Fırat! Sevgili ve nazlı Fırat… Zarif ve nazik beline kuşatılan musanna ve muazzam denir kemerler. Ki sanat ve medeniyet kudretinin şaheser çelengidir, takılarak ilahi güzelliğini bir kat daha artırmıştır. Mehtaplı bir gecede Karkamıştaki bu demir köprüden geçerken müthiş bir tarraka ve gürültü, beni uykudan uyandırmıştı. Başımı [tencereden dışarı çıkardım. Tam seher zamanı idi. Bu korkunç tarrakalar benim gibi her canlı mahluku da uyundırıyor, etrafı kaplıyan derin sükûneti ihlâl ediyordu. Tanrının bile bu seher vaktına yemin ettiği bu anda Fıratın hıçklnklarmı, gam ve melalini o zamanda duymuştum.

Fırat! Sen annesiz ve babasız kalan yetimler gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyor, yukarıdan şen geliyor, köprüden geçerken yaslı gidiyordun. Gelirken dalgaların gümüş ve pırlantadan işlenmiş şarkın en nefis minyatürler mecmuası gibi senin derinliklerine nüfuz ediyordu. Köprüden geçtikten sonra yıldızların, kehkeşanların seninle öpüştükleri o ulvî manzaraları gözlerim artık germiyordu. Sen sanki kara çarşafa bürünen şarkın en menduh bir kraliçesi, evet bir ilahesi gibi mağmum ve yaslı akıyordun. Beyaz papatyaları andıran öbek öbek dalgaların aşağıya indikçe kalbimin derinliklerine acı zehirler aktııyordu.

Fırat! Ah sevgili Fırat!.. Kara yazının yazıp çizdiği bu hat, seni benden, beni senden ayırmışsa da nerede olsan, nereye aksan, nereye gitsen sen Türksün, Türkün malısın; ve benim olacaksın!

Leylânın feryatları gibi, Mecnunun enin ve İstırabı gibi, Türklük iymanile, Türk aşkile akan çoşkun sesini bu kara hattın ötesinde kesik ve boğuk işidiyordum, Fırat. Evet ben de bu firak ve iftirakın ateşine dayanamadım. Nefesim tıkanıyor, kalbim yavaş yavaş çarpmağa başlıyordu, inledim, içimi kemiren kuvvet beni de ağ­ lattı. Ben de bu seherin neşe ve hayat saçtığı hengâmda sana yoldaş oldum. Sana, göz yaşlarım; bu demir köprüden aşağı akıttım.

Fırat! sana emanet ettiğim göz yaşlarımı gittiğin ve geçtiğin yâd elerde yadırgıların destilerine bırakma! undan yirmi altı yıl önce umumî harpte vatan borcumu ödemeğe giderken sen, beni aguşunda taşıyordun, o zaman bir gece konukladığım ve sana çok yakın ıkan “kızıltepe” köyünde bir Türkmen güzelinin destisine akıt!..

Fırat o Türkmen güzeliyle ayrılırken akıttığımız göz yaşları, kayıklar üzerinde geçen on beş günlük bir hayatım kumlu çöllerin, susuz ve açlığın, vahşi araplar arasında geçen mehuf dakikalarını hep bana unutturmuştu. işte şimdi bu göz yaşlarımı götür de o benim gi­ bi sevdazede ağaran saçlarını ıslatsın. Eğer felek onu kara topraklara gömmüş ise mezarına damlat! Yüce Tanrım!..

Dün şehap çağımım perçemi­ ne takılan bu serap kordelasının hakikaten rüyaye, rüyaden hayale münkalip olduğunu, bugün ise canlandığını, yarın da tahakkukunu ve bu bahtiyarlık şerefini bana bana göster, Ulu Tanrım…

Yazan: K. FIRAT