(Sayı 9’dan devam)

Öteki örneklerde parantez içine aldığımız parçalar da eserin aslında yoktur. “Giysû filâ ve”, “Çesan” maccelerinde Mütercim, müellifin yanlışlarını düzetmiştir.

Görülüyor ki Mütercim Asım, uluorta bir tercüme yapmamış, Türkçe açıklamalarında esere kendi bilgisinden, anlayışından bir çok şeyler katmış ve eksiklerini tamamlamak, yanlışlarını düzetmek suretiyle kitabı adetâ yeniden yazmıştır.

2- Tuhfe-i Asım:

Arapça’dan Türkçe’ye bin beyitlik manzum bir lûgat kitabıdır Asım bu eseri Burhan-ı kaat’ı tercümesini bitirdikten bir yıl sonra telif etmiştir. Sümbülzede Vehbi’nin Farsça’dan Türkçe’ye olan manzum “Tuhfe”, sine bir nazire olarak yazdığını kendisi söylüyor. Asım bu Tuhfe’yi yazdığı zaman Sümbülzade, ikinci manzum lûgat kitabı olan Arapçı’dan Türkçe’ye “Nuhbe” sini yazmamıştı. Bundan sonra Asım’ınkinin üç dört misli “Nuhbeyi” yazdı. Ve bu eser Asımınkinden daha meşhur oldu. Çünkü “Tuhfe-i Asım” da Arapça’nın az kullanılan kelimeleri çoktur. “Nuhbe-i Vehbi”nde daha ziyade herkesin muhtaç olduğu kelimeler tanıtılmıştır. Tuhfe-i Asım, kavramlara göre birtakım fasıllara ayrılmış, her fasıl aruzun ayrı bir vezniyle yazılmıştır. Asım’ın meşhur olmasında bu eserin etkisi yoktur. Örnek olarak birkaç mısra görelim:

Dekkı bab oldu: kapu çalmak, anahtar: Miftah

(Fâilâtün feilâtün feilâtün fa’lün)

Bilmeze: cahil mürâi sofiye: zerrak de

(Fâiletün feilâtün feilâtün fa’lün)

Çepreşik nesne: müşevveş, dolaşık da: mültef

(Fâiletün feilâtün feilâtün fa’lün)

Maşita: yüz yazıcı oldu, donatmak: terkıyş

(Fâilâtün feilâtün feilâtün fa’lün)

Tehmim: nenni çalmak, tehciddir: uyarmak

(Mef’ülü fâilâtün mefulü fâilâtün)

3- Kamus Tercümesi:

Asım, Tuhfesinden yedi yıl sonra yani 1805’te Firuzubâtlı Muhiddinin Arapça’dan Arapça’ya kamusunu Türkçeye çevirmeğe başlamış, bu işi de beş yılda bitirmiştir. Eser, Burhan-ı Kaatı’ tercümesinin dört beş misli kadardır. Her biri ortalama 950 büyük sayfa tutan üç cilttir.

Kamus, Arapça’nın çok geniş bir lûgat kitabıdır. Eserin müellifi de büyük bir bilgin, gayet dikkatli bir araçtırıcı ve inceleyicidir. Asım bu kitabı Türkçeye çevirirken Burhan-ı Kaatı’ tercümesinde olduğu gibi pek çok öz Türkçe kelime kullanmış ve Arapça sözlerle Türkçe karşılık bulmakta büyük bir iktidar göstermiştir. Kamus için yazılmış olan şerhi ve başka başka önemli kaynakları da tecrübe sırasında el altında bulunduran Asım, her maddeye bu kaynaklar; inceledikten sonra son şeklini vermiş, gerektikçe şerhin veya öteki kaynakların neler dediğini göstermiş, yer yer müellifin ve şairin yazdıklarını tenkid etmiş, düzeltmiş ve “Mütercim der ki” sözüyle başlıyarak kendi düşünceleride bildirmiştir. Bu arada bazı latifeler ve bir lûgat kitabının çerçevesi içine sığmayacak şeyler de yazmıştır. Örnekler:

§ El-leslâse: Şol üşengen batıy’ütta bir tembel kimseye denirki bir iş teklif eyledikte işte kalktım ve vardım diyerek suret-i icabet gösterüp yine keheletle teerhür eder ola. Istılahımızda ana can törpüsü ve eşek eğeğili tâbir olunur.

§ El-mıtha: Bu bir el ayası kadar değirmi münakaş tahtadır ki dairen mâdâr kertüp kertiğine ip sarup beri öte elinden atarak oynarlar. Bizim diyarlarda ana çıkşağı tâbir ederler.

§ El-fetem: Ceviz içi fasit olmak mânasınadır ki taşra Türkisinde kakırcamak tâbir olunur.

