([1])
Birinci dünya harbinde Elazığ köylülerinden Benli Mahmut adında genç bir delikanlı sevdiği ve seviştiği Nazlı Fatma adında bir kızla evleniyor. Uç gün üç gece bozuklar çalınıyor, davullar zurnalar bu köyün genç kız ve erkeklerini vecde getiriyor.
Nazlı Fatma ile Benli Mahmut aşkın, visalin heyecanlı dakkalarını sıcak yuvalarında heceliye rek hayatın tatlı anlarını geçilmek isterken üç gün sonra Mahmut askare alınıyor. Ne garip ki, bu mesût aşiyane Nazlı ve Benlinin göz yaşlarıle dolarak birbirlerinden ayrılıyorlar.
Benli Mahmut Kafkas cephesinde Ruslara esir düşerek Siberyanın uçsuz, bucaksız karlı ve buzlu diyarında esaretin acılarını, Nazlının firkat ve nâlânını, mukaddes yurdunun hicranlarını çekerek kör ve insafsız kaderin pençesinde on sekiz sene inliyor.
Sevgilisine kavuşmak için Rusça, ile birkaç dili eyice öğreniyor. Hayatını zehirliyen bu esaretten kurtulmak için faüzlu dağları aşıyor. Mukaddes yurdu, Nazlı Fatması, onun yalnız meşalesi oluyor. Aç kalıyor, susuz kalıyor; fakat köy köy şehir, şehir dilenci kıyafetile yürüyerek yurduna kavuşuyor. Bir dağın eteğindeki yemyeşil koru ve serviler arasındaki şirin köyü onun hayalinde cennetlerden daha üstün ve daha tatlı olarak her ân tecessüm ederek köyüne geliyor.
Vakıt tam büyük kuşluk zamanı… Öküzlerini suvarmak için çeşmeye getiren bir delikanlıyı çeşme başında tanımadığı bir kadının öpdüğünü görüyor… Bu vaziyet Benli Mahmuda, on sekiz sene evvel bu çeşme başında tatlı hayatın İlâhî zevklerini nasıl geçirdiğini bir an içinde canlandırdı. Delikanlı öküzlerini çekerek Mişelikler arasına daldı. Mahmud da:
— Suya gelen allı gelin
Niçin solmuş gonca gülün
Doldur bir su ver içeyim
Ölürsem kanlım olursun
Fatma:
— Ben suyumu vermem yâde
Belki aslın haram zade
Beyim gezer gurbet ilde
Var git yiğit sen yolunca
Mahmut:
— Yüce konağın gelini
Gelir salını salını
Konağına sergi sermiş
Kondur beni nolur gelin
Fatma:
—Yüce konak bizde çoktur
Ev sahibim evde yoktur
Dostumdan düşmanım çoktur
Kondurmam yiğit seni
Mahmut:
—Senin adın nedir gelin
Niçin solmuş konca gülün
İçim ateş dışım serin ,
Kondur beni yatağına
Fatma:
—Benim adım Nazlı Fatma
Gözüm kara kaşım çatma
Var git yiğit lâf uzatma
Konduramam yiğit seni
Mahmut:
—Arpa çayırın biçersin
Suyun nereden içersin
Dört yanını seller aldı
Ya sen nereden geçersin
Fatma:
—Arpa çayırın biçerim
Suyu gözünden içerim
Senin gibi koç yiğidi
Köprü kurar ben içerim
Mahmut:
—Sabahları dandır gelin
Sobaları yandır gelin
Çifte giden delikanlı
Neyin senin bildir gelin
Fatma:
Sabahları dandırmışım
Sobaları yandırmışım
Çifte giden koç yiğidi
Ben mememden emzirmişim
Mahmut:
—Istanbuldan gelir tatar
Yamçısını yana tutar
Garip olan nerde yatar
Kondur beni nolur, gelin
Fatma:
— İstanbuldan gelir tatar
Yamçısını yana tutar
Garip olan handa yatar
Var git yiğit sen yolunca
Mahmut:
— Istanbuldan gelir ferman
Kim olur derdime derman
Benli Mahmut sana kurban
Kondur beni Fatma gelin
Fatma:
— Istanbuldan gelen ferman
Ben olurum derdine derman
Kolum yastık saçım yorgan
Buyur beyim hanem kurban
Kerim FIRAT
[1] Bu yazıyı Cingife nahiyesinin Başpınar köyünden Ali Tutaldan aldım. Adı geçen Kızılbaş dedelerindendir. Eyi de saz çalar. Bunun kimin tarafından güftelenerek bestelendiğini sordumsa da bilemediğini, yalnız yedi sekiz sene evvel Malatya Elazığ taraflarına seyahatında güfte ve bestesile öğrendiğini söyledi.