Antep Harbi karavanacılarından Mahmut Kutsal (o zamanlar 10 yaşında imiş.)

Benim bulunduğum yer Cıncıkçı mağarası idi. Yemeklerimizi Cıncıkçı mağarasında pişirdik. Yağ bulamadığımız için kokmuş zeytinyağı kullanırdık. Yağın acısını almak için yağ yakıldıktan sonra içine su dökünce mağarada pis kokudan duramazdık. Bir gün arkadaşım İmam Ali ile Gazhanedeki cepheye yemek götürüyorduk, yorgunluk ve açlıktan canımız çıkmıştı. İmam Ali ile yolda giderken ayakta uyuyorduk. Arkadaşım, kendi kendine sokranıyordu. Ah bir bıraksalarda şu olduğumuz yere uzanıp yatsak diyordu. Biz, ikimiz de açtık. Ağzımıza bir lokma karavanadan alıp koymak aklımıza bile gelmiyordu. Nasıl alalım? Ağabeylerim düşman kurşunlarına karşı durup, soğuk siperlerde nöbet bekler, savaşırken yemekten bir bir lokma dahi olsa nasıl alabilirim, nasıl? Kursağımı yakardı alimallah!

Yemeklerimizde belli, sayılı şeylerdi: Nohut, acı zerdali ekmeği, papanaç, tirit (Bu yemek peksimeti et suyuna atarak yenir.) Et ne eti geçti ise elimize yedik. At eti, öküz eti..

Bir gün ağabeyim Mehmet Ali Kozanlı’da altı arkadaşı ile nöbet tutarlarken karşıdan Fransızların tankı birden bire çıkıp gelmiş. Ağabeyimin bulunduğu yerin biraz ilerisinde büyük bir duvar vardı, orayı geçemez diye serin kanlı duruyorlardı. Tank duvarı yıkıp geçemez mi? Kendileri de ikinci bir duvarın arkasında siperdeler. Tankı durdurmak için boş yere kurşun sallayıp duruyorlardı. İkinci duvarı da yıkıp geçerse tankın altında ezilip kalacaklardı. Burnumuzun dibine kadar gelmişti. Buna rağmen hala ateş ediyorlardı. Kurtulmaları için bir mucize olması lazımdı. Oldu da, Tank zınk diye birden bire durmasın mı? Sonradan öğrendik ki tank sürücüsü vurulmuş. Bu sırada tanktakiler boş durmadılar. Tank topu ile ateş etmeğe başladılar. Bir top mermisi ağabeyimin bulunduğu siperin içine düştü. Hepimizin gözlerinin önünde mermi değirme (Topaç) gibi döndü, döndü patlamadı. Patlasaydı hepimizin parçalarını toplarlardı. Heyecandan olduğumuz yere mıhlanmış, mermiyi seyrediyorduk.

B. Cahit Günenç