Benden üç yaş büyük olan Mehmet Kâmil ile aynı mahalle çocukları idik. Gaziantep’in Çukur mahallesinde doğmuştuk. Halk ona, Külekçi zade Kâmil derdi. Okulda çok çalışkan olduğunu, sık sık sınıf başılığa seçildiğini, çocukluğumda işitmiştim. 1920 yılında Antebin düşman istilâsına uğradığı günlerde Mehmet Kâmil, 22 yaşında bir gençti. O’nu Karatarla camiinde toplanan halkı coştururken görmüştüm. O, ya ölüm ya istiklâl diye bağırıyor, halkı savaşa davet ediyordu. Şehir içi kuvvetleri başkumandanı Şefik Özdemir kendisine sır kâtibi olarak Külekçi zade Kâmil’i seçmişti. Külekçi zade Kâmil, savaş boyunca başkumandanın en mahrem kâtibi olarak ödev gördü. Kumandan Özdemir’in imzasını taşıyan bütün vesikalar Kâmil Yetkinin kalemi mahsulu idi. Kâmil Yetkinin savaşlarda sadece bir başkumandan kâtibi olarak kalmadığını kısa zamanda anlamıştım. Adı etrafında müsbet menfi sözler söylenmişti.

Antep Savaşlarının birçok gizli yönlerinden haberdardı. Savaşların bilinmiyen yönlerini O’nun açıklamasını çok isterdim. Şehrin aç kaldığı ve Türk Silâhlı kuvvetlerinin şehri terkettiği günlerde, aralarında Külekçi Kâmil’inde bulunduğu bir heyet, Fransızlarla mütareke imza etmişlerdi. Mütareke şartları Türklerin hak ve hukukunu işgal sonuna kadar korumuştu.

Gaziantep Savaşlarından sonra, O’nu Bakkal Sabun yapım evinin başında gördüm. Külekçi zade Kâmil’in babası Külekçi Mehmet Sait ile amcası Haci Abdülkadir vaktiyle ortak olarak Alaybey camii karşısında bakkallık yaparlarmış. 1900 yılında Gümüşkastelde bugünkü fabrika yerini satın almışlar ve sabunculuğa başlamışlar, Kısa zamanda sabunculuğu ilerletmişler. Külekçi Kâmilde babası ve amcası himayesinde ticaret ve sanayi ile meşgul olmaya başlamıştı. Kısa zamanda işi kavramış Gaziantep Sabunculuğuna ilk kâğıtlı sabunu, ilk İstanbul usulu sabunculuğu getiren ve Gaziantep’te ilk istimli modern sabun fabrikasını kuran insan Kâmil Yetkin olmuştu. Mehmet Kâmil bey kimsenin anlıyamadığı ticari hesapları inceler ve karışık proplemleri çözer, pratik bir usulü defteriyeye vakıftı. Hesap işlerinde şöhreti vardı. Birçok tüccarın hesap işlerinde O’nun fikrini aldığını işitirdim. Senelerce Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası İdare heyeti üyeliğinde bulunmuştu. 1944 ila 1947 yıllarında Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası başkanlığı yaptı. Bugünkü Gaziantep Ticaret Sarayının inşaat parası kendi gayretiyle halktan toplanmıştı. O, Tüccar ve Sanayicilerin her türlü ihtiyacını karşılıyan bir bina yaptırmayı düşündüğünü bir gün bana anlatmıştı. (Türkiye mimarları arasında yarışma açmıştık, ihtiyaca en uygununu seçmiştik, fakat ben başkanlıktan ayrılmak zorunda kalınca, bugünkü garla işe yaramaz bina yaptırıldı. Çok üzgünüm.) demişti.

Kâmil Yetkin, Türk halkını çok sever, Türk milletinin büyük bir millet olduğuna inanırdı. Atatürk için Türk milletini anlayan nadir yetişmiş bir önderimizdir derdi. Türlclere imkân verilir, devlet tarafından asgarî şartlar meydana getirilirse, halkımızın çalışkanlığı ve zekâsı sayesinde, İktisadî alanda kısa zamanda kalkınacağımızı iddia ederdi. Serbest teşebbüs taraftarı idi. Biz Türkler devletçiliği beceremiyoruz, işte misalleri meydanda, bütün devlet teşekkülleri zarar ediyor derdi. Devletin yol ve okul yapmasını, halkın yapamadığı enerji ve ağır sanayii gibi tesisleri kurmasını isterdi.

