Birinci Cihan Harbinin hemen akabinde, henüz Arap ülkeleri hudutlarımız dahilinde iken, Antebimize güzelliğinden kinaye Çöl Gelini, zenginliğine kinaye de Küçük Mısır diyorlardı. O zamanlar ilimizin merkez kazasında 85-100 bin nüfus barınıyor, her gün şarktan, şimalden, cenuptan ve garpten gelen yüzlerce katır, deve büyük bir transit ticaretine vasıta oluyorlar, şehrimizin her türlü mahsul ve imalatını Osmanlı İmparatorluğunun her tarafına taşıyorlardı.

Her harp gören şehir gibi Antebimiz de Antep Harbinin devam ettiği müddetçe büyük tahribata uğradı. Evler yıkıldı, bağlar söküldü, zeytinlik ve fıstıklıklar mahvoldu. Harp sona erdiği zaman kasabanın nüfusu ancak 30 bin kadar kalmış, servet namına hiçbir şey kalmamıştı.

Her şey düzelipte halk, hürriyet ve istiklale kavuşunca, yeniden çalışmağa başladı. Bağlar yeniden dikildi, tarlalar yeniden sürüldü. Kasabada esnaf yeniden tezgahlarını kurdular. Halk kazanıyor, kazandıkça eğleniyor, eğlendikçe daha iyi çalışıyordu. İşte bu devirde Antebimiz yeni bir isimle anılmağa başladı: Şarkın İstanbulu…

Acaba Antebimize bu isim niçin verilmişti? Bir çoklarına göre Antep Türkiyemizin şark vilayetleri içinde nisbeten daha mamur ve eğlencesi daha bol bir şehir olduğu için bu isim verilmiştir. Fakat bizce sebep daha derindir.

Sabuncularımızla konuşuyorum: Onlar bana imal ettikleri sabunları ta, Kars’a, Ardahana kadar bütün şark vilayetlerine sattıklarını söylüyorlar.

Üzümcülerimizle, dokumacılarımızla konuşuyorum: Onlar da gerek mahsullerinin ve gerekse imalatlarının en çok şark vilayetlerinde sarf edildiğini söylüyorlar. Üzümcülerimiz diyorlar ki: Batı Anadolu, İstanbul, kısmen orta Anadolu’nun umumiyetle üzüm ihtiyaçlarını bizden tedarik ederler.

Muhtelif branşta iş yapan tüccarlarımızla konuşuyorum: Onlar da İstanbul’dan veya hariçten getirdikleri eşyaların mühim bir kısmını doğu illerine sattıklarını söylüyorlar. Buna ben de bir müşahademi ilave edeyim: Geçen sene doğu illerinde bize oldukça uzak bir kazada vazife ile bulunan kardeşime ziyarete gitmiştim. Dönüşte o kasaba sakinliklerinden birkaç kişi ile beraber seyahat ettim. Hepsi Antebe muhtelif cins mal mübayaa etmek üzere geliyorlar ve şark vilayetleri halkının büyük kısmının alışverişlerini Antep’ten yaptıklarını söylüyorlardı.

Bir tarafta Akdeniz, sanki İskenderun Körfezinden Anteb’imize ulaşmak ve türlü nimet ve imkanlarını bize sunmak için adeta çırpınıyor, diğer tarafa geniş bir hinterlant, bol güneş, çalışkan bir halk, nankör olmayan bir toprak, şarkın hakikî İstanbulunu, büyük, Anteb’i kuracak büyük organizatörünü ve büyük otoriteyi bekliyor.

Yeni Gaziantep’ten (1946)

Abdülkadir BATUR