25 Aralık 1962 akşamı Gaziantep Lisesi tarafından, öğretmen okulu salonunda Gaziantep’in 41’nci Kurtuluş yıldönümü münasebetiyle düzenlenen müsamerede ilk defa (Şahin Destanı)nı dinledik. Şahin Destanı, Gaziantep Lisesinin emektar müzik öğretmeni Ferit Ginol tarafından düzenlenmiş, bestelenmiş, 80 öğrencinin katıldığı bir koroya öğretilmiş ve kurtuluş yıldönümünde halka armağan edilmişti.

Lise müsameresinde: (Gelinçi) folklor gösterisini; Gaziantep Savaşı’na ait (Mağarada), (Karatarla) Cami’i mitingi); (Mağarabaşı cephesi) ve (Çıksorut taarruzu) gibi canlı tabloları, Nadir Gül’ün konuşmasını da çok beğendik. Müsamereyi hazırlıyan Nuri Karaküçük, Adil Dâi, Ferit Ginol, Nadir Gül gibi öğretmenlerimizi ve öğrencilerimizin herbirini ayrı ayrı tebrik etmek gerekiyor.

Oratorya şeklinde hazırlanmış Şahin Destanı’nın seyircilere dağıtılan açıklama yazısının baş kısmında hocamız Ferit Ginol tarafından aynen şöyle deniyor:

(İhtiyar Dünya, İhtiyar tarih bilir ve hatırlarki vaktiyle bu şehir bir Fransa devleti ile başa baş savaşmıştı. Düşman madde, imkân, yönünden ondan çok üstünmüş. Ayıntap’lının bir kurşununa karşı binlerle atarmış Düşmanın sırtı pek, karnı tokmuş. Bu şehirde çok ama çok yoksunmuş, Bunlarsa karnını zerdali çekirdeği ile doyurur, söğüt kömürü ile güherçilerden barut, Fransız’ın patlamıyan bombalarından mermi yaparmış.

Bir üstünlüğü varmış ki oda hepsine bedel olmuş: Şavaşı’nda davasında haklı olma. Toprağına namusuna bağlı kalma . . . İşte bu ülke ve inanç, ateş ve ölüm saçan madde ve imkânı yenmiş. Hak, kuvvetten üstün olmuş, zafer bu ülkeye, bu toprağa bağlı insanların yanında kalmış. Acı günler geçmiş, yaralı şehir, milletçe armağan edilen “Gazi”lik payesine ulaşmış.)

Oratoryo’yu dinlemeye başlayınca, Şahin beyin bir sembol olarak kullanıldığını; isimli isimsiz binlerce Gaziantep kahramanını anmak istenildiği hemen anlaşılıyor.

Sayın Ferit Ginol, Şahin destanını Gazi şehre armağan etmiş. Eser iki kısımdır: 1- Acı günler. 2-Kurtuluş. Eseri, Ferit hocanın açıklamasından aynen takip edelim. Koro sözlerini ben dinlerken bir kısmını not aldım.

(Esere giriş dördüncü seslerden duyulan tok ve içli bir solo ile başlar, Bu şahinin verdiği ve uğrunda canını hiçe saydığı erkekçe sözün tekrarıdır.

(Beni çiğnemeden giremezsin Antep’e

Dur düşman, dur geçilmez

Şahin derler adıma

Elmalı köprüsünde tekim orduna

Söz verdim erkekçe Türk sözü

Beni çiğnemeden giremezsin Antebe )

Bu kısım sonundaki kulak tırmalayan çığlık Şahin’in süngülenişi ve ölüm çığlığıdır. Acı haberi duyuruştur. Bayraklar örtülü Şahin’in başında toplanan köylü ve silah arkadaşlarının acıyı paylaşma ve dertli sesleri duyulur, bu bir nevi ağıttır.

Sarın bir al bayrağa Şahinimi

Yükselsin kucak açmış burcuna

Bu da kaderde var Vatan, Millet uğrunda

Ağlama yiğit, ağlama ana

Bin şahin öc alır namus uğrunda

Antep’li öc alır Vatan uğrunda

Acı haber tez duyulur. Tenorlaradaki sesleniş bu acı haberi ruhlara duyurur:

Şahin’i sorarsan otuz yaşında

Süngü ile delindi köprü başında,

Duyulan Şahin türküsü ile ölümün ve kahramanlığın, döğüşmedeki amacın, silaha sarılmaya mecbur edilişin, açık ifadesi vardır.

Karşı dağda kara çadır ordu var

Her yiğidin yüreğinde derdi var

Herkesinde Vatanı var yurdu var

Vatan için ben bu dağda gezerim.

Türklük namına ben bu canı feda ederim.

Şahin’in ölümü biriken kinleri, hınçları, körüklemiştir. Şehir top yekûn savaştadır. Silaha, daha doğrusu taş, sopa, balta, kazmaya sarılmıştır. Başlarda duyulan sönük ve hafif ses bir parolayı kulaktan kulağa fısıldar. Bir, iki, iiç dört olur. Parolanın birden onbinlerce yayılışı gibi.

Vurun Antepliler namus günüdür

Vur Antepli vur düşmana vur.

(Savaş kızmış Çınarlı cephesi, Şehir, top mermilerinin ölüm yağdıran ateşi altında (Bir yiğit bir kahraman adsız binlerden adı bilinen biri daha şehit olmuştur. Karayılan (Molla Bey) koro iki ses halinde bu ağıdı söyler:

Anama söyleyin damda yatmasın

Çuha şalvarıma uçkur takmasın

Oğlum gelir diye yola bakmasın

Vurun Antepliler namus günüdür.

