Bugün büyük bir dava karşısındayız. Bu dava, memleketimiz ile beraber bütün dünya gençliğini çemberi içine almış bulunan futbol illetidir.

Evet; biz genç nesle mensup bir Atatürk çocuğu olarak bugünkü futbolun acıklı gidişinden büyük üzüntü duyuyor ve şikayet ediyoruz. Şöyle ki:

Harbden sonra bilhassa, yeni yetişen gençlik arasında bir âverelik, bir sefahata düşkünlük, bir ahlâk nizamlarına isyan modası, âdeta korkunç bir çığ gibi yuvarlanarak büyümeğe, bir seylap gibi yayılmağa başladı. İşte futbol illeti dediğimiz illette bunlardan birisidir. Memleketin ve halile milletin ilerlemesinde, her yönden yükseltilmesinde muhtaç olunan genç nesil, kendini çılgınlık derecesine varan bu tekme atma oyununa kaptırdı. Ve bu oyun bir din haline geldi. Meczup bir din... Tabii bunu gören kaltabanlar da gençliğin bu aşırı derecedeki zaafını istismar etmekte gecikmediler. Propaganda üstüne propaganda yaptılar. Gazeteler sürümü gençliğin bu meczup dinini körüklemekte buldular. Fırsat düşkünü “ben” çiler, spor teşekküllerinde yer alarak futbolu bir ticaret sahası verine getirdiler. Milyonların döndüğü bir ticaret…

Şimdi maksada gelelim: daha evvel burada çıkan bir yazında da belirttiğim gibi, biz futbolun aleyhinde değiliz. Futbol zararlıdır demiyoruz. Böyle bir iddiada bulunmak -en nazik deyişiyle- bir saçmalık olur.

Ancak ne var ki biz futbolu, ifrat derecede baş tacı etmiş, ona bir san’at edası vermiş ve gençliğe hediye olarak sunmuşuz. Bunun sonucunda gençlik, zaten idrak edemediğimiz zaman kavramını büsbütün unutmuş. Bütün işi gücü meşin bir topa tekme atmakta bulunmuştur. İstikballer sönmüş, okul futbolun yanında adeta bir meşakkat haline gelmiştir. (Dikkat edecek olursanız okullardaki başarı dereceleri seneden seneye düşmektedir) Her tarafta konuşulan mevzuu Metin’in nasıl gol attığı Turgay’ın meşin topu nasıl tuttuğudur. Bunun dışında hiç bir konu tabii ekseriyetle akla gelmez. Çünkü futbolcu olup 50 binleri vurmak bir ideal haline gelmiştir.

Halbuki bizim bugün -yanılmıyorsam- bir medeniyet ve kültür mücadelemiz vardır. Özendiğimiz hakikaten ileri cemiyetlere ulaşmak, Garp kültür ve medeniyetini kendimizde de yoğurmak gerektiğine inanıyoruz. Ama bu arzu, herhalde futbolda üstünlük kazanmakla, gençliğin bu tekme atma işini öğrenmesi ile hakikat olamıyacaktır.

Bakın, senelerce kâh İsveç’in, kâh Rusya’nın boyunduruğu altında inliyen Finlandiya’nın her sahada tam bir Garp memleketi seviyesine ulaşmasında önderlik eden dahi insan Snelman bu mevzuda ne diyor. Lütfen dikkatle okuyalım:

“Bizim Fin gençliğinin sporla uğraştığını görerek seviniyorum. Makul bir surette yapılan çeşitli beden idmanlarının hemmiyeti büyüktür…

Fakat biz, Finlerin kuvvetli bacaklı ve zayıf dimağı olmasını da istemeyiz. Bacakları manda bacayı gibi sağlam, dimağları koyun dimağı gibi zayıf insan bizim milletimiz için bir örnek, bir ideal olamaz. Böyle yalnız kolları ve bacakları kayış gibi sertleşmiş olan bu kahramanlardan ne yetişebilir? Vatanın yükseltilmesinde bunların ne gibi hizmetleri olabilir?

Finlandiya’nın yalnız top tepmesini bilen insanlara ihtiyacı yoktur. Bize, Fin milletini ekonomi, ticaret ve ahlak bakımından yükselterek adamlar lazımdır. Ben isterim ki, siz genç Finler, yalnız Macarlara değil, Fransızlara ve İngilizleri de mağlup edesiniz. Fakat bacak kuvvetiyle değil, yalnız top tepmesinde değil, bilim, güzel san’atlar, ticaret, sanayi, adliye ve memleketin bayındırlığı hususunda da onlardan üstün olasınız.”

İşte biz, futbolun, bugün ve bundan sonraki günlerde, istikbal için hiçte iyi sonuçlar vaadetmediğine inanmadığımızdan muhtemel gelişmelerinden endişe ediyor ve diyoruz ki: bu tekme atma işi hemen disiplin altına alınmalı, bu meczup dine bir sınır çizilmeli; esas hüviyeti kazandırılmalı. Onun bunun elinde gençliği ruhan, zihnen törpüleyen bir mânevi mikrop yuvası haline gelmesine yahut getirilmesine mâni olunmalı. Zira her geçen gün bir gencin daha bu dine girmesini temin etmektedir. Hemen hiç vakit geçirmeden M. Eğitim Bakanlığı bu mesele üzerine eğilmeli…

Bu vesileylede burada çıkan “Futbol ve düşündürdükleri” adlı yazımdan dolayı kızanlara bir çift lâf söylüyelim: Biz o yazımızdaki ve bu yazımızdaki sözlerimiz de gayet samimiyiz. Halde olsun, istikbalde olsun cemiyetine hizmet etmek istiyen bir vatandaş sıfatıyla, biraz gerçek aydınlarımızdan, biraz da bizim fâni kafamızdan doğan bir kaç mütevazi fikir ve idealimiz var. O kadar...

Nihayet sevgili okuyucular bu konuyu Snelman’ın başka bir sözüyle (şimdilik) kapatalım.

“Ey Fin gençleri! Sizin ödeviniz ayak darbesiyle topu yüksekten uçurtmak değil, Fin milletinin haysiyet ve şerefini yükseltmektir. Sevgili vatanımızı her hususta terâkki ettirmeğe, her tarafta esenliği ve mutluluğu artırmağa çalışmaktır.”

M. Güner SAMLI