Sabah gazetesi’nde ve Gaziantep Kültür dergisi’nin 10. Temmuz 1964 tarihli sayısından, çok sevgili hocam İbrahim Hilmi Konurap’ın 19 Mayıs 1964 tarihinde Kütahya’da vefat ettiğini öğreninci çok derin bir acı duydum. Muhterem hocamın isminin yeni yapılan bir okula verilmesini isteyen Kültür Derneği yazısını, Vilayete bizzat ben götürdüm. Valiliğin büyük bir anlayış göstererek Cumhuriyet ilk okulu bahçesinde yeni yapılan okula İbrahim Hilmi Konuralp isminin verilmesine karar vermesi, üzüntümü biraz olsun hafifletti.

Gaziantepli aydınların çoğu, İbrahim Hilmi Konuralpı çok iyi tanırlar. Konuralp ilim nurunu saçan ve her yönden üstün bilgisi olan bir hoca idi. Arabi, Farisi, cebir, kozmoğrafya, Fransızca, Tabiat Bilgisi derslerinin her birini ayrı ayrı mükemmel bilirdi. Onun ders anlatması o kadar güzeldiki en anlamaz bir insan bile onun metodu ile dersini öğrenirdi. Her öğrenci onun derslerine seve seve çalışırdı. Modern anlamda öğretimi Gaziantepe ilk getiren sayın Konuralptır.

Ben, Antep Nümune rüştisine 1327 (1911) yılında girmiştim. Okuldan en çok sevdiğim hocam İbrahim Hilmi Bey idi. Tarih, Coğrafya sevgisini bana kendisinin sevimli siması ve güzel ders anlatması aşılamıştır. Hocamın bize vücudu beşer, insan vücudunun iç ve dış organlarının nasıl çalıştığını, kan dolaşımını, kalbin nasıl çalıştığını ve hava basıncının nasıl olduğunu göstermesini bugün dahi çok iyi hatırlıyorum. Bir gün ağzı dar bir sürahi getirdi. Kaynamış bir yumurtayı soydu. Sürahinin içine yanmış bir kağıt attı ve sonra soyulmuş yumurtayı sürahinin ağzına koydu, hava basıncının tesiri ile içi havasız kalan sürahi içine yumurda birden bire düştü. Bunu, hayretle takip etmiştik Her derste daima ders malzemesi kullanırdı. İcabına göre bizleriri gezintilere götürürdü. 1328-1912 yılında idi bizi, kavaklığa götürdü. Büyük ada da bir topçu bataryası vardı. Topçu Kumandanı bizlere, topları ve dürbinlerini gösterdi. Bizlerde, ayrı ayrı dürbinlere bakıp karşımızda görüren en uzak mesafeleri ve dağları yakından gördük. Kumandan bize bu topların kadana denilen Topçu beygirleriyle çekildiğini ve Kafkas Hududuna gittiğini anlatmıştı.

Okul içinde bir bahçe yaptırdı ve çeşitli dut, akasya ağaçlan ve çiçekler yetiştirdi. Zamanında okul binasının sınıfları yoktu. Uzun bir koridor halinde sınıflar varken, geniş koridoru sınıflara böldürüp ayırmıştı. Okul üç dershaneli Nümune Rüştüsi idi. Birde yemek odası vardı. Her öğrenci yemeğini getirip burada yerdi. Kimse eve bırakılmazdı. Cami’e bakan bir koridor yaptırmıştı. Ders düdüğü çalınca bu koridora merdivenden çıkılır ve her sınıf öğrencisi derse girerdi.

İbrahim Hilmi bey okulda birde kütüphane kurmuştu. Memleketin bütün aydınları ve öğrencileri bir çok kıymetli kitaplar hediye ederek kütüphaneyi doldurmuşlardı. Bu kitaplar bu güne kadar Cumhuriyet okulunda muhafaza edildiği halde bu yıl 1964 ’te Millî Eğitim Müdürlüğü kitaplığına devredildi. İbrahim Hilmi Bey okulda bir de küçük müze meydana getirmişti. Camlı bir büyük dolap içinde eski tarih paraları, çanak ve gömlekleri, vesaireleri sıralanmıştı. Ve yine ağzı dar bir sürahi içinde çok marifetli olarak yazılmış Hürriyet, Müsavat, Uhuvet, Adalet yazılmış bir sürahi bulunduğunu da hatırlıyorum. Sınıf dolabı içinde her çeşit kelebek, böcek, kuş, iğnelere saplanmış kuru bir şekilde bulunduğu gibi, şişelerdeki ispirto içinde muhafaza edilen yılanlar, kertenkeleler de bulunmakta idi. Görülüyorki şimdiki eğitim metoduna göre gayet normal sayılan bu hususlara 1911 yılında ilk defa İbrahim Hilmi bey teşebbüs etmiş, bıkma dan usanmadan büyük fedâkârlık örnekleri vermiştir.

İbrahim Hilmi Bey’e ait her hangi bir fotoğrafa sahip olanlar varsa, Kültür Derneği’ne kılişesi çıkarılmak üzere ödünç vermelerini dilerim.