

4-Antep ve civarı

5-Kilis ve civarı

6-Nizip ve civarı

7-Dört etiketimi memleketi: Naharına

8-Tarihin tarihi

9-Tarihi milletlerin tarihi

10-Hattı kralı suhbiliyoma

11-Hattı üçüncü hatusil (bu eser dernekçe görülmüştü galiba)

12-Hazreti musanın ölümü ve mezarı

13-Urartu tarihi

14-Kuruş veya Keyhasrevin mezarına dair

15-Büyük İskender

16-İran tarihi

17-Birinci dara ve İskit seferi

18-Heredotun asyası ve esas nehri

19-Selefküsler tarihi

20-Mısır batlamyosları

21-Türkçeden latinceye geçen sözler

22-Hertizk (üç cilt idi, ikinci cildi gaib oldu)

23-Doğunun dört peygamberi (Zerdüşt,Budda,Mani ve Mezdek)

24-Hazreti İbrahim ve evladı

25-H. Nuhun gemisi ve ararat dağı

26-Antep ilinde tarihi şehir ve yerler panuraması

27-Antep ilinde peygamberler geçidi

28-Din ve millet

29-Kur’an, şiir değildir,

30-Kur’an Türkçeye çevrilemez

31-Kainatın doğuşu (altı cilttir)

32-

33-Yer küresi

34-Cazibe ve umumi cazibe

35-Sümer yıldızı

36-Cumhuriyet muhtarı

37-Tip vatandaş

38-Ermenilik ve ermeniler

39-Şiir ve saire...

Bu eserlerin bir kısmı daktilodan geçmiş ve bir kısmı daha müsvedde halındadır. (Elhamdüminazzail melikul müteal)

İlahi, lütfünün, ihsanının haddi dile gelmez

Dilersen, gizlilik evhamının reddi dile gelmez

Bir öyle imtihanla yükselirki her ufuk, hayret

Zamanın ölçüsü, sarfı, özü, seddi dile gelmez

Fakat nankörlüğün mağlubudur kol, eylemez takdir

Bu haysiyyetle fanilikte sa-keddi dile gelmez

Açılsın her kapı, arzu eden dilsiri şevkolsun

Kula mademki nimet babının haddi dile gelmez

Yanında küfrü iman mazharı, aynı asıldandır

O halde mü’mini, şirkehli, mürteddi dile gelmez

Niyazım son nefeste bu hakiri mesti aşkın kıl

Bu gün farkındayımki işlerim (bed) di dile gelmez

Nasıl gönlüm üzüntü duymasın çirkin geçen günden?

Bütün ömrümce halım kirle müşteddi dile gezmez

Refiket ey huda tevfikini haslaela haşreyle

Kulun bilmezmiki her şerre namzeddi dile gelmez

Kavuşsun rahmetü gufranına şükri bulun,zira

Ne zalımdı, ne mazlumdu, ne mecnundu, ne mubeddi...?

Eserlerimin adlarından bir kısmı yukarda belirtilmişti. Fakat hususi kataloğumda daha bazıları gözüme iliştiğinde onları da burada arzı münasip gördüm. Çünkü gerekirse dakkat nazarnı çeker sanıyorum:

1-Hakiki nurlu ufuklara (samatyalı bir papasın eserine kendi kitaplarının ifade ve tarifeleriyle reddiye)

2-Tarih boyunca cehil ve din

3-Gerçek varidat (Bedreddin simavinin meşhur eserine şerh)

4-Şeyh ekberin vahdeti vücudunun şerhi

5-Kur’an ve insan

6-Tasavvufun hak ve hüvesi

7-Ruhculuk

8-Melamilik

9-Siyonizim

10-Komagene devleti

Bütün bu malumatın bir işe yarayıp yaramayacağını bilmemekle beraber, (emir edebin üstündedir) vecizesine uydum. 9-g de çektirdiğim biri daktilo makinesi başında ve ötekisi de kitaplar arasında olmak üzere iki fotoğrafımı da sundum ileride gerekirse çok önce yaptırdığım bir fotoğraf klişesini de sunabilirim, ancak bu emre bağlı.

Bu emirnamenizi şehirde almıştım. Ne çareki, vaziyetim çok değişti, gözlerimden inen yaşlar, görme kabiliyetimi yok ediyor ve yıllardan beri sürüp giden beden zaafı da bir saat oturacak ve bir dakika dolaşabilecek bir serbestiyi benden esirgiyor. Önce vaad ettiğim yedi yazıyı hazırlayamadım, artılı sıra bunlara gelmiştir. Son nefesime kadar derginin sadık bir hadimi olarak kalmak şiarım olacaktır.

Hayat hikâyemi, istediğiniz şekilde ve bana aksettirmeden ele alabilirsiniz, Ötekiler için ise önce zatı alinizin bildirdiğiniz şekillerde alabilir.

Refika cariyeniz bazı malzeme tedariki için şehre inmek zorundaydı, bunu o vasıta ile sundum. İlerideki yazıları tabii postalayacağım. Son söz olmak üzere şu noktayı da arz edeceğim: İşe yarasın, yaramasın, gönderilen fotoğrafların geri çevrilmesi temennilerim cümlesinden olduğu gibi, 950 den evvel, vakti 946 tarihinde emekliye ayrılmıştım. Son emeklilerin maaşlarına zam yapılmasına dair olan kanun mucibince benim maaşıma da yedi lira eklenerek 966 martından itibaren (250) lira üzerinden maaş alıyorum. Demekki, daha önce aldığım maaş, (243) lira imiş. Şimdi üç ayda hamdolsun tam (750) lira maaşa sahibim.

Dernek arkadaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunar, hepinizi Allah’ın tevfik ve inayetine tevdi ederim efendim Adres:

Oğuzeli kazası, Elbeyli nahiye merkezi

Alimantar köyünde emekli nahiye müdürü

Şükrü ERDOĞAN