Ana ümitle yolları beklemiştir. Lâkin vatan ve namus yolculuğuna çıkan bazen de geri dönmiyecektir. Koro dört sese girdiğinde partilerde kâh Karayılandan kâh halkın kin ve galeyanından, hepside yarıda bırakılan deyiş ve seslenişler duyulur.

Sürerim sürerim gitmez kadana

Dağ başını duman almış

Fransız kurşunu değmez adama

Şahanı sorarsan otuz yaşında

Süngü ile vuruldu köprü başında

Bu karışık çeşitli duygu, memleket kurtarma çabasının imkansızlıkları içinde doğan şaşkınlık ve telaşın ümitli ümitsiz savaşın içlerde duyulan buhranla sesleridir. Herkes birşeyler yapmak ister ve gerçek bir tek şeyin peşindedir. Zafer, işte bu SAMSUN’dan bu yana dalga dalga ulaşan bir kurtarıcı ses ve müjde ulaşır.

Güneş ufuktan şimdi doğar.

Bu ümitli ses, Zafer müjdesi zaman zaman koro partilerinde kesik ve yarım duyulur talihin bazen somurtan yüzü gibi zafer kâh yakında kâh uzakta görükür. Koroda ani bir duraklama ve sesizlik olur. Güneş doğmuş zafer haklının yanında yer almıştır. Bu müjde bütün koroya yayılır. Zira doğan güneş ufku aşmıştır.)

KURTULUŞ

Zafer kurtuluş sevinci sopranoların canlı, haraketli ve neşeli sesleri il müjde’lenir. Bu sesleniş zafer, Bayram seslenişidir. Bu neş’e biraz sonra bütün koroya aktarılır.

Kutlu olsun bu zaferin

Hürsün bugün

Kurtuldum yurdun. Gazişehrim

Bitti acın, dindi derdin

Dağıldı kara bulutlar mavi semalarında

Zafer ışıkları doğdu yurdun dört bucağında

Kutlu olsun bu zaferin

Öğün, sevin

Essin yurdun boz dağlarında rüzgarlar

Dalga, dalga bayrakla

Partilerin süslü ve işlek halı sözlerin yine partiler arasında zaman zaman yer değiştirmesinden doğan karışık hal bir bayram sevinç kaynaşmasındaki tabii sonucudur. Herkesin bir şeyler söylemek haykırmak isteyişi gibi. Bu zafer sevinci kısa bir susla bir halay hazırlığına yer verir. Bu öncülüğü başlar yapar.

Çekin halay dizilsin

Çekin halay dizilsin

Ve bunu bir Antep türküsü (Hışkışı hançer) takip eder.

(Hışhışı hançer boynuma ley ley

İncili kızlar yanıma.)

Yarıda bırakılan bu türkü ile yeniden kurtuluş ve zafer temasına dönülür:

(Kutlu olsun bu zaferin

Hürsün bugün

Kurtuldun yurdum. Gazişehrim)

Bunuda derik türküsü takip eder:

(Ben halayın başıyam

İncili küpe taşıyanı)

Sopranolarda solo olarak duyulan ceren, savaşta erkeği ile yanyana döğüşen bir pars bir kartal kahramanlığında gördüğümüz Antep kadınının barışta cerenleşen masumlaşan güzelliğini övgü için konmuştur:

(Şu cerenin kaşı gözü sürmeli

Bu cereni nerde bulup sevmeli

Şu cereni sevdiğine vermeli

Sabahtan karşıma çıktı bu ceren

Aklımı başımdan aldı bu ceren)

Bu uzun havayı koro için düzenlenen Antep’in (Dokuz halayı) takip eder:

(Hakidir zafer, yurt uğrunda ölenin

Namert kaçar, yiğit kalır vatanda

Kutlu olsun zaferin

Tarihe ad yazan şehrim

Ökkâşım, Şahinim, Anteplim)

(Kutlu olsun hu zaferin

Şahinler diyarı, Gazi şehrim

Vursun davul, çalşın zurna

Düğün, bayram, şenlik bugün

Çekilsin halaylar

Yer döğsün dizler.

Bu toprak bizimdir

Bizimdir diye.)

Bu sevinç ve bayram neş’esi devam ederken korodan zafer borularını trampet seslerini andıran akorlu bir giriş ve hazırlanış duyulur. Bu zafer marşının başlangıcıdır:

(Çalsın hep birden zafer boruları

Yazsın tarih bu mutlu zaferi

Dalgalan burcunda

Kan rengi bayrağım.

Beş kıtaya ün salan

Gazi şehrim

Biz Gaziyurt çocuğu savaş günü doğmuşuz

Mor dağlarda bir bozkurt süt vermiş hepimize

Beşikteyken zaferin sesi ninniymiş bize

Vatan, ülkü yolunda biz düşmanı boğmuşuz

Eğilmeyen başlara diz çöktürmüş atamız

Deniz coşmak öğrenmiş, bakarak kanımıza

Bayrak olmuş ayyıldız, yakışanı şanımıza

Hürriyet ve istiklal hem ilk hem son andımız.

Marş (Dokuzlu oyunun) temasına yer vererek aynı sevinç ve neş’e destanı zafer öğüncü ile sona erer:

Kutlu olsun bu zaferin

Hürsün bugün

Kurtuldun yurdum Gazişehrim…

H.Y.