Miskin Alinin Halid oğlu [1]Barak türkmenlerinden olduğunu söylemektedir. Ne zaman yaşadığını bilemiyor. Yalnız Türkmenlerin Colapta bulunduğu sıralarda yaşamış olduğunu söyleyor ki tahminen bundan iki yüz yıl önceye rastlar.

Baş taraftan bir parçasını aynen kendisinin ifadesiyle yazmış ol duğumdan burayada o şekilde geçiyorum:

Miskin Alinin dünyada bir tek anasından başka bir şeyi yokmuş, Bu adam, gönüldür bu ya, bir kıza tutulmuş, kızın ise kendinden katiyen haberi yokmuş. Kız, obanın en zenginlerindenmiş. Bu adam, buna ah, of etmeğe başlamış. Bu, bir gün, beş gün düşüne düşüne hastalanmış, üç ay hasta yatmış, bir gün kalkmış, rahat olmuş biraz... Tek direkli çadırının önünde güneşe karşı oturmuş. Bir de bakmış ki kız da harman yerinde çimde oturuyor. Demiş ben gidiym “gideyim’’ şu kıza bir söz söyleyim (söyliyeyim) nasıl olursa olsun… Kalkmış varmış kızın yanına… ‘’Bu zamanınız hayırola’’ demiş. “Hoş geldin Ali demiş’’ onlar da… Oturduktan sonra ayallar demişkine: “Söyle ne düşünüyorsun Ali?’’ O da, “ben ne söyleyim duydunuz mu? Ben evleneceğim’’ demiş.

Ayallar “Allah vere kardaşım daha eyi değil mi? Hoş hoş!” demişler. Kendinin istediği kız da

‘’Allah vere kardaşım’’ demiş, “öyle mi ya?” demiş Miskin Ali. “ya nasıl?’’ demiş kız. demiş “belki kabak senin başında çatlayacak.’’ kız bunu işidince Miskin Aliye bir iki taş vurmuş. Ayallar araya girmiş kızı koymamışlar. Dönmüş kör pişman geri çadıra gelmiş. Bu adam ah of etmeğe tekrar başlamış. Aradan bir kaç gün geçmiş. Bakmış helak edecek sevda kendini, bir gün seher vakti kalkmış, uyanmış, demiş “ben gideyim şu kıza bir türkü söyleyim nasıl olursa olsun!’’ Bu adam sazını omuzuna almış yürümüş... Varmış kız da kalkmış seher vakti yannık yayarmış. ‘’Sabahın hayır ola ammı kızı” demiş. Kız bakmış Miskin Ali bu; “Sabah başına kara gelsin; it dölü ne geziyn (geziyorsun)’’ demiş. ‘’Hiç kıpırtı etme” demiş kıza ben geldim’’ demiş. Kız ne kadar etmişse hükmünü [2]bulamamış. Kız demiş ‘’meramın ne?.” Meramım, beni öldürsen gitmen, sana dört Türküm var söyliyeceğim…’’ Kız bakmış hükmü yok, ne yapsın? Kurtulamamış.

Kıza “bu söliyeceğim türküye meylini ver dinle!’’ demiş: ve eline sa

zını alarak söylemiye başlamış:

Ala gözlüm eğer sen benim olsan

Kokulardım seni çiçeklerinen

Yerenim, yoldaşım sevdiğim olsan

Hiç konuşmaz idim alçaklarınan

Yekeyek, yek mızrak sahraya çıksam.

Kulağına elmas küpeler daksam

Giydirsem kuşatsam boyuna baksam

Yanı altın saplı pıçaklarınan

Yekeyek, yek mızrak sahraya varsam

El sunup gonca güllerin dersem

Giydirsem kuşatsam boyunu görsem

Erzurum saracı saçaklarınan

Miskin Alim derki nem kaldı daha

Ölümden öte ne gider daha

Geydirsem kuşatsam bindirsem ata

Yanı çatal çöter köçeklerinen.

Şimdi kız buna ‘’tez artık sabah oldu!” dedi. Kızın gönlü oldu buna, körkuyu sırrını vermeğe.’’ “Git artık” dedi kız kendine... “Benim sana gönlüm var, sırrımı vermeğe korkuyum, beni âleme carıs edersin!’’ Miskin Ali “ben nasıl gideyim, üç beş aydır derdinden yanıyım, bana bir çüt öpüş ver de öyle gideyim...’’ dedi. Kızdan bir çüt öpüş aldı orda ... kız tenbeh

“tenbih,’’ etti kendinede ki ayda bir kere gelmelisin deye... Yürüdü; bu adam, biraz gidince geri döndü. Kız baktı ki Ali geri geliyi ‘’Hayvâh!” dedi kız…’’ Hayır mı?... Ali…‘’dedi kendine.

(Devam edecek)

Yazan: Ömer ÖZBAŞ


[1] Halidoglu Barak Türkmenlerinden Torun aşiretinin Halidoğlu oymağındandır. Kendisi Nizibin Mizirin köyünden 55 yaşlarındadır.

[2] Hüküm: çare ve imkân yerine kullanılmaktadır.