1944 yılında Gaziantebe gelen, devrin Bayındırlık bakanı şerefine Gaziantep Ticaret Odası tarafından verilen bir ziyafette, Kâmil Yetkin fikirlerini açıklamıştı.

O devre göre gayet cesur sayılan nutku, halk arasında uzun zaman dilden dile tekrar edilmişti. O demokrasiyi severdi. Hususî hayatında da herkesin izzeti nefsine ve şahsiyetine hürmet ederdi. Siyasî parti teşkilâtlarında vazife almayı istemezdi. Yalnız 1945 de çok partili devreye girildi ğinde çok sevindiğini, yeni kurulan partiye önemli para yardımı yaptığını işitmiştim. Bir partiyi tutmaz, prensiplerine aykırı hareket eden partiyi tenkit ederdi.

Kâmil Yetkin maarifçi idi ve öğretmenleri severdi. Beni her gördüğü yerde hocam diye iltifat ederdi. Fakir öğrencilere yardım ettiğini sık sık duyardım. Fakir ve fakat çok kabiliyetli bir öğrencime her ay muntazam aylık ödediğini, yardım gören talebemden öğrenmiştim. Kendisine raslayınca teşekkür etmek istedim. Fakat O, duymazdan geldi ve lâfı hemen değiştirdi. Kâmil Yetkin yardımlarını gayet gizli ve yerine yapmak isterdi. Bu sebeple O’nu uzaktan tanıyanlar ve hatta yakınları bile, hayır işlerine bol para verdiğinden haberdar olmazlardı.

Fotoğraf: Mehmet Kâmil Yetkin, 1944 yılında Bakkal Sabun fabrikasında bulunan bürosunda iş başında iken

Tahsili çok severdi. Birgün bana (Ben sadece Mahmudiye mektebinde, Numune rüştüyesinde, Aynül maarif idadisinde okuyabildim. Daha ileri okullarda okumayı çok isterdim. Fakat babam fakirdi, beni okutamadı. Bu sebeple ilmi öğrenemedim. Yurdumuz ilimle kalkınacaktır. Gençlerin ilim tahsil etmelerini çok arzu ederim) demişti.

1957 yılından sonra Kâmil Yetkini da ha yakından tanımak fırsatını buldum. Benim evimin bulunduğu Çukur mahallesi park sokağının karşısına Yeni hükümet konağı yapılmıştı. Daha henüz inşaat yeni bit mişti. Evimizin sırasındada yeni binalar yapılmıya başlamış, sokağımızın çehresi süratle değişiyordu. 1957 yılı yazında evimizin on metre ilerisinde yeni yapılan bir yazıhaneye (Avukat Hulusi Yetkin) levhası asıldı. Merak edip sordum. Kâmil Yetkin’in ikinci oğlu dediler. Hulûsi Yetkin ismini mahallî gazetelerde sık sık okumaya başlamıştım. Öğretmenlerdende komşu yazıhaneye gelenlerde çoktu. Beni yolda gören Hulûsi Yetkin bana sahip çıktı ve benden kültürel konuda yardım İstedi. Hulûsi Yetkin, eski halkevlerinin Gaziantepte yerini tutan Gaziantep Kültür Derneğini geliştirmeye çalışanların başında geliyordu. 1958 yılından itibaren sık sık Hulûsi Yetkinin yazıhanesine uğramıya başladım. Emekli olduktan sonra hergün Hulûsi Yetkin’in yazıhanesinde idim.

1959 yılı sonlarına doğru idi. Bir gün Hulûsi Yetkini çok üzgün ve uykusuz görmüştüm. Sebebini sorduğumda, Babam felç oldu ağır hasta demişti. Babasının çok çalıştığını, fazla şişman olduğu için istirahat etmesi gerektiğini, bu hali ile karda kışta Bitlise kadar gittiğini, sonunda başına bu iş geldiğini sözlerine ilave etmişti.

