Batılı zihniyet, bir sisteme bağlı olmak, görüş ve hareketlerini ona göre düzenlemek demektir. Böyle bir sisteme sahip olmak, her meselede ana görüşe uygun olarak davranmağı, ana görüş’ün bütün müesseseleri kaplayacak şekilde olmasını gerektirir. Biribirleriyle ilgili meselelerde biri ötekini tutmayan düşüncelerle ortaya çıkmak, birleştirici bir esas anlayıştan uzak olarak müesseseler üzerinde ayrı ayrı ve birbirine aykırı anlayışlar taşımak, bir sisteme bağlı olmamakk demektir. Batılılık ise böyle bir sistemli düşünceye, bir ilim zihniyetine göre davranıştan başka bir ey değildir.

Sistemli düşüncede bir başlangıç ve esas noktası alınır ve ona göre herikit edilir. Sistemli düşünce ve ilim zihniyetinin bulunduğu yerde, meselelerin çözülmesi kolaylaşır. Herkesin istikrarlı ve her müesseseyi içine alan açık ve belli bir görüşü vardır. Ona göre tez ve antitezler meydana konur ve sentezler yapılır.

Bir sisteme bağlı olmak, zikzaklı hareketleri önlediği, söz ve iş arasındaki uygunluğu sağladığı için ayni zamanda ahlâki bakımdan da faydalı ve gereklidir.

Sistem fikri ilimden gelir. İlim zihniyatinin meydana getirdiği bir düzen olmakla beraber, kendi de ilmin gelişmesine, ilim zihniyetinin ayakta durmasına yardım ede. Batıyı batı yapan en önemli unsurlardan biri, bir sisteme bağlı olarak düşünmek ve hareket etek meselesidir. Bizim ise hiçbir işi yolunda koyamamamız devamlı çekişme halinde bulunmamız, perişanlığımız, durmaksızın zaman kaybımız, memleket davalarını bir türlü sonuca ve başarıya ulaştıramamamız: sistemli bir görüş ve düşüncenin ne olduğunu umumiyetle ferd ve topluluk olarak bilmememizden ileri gelmektedir.

Sistemli bir görüş ve düşünceye bağlı olmamak, zaman ve hâdiselere, bilhassa menfaatlere göre düşünce ve görüş taşımağa ve bunları sık sık değiştirmeğe sebep olur. Bunun doğurduğu ahlaki zaaf ve eyamgüderlik (Uportunisme) ise, bir topluluğa batırmağa yetecek şer kuvvetlerin başında yer alır.

Bir sisteme bağlı düşünce taşımanın ne demek olduğunu daha çok anlatmak ve eskiden bizde sistemli ve ilmi görüş sahibi kimselerin bulunduğunu göstermek için bir hadiseden bahs edeceğim. Medeni Kanun’un hasırlanışı sırasında kurulan komisyona eski hukukçulardan bazı zevatta çağırılmış, Tercüme edilmek suretiyle meydana getirilen tasarı metni üzerinde çalışırken bu zatlardan biri bir bahisteki madenlerin böyle olmaması gerektiğini ileri sürmüş. İtiraz ve münakaşalar olmuş, neticede o maddelerin tercümesinde yanlışlık yapıldığı anlaşlmış. Yabancı dil bilmediği ve eski tarz bir öğrenim gördüğü halde, o zatın maddeler arasındaki uyuşmazlığı hemen sezmesi, sistemli bir kafaya ve hukuk görüşüne sahip olduğunu gösterir. Bu misâli bütün sahalara yayarak alabildiğine genişletebiliriz.

Bir sistem bağlı olmak, her meselede ve sistemin gerektiği şekilde hareket etmeği ve düşünceler ortaya koymağı gerektirir. Bir gün öyle bir gün böyle davranmak, sistemli bir görüşe sahip bulunmamağı göserdiği gibi samimiyetsizliği, menfaat düşkünlüğünü, ahlaki zaafı ve şahsiyetsizliği de bildirir. Mesela demokrasiye gerçekten inanan bir kimse; hele bu konuda daha önce de yazılar yazmışsa, diktatörlüğe temayül etti, hürriyetleri kıstı diye iktidarın alaşağı edildiği bir ülkede diktatörlüğü övmemeli, bu memlekete demokratik rejim girmez edebiyatına başuvurmamalıdır. Çünkü bu hal, fikri bir sisteme bağlı olmayışının deliliniermektedir.

Atatürk’ü seven ve Atatürkçülüğe inanan bir kişi sistemli bir düşünceye sahipse, onun getirdiği tarih ve milliyet anlayışını, aşıladığı ve kuvvetlendirdiği millî şuuru bir tarafa bırakıpta solcularla işbirliği yapmaz. Atatürkçü olan, sisteme bağlı ise, ”Türk âleminin en büyük düşmanı komünistiktir, göründüğü yerde ezilmeli” sözünü ”gezmeli” şeklinde anlayıp onlarla sıkı fıkı olmaz.

Dilin sadeleşmesi meselesi, milliyetçiliğin dil sahasındaki görüşüdür. Bu görüşü ileri sürenler, sistemli düşünüyorlarsa, öbür sahalarda da milliyetçi bir anlayışa sahip olmak zorundadırlar. Aşırı özleştirme (dili mutlak tasfiye) ise müfrit bir milliyetçi anlayış, hatta ırkçı bir görüş olduğu halde, bu cereyanın aşırı milliyetçilerden ziyade aşırı solcuların mutlak tafsiyeci olmaları, bir sisteme bağlı olmamanın en güzel ve açık örneklerinden biridir.

Sistemli bir düşüncenin ne olduğu bilinmediği içindir ki, memleketimizden en amansız kapitalistler sosyalist, viski kadehini elinden düşürmeyen sâlon mütefekkirleri sosyal adalet müdafii olarak ortada dolaşırlar. Misâlleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.

Bütün bu haller, bir sisteme bağlı bulunmamakla, yâni Batılı olmakla ilgilidir. İşlerin düzene girmesi, samimiyetsizlikler, hareketlerin sözlere uymaması, ilim adamlarının ilimleriyle amel edememeleri hep bu sistemsizlikten ileri gelmektedir.

Sistemli düşüncenin ve bunun gerektirdiği ahlaki davranışın bulunduğu yerde, huzur ve düzen vardır. Şahsi menfaatler, keyfi hareketler, esen havaya göre değişen düşünce ve görüşler, sistemli bir düşünce ve ona dayanan ahlaki davranışın bulunduğu bir ülkede asla millet ve memleket kaderine hakim olamazlar. Türkiyemizde kendisine ihtiyaç duyulan en büyük noksan işte bu sistemli düşünce ve ilim zihniletidir sanıyorum.

Yeni İstanbul

Faruk K. TİMURTAŞ