§ El-akabe: Dağlarda veye kayalarda olan hüdayi oyma çukura denir ki anda su irkilir. Bazı diyarlarda kak tâbir olunur.

§ Eş-şerebe: ...ve tarlalara ve bağ ve bostanlara cetvelden ya nehirden su salıverecek gediğe denir. Bazı diyarda gever tâbir olunur.

§ El-ittıban: Ayağa tuman geymek mânasınadır.

§ Araban: Hâbûr kazasında bir beldedir. Mütercim der ki: Araban Antep ile Behisni meyanında bir kazıdır. Halâ Araban ovası tâbir olunur. Müellifin Hâbûrda dediği münhariftir.

§ El-hancere: ...Müellif... ibaresiyle resmeylemekle teşviş eylemiştir.

§ El-hancur: ...Müellif gerçi hulkumu halk ila tefsir eylemiştir. Lâkin müsamaha eylemiştir.

§ Ed-dilâc: ...Pes Müellifin beyanı kaasır olur.

§ El-eslem: ...Gerçi müellif bu resme beyan eyledi. Lâkin kütüb-i aruzda beyinleri fark üzre mersumdur.

§ Sellâm: ...Şairin ...mısrasında “Sellâm” lâfzından muradı Davut Aleyhis selâmdır. Lâkin kafiye muvafık olmadığından Süleyman lâfzına intikal ve ana dahi vezin mutavaat eylememekle “Selâm” kelimesine irtihal eyledi. Mütercim der ki: Müellifin bu tevcihi Hafit efendi merhumun tasarrufatı mahsusaları kabilindendir. Lâtife: Bir kebir-ül-enf kimsenin yanında bir adam bu gün hava hoşça değildir demiş. Hem an ol kimse şiddet-i infialle terk-i meslis edüp gitmüş. Sebebini sual eylediklerinde: Benim emfime tariz eyledi. Zira hava deniz bahsine mütealliktir. Denizde ise kayık olmağla bunun enfi kayık gibidir deyu beni hezletti demiş.

§ El-arec: Şol deveye derler ki doğru bevl eylemez ola. Devenin istikameti bevli ensesine doğru olmaktır. Letaiftendir ki deveye niçin asıl doğrusuna bevl eylemezsiz deyu sual ettiklerinde kangı endamımız doğrudur deyu cevap vermiştir.

§ El-mihcer: ...Gözün oyumuna denirki nikabın gözlük tâbir olunan deliğinden oyumunca görünen dairesinden ibarettir. Alâ kavlin nikabın vech-i mezkur üzre gözlüğüne denir ki Arap nisvanı mikaplarının göze gelecek yerlerinde göz dairesince birer delik edüp taşraya anlardan nazar ederler. Yoksa bu diyarın avratları gibi ta be-sîne küşadeylemezler.

* El-avani[1]: Nisvane ıtlak olunur. Zira taife-i nisvan, taraf-ı ricalden zulm ü cefa görüp bir kimseden mazhır-ı dad-ü nusret olmazlar. Şârih der ki: İbn-i Esirin beyanına göre taht-i eydi-i ricalde e- sir ve makhur alduklarma mebni. Mütercim der ki: Vecheyn-i mekûreyn sudûr-i islâma nisbetledir. Yoksa zemane nisvanı hususâ İstanbul cadûlarının biçare ricale istilâları kaleme gelür mâna olmadığı hüveydadır.

§ El- hasdel: Kene dedikleri böceğe denir, “kurad” mânasına. El-hasdeli: Şol komşuya vasfolur ki daima gözü ve gönlü hemcivarında ola ol makule komşu civarında değil, mahallesinde ikamet etmek na-ma’kuldür. Mütercim der ki: iktitaf nam kitapta mersum olduğu üzre kurad dabbenin tüyünü ve kanını ne güne takşir ederse car-ı hasud ahi göziyle öylece takşir eder. Bu hakir öylece komşu nazariyle haylice musab olmuştur. Bu babtataharri ve tebaüd ile cümleye vasiyetim derkârdır. Amel etmek vacibedendir.

Yukarıdaki örneklerde Asım’ın Antep kelimelerinden nasıl, karşılıklar gösterdiği, müellifi nasıl tenkid ettiği, konu dışı neler yazdığı ve tercümesine ne gibi lâtifeler eklediği görülmektedir. Lâtifelerinden bazıları çok müstehcendir. Burada o çeşit lâtifelerden örnek vermeyi uygun bulmadım. Merak edenlere birkaç maddenin yerini göstereyim:

“El-cevarih” maddesinde (cilt 1, s.461)

“El-car” „ (cilt.1, s.804)

“Et-teltele” „ (cilt.3, s.151)

“En-nihy” „ (cilt.3, s.936)

Ömer Asım AKSOY


[1] Aslında esirler demektir.