Spor, gençliği kötü itiyatlardan masun tutmak, onlara alıştırmamak için meydana getirilen bir eğitim müessesesidir. Yoksa taparcasına top arkasından koşmak, uğrunda istikballer feda etmek, yine taparcasına işi gücü bırakıp milyonlarca enerjiyi söndürerek futbol seyretmek demek değildir. Lâkin bu madalyonun bir yüzü; gerçeği ve acı olanı ifade eden yüzünü ise, ancak görmek için bakacak insanlar görebilir. Biz, spor veya futbol zararlıdır, kötüdür demiyoruz. Yalnız ne var ki, yemeği bile çok yeseniz bu faydadan çok zarar verir. Bir şeyin ifratına kaçtınızmı o tamamen zararlı olur.

Biz diyoruz ki, milletin yükselmesinden, gençliğin terbiyesinden, cemiyetin ahlâkından bihaber spor (bilhassa Futbol) idarecileri acaba, futbolun bir oyun olmaktan çıkıp bir ticaret ve kumar yolu haline geldiğini, memleketin geleceği için tehlikeli ve zararlı bir spor haline ulaştığını görmüyorlar mı? Ama, dediğimiz gibi bu oyun çocuk psikolojisinden, cemiyet psikolojisinden, pedagozi ilminden nasibleri olmayan, şahsi menfaatleri ve ihtirasları uğruna herşeyi feda edebilen karakterler eline bırakılırsa, devletin kontrolünden uzak kalırsa böyle olur, elbette.

Hepimiz biliriz: İstanbul’daki mühim (!) maç günlerinde en azından 10.000 - 20.000 vatan çocuğu ta sabahın erken saatlerinde stadda yer bulmaya çalışırlar. Ve öylece belkide aç-susuz olarak 8 - 10 saat güneş altında beklerler. (Bunların çoğunu da okul kaçakları teşkil eder.) Radyolarda verilen maç günleri, halka açık mâhallere gidin ve görün: Hepsi çıt kesilmiş. Radyonun etrafına toplanmış, bütün heyecanları ile, bütün dikkatleri ile spikerin ağzından çıkan kelimeleri can kulağı ile dinlediklerini görürsünüz. Birde gol oldum görün çocukluklarını. Henüz okuma, yazma bilmeyen bir çocuk futbolcuların “takımlarile” isimlerini ezbere bilir. Nasıl gol olur, penaltı nedir, hopsait nedir hepsini; Hepsini herşeyden iyi bilir.

İşte, sosyal bir varlık böyle feci bir hal alınca onun tedavi edilmesi, ıslah yoluna gidilmesi gerekir. Yoksa gençliği bir sel gibi önüne katıp felâketlere doğru götürür, o varlık!;

Ben bu hallerde - haklı olarak - “yarası olan gocunur” misali hep gocunurum.

Uyanalım artık.

Milletimizin cihanda lâyık olduğu yeri bulması için, cemiyetin refaha, saadete kavuşması için, her şeyden mühim batı dünyasının gözlerinin bize çevrildiği şu anda, Türk milletinin büyük devlet olabilmesi için bu nesnelerden, bu avarelikten bir azıcıkta olsa ayrılalım. Derslerimize en az futbol kadar ehemmiyet vererek fene, ilme, tekniğe sarılalım. Ahlâka yönelelim çağdaşlarım ahlâka…

M. Güner SAMLI