Takvimi; neyyireyni, kameri,şemsi diye üçe ayırdıkları gibi beynelmilel, milli ve mahalli takvim diye nevilendirmekte mümkündür.

Milletler birçok takvimi tecrübelerden sonra bu yoldaki gayretlerini tekamül ettire ettire nihayet en mükemmel takvim sistemi olarak greguvar (Efrenci) takvimini bulmuşlardır. Bugün birçok medeni milletlerin kullandığı ve bizimde 26 Aralık 1311’de kabul eylediğimiz bu takvim artık beynelmillet bir vasıf almıştır. Bununla beraber yine dünyanın birçok taraflarında ve mesela Çinlilerde, İranlılarda, Hintlilerde, Yahudilerde olduğu gibi bazı şark milletlerinde ayrı ayrı esaslara dayanan milli takvimler de vardır. Bunlar hakkında edinmek istediğimiz bilgiyi bu vadidedeki kitaplardan, risalelerden, makalelerden her zaman sağlıyabiliriz. Fakat Maraş’ın, Silifke’nin poyrazını Adana’nın kuru soğuğunu Kayseri’nin pastırma sıcağını, Anteb’in (doğu kuyruk)u, Birecik’in kel ınağı, Elbistan’ın aşağı yeleni nerede okur nereden duyabiliriz. İşte yazısız kalan takvimin bu nevine de mahalli takvimler diyebileceğiz. Her yerin kendine göre sayılı günlerini, milli günlerini, ilmini, hususiyetlerini ihtiva edecek olan bu takvim tamamen bir folklor konusudur. Bilhassa böyle mevzuları ön planda ele alan halkevlerinin dahi çeşitli yayınları arasında maalesef mahalli takvimden örnekler göremiyoruz. Atalarımızın uzun yıllar tecrübe mahsulü olan bu mahalli, bize bulunduğumuz yerin ayını gününü göstermekle kalmıyor, içerisinde taşıdığı kıymetli sözler, güzel darbı meseller ve tekerlemelerle ayrıca dil cephemize de büyük yardım ediyor. Halkiyat bakımından çok zengin olan Antebimizin damla katabilmenin zevkiyle makalemize devam edelim. Antep’te kış her yerde olduğu gibi üç madde halinde tetkik edilebilir:

1- Kışa giriş

2- Kış

3- Kıştan çıkış.

1- Son bahardan kışa girerken kısa bir intikal devresi görülür. Bu devrenin müntehası ve halkın çok önem verdiği kara kıştır. Kara kış 12 gün olup Aralık onbirinde başlar yirmi iki nihayetine kadar devam eder. Halk bu günlerde güneşin bir devresini geçirdiğine ,aynı meyilde doğup battığına inanarak “Karakışta güneş yerinde durur” derler. Umumiyetle bu 12’ün yağışlı geçer. Ve kalın sisler görünür. Don olduğu gibi karda yağabilir.

2- Kış: Kış takvimlerimizde olduğu gibi Antebte de 90 gün hesap edilerek iki devreye ayrılır.

A- Zemhari

B- Zahmeti

Halkın zemheri olarak telaffuz eylediği zemheri veyahutta Erbain 23 Aralık’tan 31 Ocağa kadar 40 gün sürer. Antep’ten müessir soğuklar zemharide görünür. Dondurucu şiddetli poyrazlar kur ve yağmur fırtınaları olduğu gibi gayet sakin geçtiği seneler de olur. Nitekim bu sene bir bahar havası gibi geçti. Zemhari tohum atma mevsimi olduğundan çiftçilere kurak gitmesi makbuldur. Çiftçi kızma “eğer zemharide hayadı (avluyu) tozaraktan süpürürsen sana bir entarilik alırım” dermiş.

B- Takvimlerimizin hamsin dediği kışın ikinci yarışma Antepte’de hamsin veyahutta zahmeti denilir. Bu da bilindiği gibi Şubat’tan 22 Mart’a kadar 50 gün devam eder. Bundan zemheri kadar korkulmaz. Esasen zemhari isminden de anlaşılacağı veçhile zemharinin ancak bir zahmetinden ibarettir. Bunun gibi kurak değil yağışlı gitmesi çok arzu edilir. Zuhmeti 12’şer buçuk günlük bölüme ayrılır. Bunlar sırasıyla şunlardır: 1 . Sadildubah (Sadüzzebih): Bu sayılı güne devenin karnı da derler. Senenin en şiddetli soğukları kar fırtınaları hatta donma vakaları bu günlerde görülür. Her taraf buz ve toprak don halindedir. Rivayete göre Arap bu on iki buçuk günü soğuğa dayanamıyarak devenin karnından geçirmiştir. 2. Sadribelah

(Sadibeli): Bu ikinci 12,5 gün senenin en çamurlu günleridir. Yağış fazla olur buna mukabil artık toprağın emme kabiliyeti azaldığından her taraf adam yutarcasına çamur olur. 3-Sadilsöğüt (Sadüssünt): Bu devrede artık topraklar oldukça ısınmıştır. Zaten takvimlerimizdeki cemreler de bu sırada düşer. Buhorat hava dahilinde ve gerekse ağaçların kökü vasıtasiyle gövde de yükselmeğe başlar. Ağaçtaki nüsuğ katı iken artık sulu bir hale gelir ki halk buna “Ağaçların gövdesine artık su seğirdir” diye bu ilmi hakikatı bir cümle ile ifade eder. Ağaçlardaki nüsuğ’un sulanması ve binnetice tomurcuklanıp yeşillenmesi ilk defa söğütlerde görüldüğü için Sadussünt denilen bu sayılı Anteplilerin Sadilsöğüt demesi Arapça’ya ne isabetli bir tepkisidir.

4- Sadilkabayyi (Sadilhabaya): Artık gerek toprak ve gerekse hava iyiden iyiye ısınır. Haşerat uyanmıya ve gök gürlemeye başlar. Gürültüyü duydukça halk “artık yılanlara çıyanlara destur verilir demiye başlar. Hangisinin bu son sayılı günlerinde de üşütcü rüzgarlar yerine kabadan kabaya esen rüzgarlar estikçe sabilkabayı çıkar abayı) diyen antebliler Arabın habayası yerine kabayı sözünü takvime ne mükemmel uydurmuş olurlar.

3- Sadilkabayyinin bitmesiyle artık kışta bitmiş sayılır. Rumi Mart’ın 9’u gelmekle de halk “Mart’ın bir dokuzunu attık şurda kaldı iki dokuzu diye bahara geçmiye kısa bir intikal devresinin kaldığını söylemiş olur. Bu yirmi günlük devrede bazı fırtınalar ve soğuklar görülebilirse de bunlar ancak fırtına günlerine münasır muvakkat arizalar olup halk artık bahara kavuşmuş demektir.