Kâmil Yatkin 1959 yılından sonra evden yalnız başına çıkamaz olmuştu Sol tarafı felçti. Kendisini haftada bir defa ziyaret ederdim. Muhterem eşi Zekiye hanımın ve çocuklarının yakın ilgisi ve bakımı sayesinde rahat bir hastalık devresi geçirdi. Kâmil Yetkini ziyaretlerimin birinde Antep savaşlarıyle ilgili hatıralarını anlatmasını kendisinden istemiştim. Gelecek nesillere intikal etmesi gereken savaşlarla ilgili bilgiler yazı ile tesbit edildi demişti ve ilâve etmişti: (Benim bildiğim ve birçok kimsenin bilmediği bilgiler ise benimle birlikte mezara gitmelidir. Biz harpte düşmanla savaşırken, diğer yandanda aşırı müfrit düşünen Türklerlede, boğaz boğaza uğraşmakta idik. Kumandana çoğu hayale dayanan birçok ihbarlar yapılırdı. Türkün Türke kırdırılması, bilerek veya bilmiyerek istenirdi. Ben bu ihbarların çoğunu tesirsiz hale getirmeye ve Türkü Türke kırdırmaya engel olmaya çalışırdım. İşin farkına varan bu ihbarcılardan bir kısmı beni hasım bildilersede, Kumandan ile ileri gelen bazı idareciler beni tuttular ve ucuz kurtuldum. İsimlerden bahsederek bu hatıraların yayınlanmasında bir fayda yoktur. Hoş olmuyan hatıraları unutmalıyız) diye bana izahat vermişti.

Kâmil Yetkin, hakikî bir müslümandı. Efsanelere, akla uygun olmuyan hurafelere inanmazdı. Kimseye kin tutmaz, başkalarının kusur ve kabahatlerini affederdi. Yakınları O’nun en çok bu meziyetini sevdiklerini söylerler. Kâmil Yetkin gösterişi sevmez, çok mütevazi davranırdı.

Kâmil Yetkin, Nuri Pazarbaşı’yı da çok severdi. Kâmil Yetkin çocukluğunda Nümune Rüştiyesini birincilikle bitirdiğinde, Nuri Pazarbaşı onun alnından öperek altın bir saat hediye etmişti. Kâmil Yetkin hasta iken Nuri Pazarbaşı her hafta ziyaretine gelirdi. Nuri Pazarbaşı hastahaneye ameliyat olmuya giderken, kullandığı bastonu bir hatıra olarak Kâmil Yetkine vermiş ve onunla vedalaşmıştı. Nuri Pazarbaşının ölümü üzerine Kâmil Yetkin çok üzülmüş ve ağlamıştı Kâmil Yetkinin hastalığı sırasında üçüncü oğlu Zeki Yetkin, Bakkal Snbun fabrikasında yerine geçmişti. Sabunhanede işlerin daha da iyi idare edildiğini işittikçe bir çocuk gibi sevinirdi

Birinci oğlu Nejat Yetkin ile dördüncü oğlu Erdem Yetkin, ortak olmuşlar acenta işleriylede meşgul oluyorlar. Nejat Yetkin, Mütercim Asım Caddesinde mükemmel bir acenta binası yaptırmıştı 1962 yılı Haziranında oğullarının yeni yaptırdığı ticarethaneyi görmeyi arzu etmiş. İnşaatı pek beğenmiş, birde sevinçle dondurma yemiş Dondurmadan zehirlendiğini işittim, zehirlenmeyi takiben birkaç ay içinde süratle zayıfladı, iştahı kesildi, halsiz düştü. Bütün buna rağmen evin huzurunu bozmak istemez, kendini ziyarete gelen torunlarına, gelinlerine, akraba ve dostlarına karşı azamî sevgi göstermeye çalışırdı. Ölmezden birgün evvel bütün çocuklarını başına toplamış, birlik olmalarını istemiş, veda etmişti. Dua ede ede, 5 Ekim 1962 Cuma günü Cuma selâsı verilirken Allahın rahmetine kavuştu. İki saat gibi kısa bir zamanda hazırlanan bir cenaze töreni ile senelerce evvel hazırlattığı aile mezarlığına gömüldü Vasiyeti üzerine tabutu evden çıkarken dört oğlu ve damadı Abdullah Edip Çiftçi tarafından taşındı, ölümü ile gömülmesi arasında çok kısa bir zaman geçmesine rağmen yüzlerce Antepli mezarlığa koştu. Bu değerli Müslüman Türk Antepliyi, hemşehrileri hürmetle selamladılar. Nur içinde yatsın.