Bir de parkı şarktan garbe kateden bir parmak kalınlığında bir hattı siymin gibi akup giden ve öbek öbek gülleri bulunan bir mai cari, bilirsiniz ya mai cari pis tutmadığı için envai müzharafatı havidir.

Sükkânı, tuyuru – Serapa entarı geymiş, kasketin gölgeliği yahut yakıştığı kimi arkada, kimi yanda kimi de fazlalığını düşünerek kaldırılmış yani hiç yok. Beş on köme insan.

Tuyura gelince:

Saymadım amma takriben aşerat miat ülûf hanelerini milyarlarca geçen sineklerin envai meselâ karasinek, sivri sinek, yeşil sinek, sinek, sinek, tatarcık, eşşek arısı mahaşerallah dopdolu.

Gelelim mastabai ayşi-nuşa: cehennemin katran kazanından henüz doldurulmuş bir şişe rakı, yüz yerinden çatlak bir bardak. Levazim bitti.

Meze listesi: Hariçten getirmek şartile bir iki frenk yani domates, daha daha belki bir hıta, kaşıksız el ile yemek şartile bir de salata temin edilirse bey de sen padişah ta. Bu gidişle kâğıdım bitecek, derdim karnımda kalacak lutfen çeviriniz. Yukarıda pis tutmadığını söylediğim mai cariden bardağa ya Allah. Âfiyet olsun beyim meze buyurun..

Hafız Şîrazinin bir beyti hatırıma geldi:

Men heman saat ki ez mey hastem şüd tevbekâr

Güftem in şah ez dihed bari peşimanî büved

Yani: Ben hemen her saat ki meye töbe etme isterim. Fakat derim ki: bu dal eğer meyve verirse.. Pişmanlık olmaz mı?

Koca hafiz sanki bu beyti yedş yüz sene evvel benim için söylemiş.

İşte parkımız azizim. Şimdi de palasa geçelim. Burası şehir dahilinde:

Hududu mesahası- şimalen Camii kebir kıbleten Şeyh zade tekkesi ve mescidi, şarkan tarikı âm, garben şehrin en büyük lagamının intisap ettiği yer. Camii kebirin arka duvarına mülâsık yerde abdesane de dahil olmak üzere dört beş metre mürabbaında kuru toprak..

Enhar- Gehrizden getirilen su

Eşcarı- Mısır darısı bir iki kök tozlu sarmaşık. Merhameten yere atılmış fakat utandığından çiçek açmamış birkaç kök yeni dünya, kemali itina ile muhafaza edilen herkesin nazarı dikkatini celbeden bir kök te “Arabı camdan baktıran”

İklimi, âbü havası. Kehrizden taşan fakat zararsız! Ilık bir hava

Mobilye; parkın aynı fakat burada sandalyeler müşterinin daha rahat yerleşebilmesi için hepsinin orta hasırı delik, ayakları da bir kaç yerinden yine müşterinin istirahatını teminen beş on yerinden tahtalanmış.

Başka yer yok değil, gündüzün 40 derece harareti emdikten sonra lutfen bir şapşak sui le sulanmış kap bir dükkân kirli pisli bir kaç bardak. Âzâmi 75 yaşında Mupeçe, eğlenmek için saz da var. Burada Vartanuş denilen Gülizar Hanım bir de bura cingânelerinden burnunun ortası -kabahat yaradanda- çökmüş bir kemanii şehir.. Bir de kurunu vusta ahengini hatırlatmak üzere olanca kuvvetile vurulan zilli def ve dümbelek bu da memureyn kulübümüzün ve eşraf meclisinin yegâne süsü, ziyneti.

Bir siğarayı hak ettim. Orada olsaydım, senin bir türlü lezzetine doymadığın yanmış sigaranı çalardım.

Artık kendimden bahsedeyim: Geçen gün gazetede okumuştum. Galiba “Laken” adlı bir Amerikalı mahkemede bir cürmünden dolayı müddeti ömründe Amerika toprağına basmamak ve mütemadiyen denizlerde dolaştırılmak gibi bir kararla Amerikadan gemiye bindirilmiş. Bu adam senelerce deniz dibinde gezdirilmiş ve ölmüş. Kendi kendime düşünüyorum. Ben böyle bir karara maruz değilim. Fakat mâkûs bir talia malikim ki her an karşıma bir kâbus gibi çıkar. İşte bu kâbus beni her zaman takip etti ve eritti.

Adem babamızla Havva anamızın bir cinayet yüzünden cennetten çıkarıldığı malum; onlar o nekbet ve husranın acısını ömürleri uzun olduğu için çok çektiler. Bilmem ben ne kadar çekeceğim. Fakat ben ne buğday yedim ne de onun netayici zaruriyesile cenneti telvis ettim. Talih bir kör peridir nereye itersen gider deyorlar. Meğer öyle değilmiş. Eski masallarda yahut dinî itikatlarda olduğu gibi bin bir gözü olan garip ve acip bir fertut imiş, ah bir elime geçse de gözlerine çöp dürtsem ve kendine ram etsem ve elinden tutsam, Gayyayı cehenneme atsam. Milyarlarca hem cinsimi şu melunun elinden kurtarsam.

İsyan edeceğim geliyor. Of bu gece ne kadar da sıcak, sana mektup yazmak, için istiane ettiğim lambanın etrafında bir kasırga halinde tatarcık, bir mütemadi vızıltı. Bir kitap yazacağım galiba başınız ağrıdıysa biraz da mecrayı kelâmı tebdil edeyim.

Şimdi gecenin saat dördü. Yalnız bir kehanet yapayım. Sen, Oşman Ağa, Halit, Selleftunî, belki Doktor da başınızda ya Türkocağı bahçesinde veya Kırkayaktasınız.

-devamı var-

Yazan: Ş. Sabri YENER