(Gaziantep evliyaları) adlı eserde (16) inci veli olarak bir de (Muhammed Muhiyeddin efendi) isminde bir zat görüyoruz. Verilen bilgiye göre bu zat, meşhur bir müderris ve kuvvetli bir ilim adamı imiş. (54). Fakat acaba, bu zatın kalemlerle zaptedilmiş (hal tercümesi) şeklinde haberlerde de ifadesi var mıdır ve halen mevcud olan torunları tarafından ve yerli mensuplar tarafın da bir çok menkıbeleri söylenmekte imiş, bir tarikat şeyhi olduğunu da bu hikayeler arasında imiş, ancak onun tutunduğu tarikatın, bilinen tarikatlardan hangi tarikat olduğu hakkında bir bilgi verilememiştir Mahalli rivayetleri geçemeyen (Dülük baba-Binyamin) in Yavuz Sultan Selim devrinde yaşadığı naklına karşı bu zatın gerek Yavuz ve gerek Kanuni devirlerinde mevcut olduğunu belirten resmi beratlar var imiş ki, bunlardan Yavuza ait olanı (Zilhicce 922-Aralık 1516) ve Kanuniyi haber veren vesika ise (Muharrem 927-Aralık 1520) tarihli imiş. Verilen bilgiler arasında, hemen her maneviyat sahibi ermiş için nakledilen menkıbelere benzer bir takını nakiller de yer almıştır. Hele Yavuz Selimin Mısır ve dördüncü Muradın Bağdat seferleri, Osmanlı ordularının her uğradıkları yerlerde son derece bol ve birbirine az çok uygun menkıbeler yaratılmasına fazla surette yol açmıştır Nitekim sayın dostumuz Cemil Cahit Güzelbey Sam şeyhi nakli dolayısiyle bahis konusu yaptığı Adıyamanın (Zey) köyünde medfun (Şeyh Abdurrahman Erzincani hazretlerinin Dördüncü Muradın Bağdat’a giderken onunla görüştüğü ve verdiği bir ziyafeti kabul ederek, pek az bulgur ve bir kuzu ile kocaman orduyu ve bir yalak arpa ile de ordunun süvari kısmına ve nakliyeye ait hayvanlarını doyurduğu nakli tevatür derecesinde yer almıştır. Bu bölgede ise Yavuz Selim ve Kanuni Süleyman devirlerinde yaşamış olduğu mevcut beratların şahadetlerile tevsik edilmiş bulunuyor. Ayrıca bir (Abdurrahman Erzincani) de Derendede vardır ki, bu iki Erzincan’lı şeyhin de bugün torunları yaşamakta ve her iki nesil de (Dede) unvaniyle halk dilinde yad edilmektedir.

Bölgenin ötedenberi (Mevlevi, Bektaşi, Halveti, Sadi) tarikatları ilgili topluluklarla meskun olduğunu biliyoruz ve bu tarikatların başındada Melami gelmektedir. Ancak, hemen bütün tarikatların Türk mümessilleri, her devir de ve her hükümdar tarafından, menfi ve yavan ihbarlar dolayısiyle, takibata uğratılmış ve bu arada bir takımı da en şiddetli cezalara çarptırılmışlardır. Böyle şiddetli takibata uğrayanlar arasında cellada verilenler, denize attırılıp boğulanlar da görülmüştür Bu acı aki betler, bir çok melami kutuplarını, yer değiştirerek izlerini kaybettirmiye ve kendilerini gizleyerek hükümetin kont rolü dışında saklı yerlerde yaşamtya zorlamıştır. Bu kutuplar, maruf adlariyle, alelade birer şahsiyet olaark tanındıkları halde, tarikat mensuplarınca gizli ad ve unvanları vardıki (İdris Muhtefi) bnnlardandır. Fakat bu zat, mürid ve muhiplerinin idaresine iki zatı memur ederek kendisi görünüşte onlarla ilgisiz görünmüşttirki ve melami istilahında böyle bir memura:

- Kalbe bakıcı, unvanı verilmiştir. O iki zatın adları şöyledir:

1- Muhammmed Muhyeddin Emin Efendi

2- Hakiki bey,

Bunların her ikisi de aynı zamanda mı kalbe bakıcılığa tayin edilmiştir? yahut birinin vefatı üzerine ötekisi mi getirilmiştir? bu cihet bildirilmemiştir. İdris Muhtefinin asıl halk tarafından bilinen adı ise (Hacı Ali bey) olup (No 37) tarihinde vefat etmiştir.

Ayrıca (1000) tarihinde doğup (1065) tarihinde vefat eden Oğlan şeyh İbrahim efendi de (Lamekâni Hüseyin efendinin kalbe bakıcısı olduğu gibi, daha sonra ve yakın bir devrin şahsi yetlerinden olan (Abdülkadir Belhi) de 1292 öldüğünü öğrendiğimiz (Seyyid Bekir Reşad) ın kalbe bakıcısı olmuştur. Abdülkadir Belhi ise (1301) tarihinde ilahi rahmete kavuşmuştur. (Melamilik-Melametilik: 111, 123, 183, 212), Sayın bu kalbe bakıcılık hizmetinin hususi bir makam olduğunu söylemiş ise de, böyle bir makamın ihdasedilmesi sebebine hiç dokunmamıştır. Bize göre bunun üç sebebi olabilir:

1- Kutbun, halk ve devletçe tanınmaması için,

2- Kutbun zamanında yetişemiyeceği surette uzak yerler için,

3- Yakın olsa bile kutbun sohbetleri idarede teikin ve tatmin kabiliyetinden daha ııatuk ve müessir rehberlerin yardımlarını sağlamak için,

Sam şeyhi için, her üç sebep ihtimalı da düşünülebilir. Bizce bu zat (Dülükbaba-Binyamin) in bölge için tayin etmiş olduğu bir kalbe bakıcıydı, Hacı Ali beyin taşıdığı İdris Muhtefi takma unvanı gibi, Binyamin de sadece Dülükbaba adiyle tanınmayı tercih etmiş ve bölgede de böyle tanınmıştır. Sam Şeyhi de Dülükbaba gibi bir malemi kutbu ve bektaşi şeyhiydi.