Yapayalnızdım evde, gamlı bir akşam idi;

Lambadan sızan gölge sapsarı bir gam idi.

Tatlı bir rüya gibi pek derin hülyalara

Sadık bir eş olmuştum o engin deryalara

Dalıp, dalıp giderken birden bire dedim ki;

Yapmadım işte bugün daha akşam yemeği...

Kalktım. ispirto koyup yaktım gaz ocağını;

Farıltısı doldurdu evin dört bucağını …

Sessiz evim inledi bu ocağın sesinden;

Bilmem o gün dalgındım, anlamadım nesinden,

Bizim kapı çalınmış hiç farkında değilim;

Geç vakit bu kapıya çat çat vuran acep kim?...

Hemen kapıya doğru atınca bir kaç adım,

Baktım ki bir çocuktur neden sonra anladım.

— Ne var? Kuzum, söyle gel; hayır mı böyle

akşam?...

— Bizim evde şimdicik bekleyor seni babam

Bana dedi: “haydi git söyle gelsin Hocana!”

Koştum ben de buraya diyorum şimdi sana,

— Her halde gitmeli mi?

— Evet ya muallim beyi

Ben feneri alayım, sen de şu paltoyu gey!...

Buradan gitsek taşlı, şu yolda bir köpek var;

Şu yol da uzak amma, Varsın olsun ne zarar.

Bu küçük talebemle yola düştük ikimiz...

Ne gelen var, ne giden sokaklar bütün ıssız...

Yalnız biraz ötede çayın iniltisi var;

Değirmenin oluğu homurdanarak akar ...

Sonbaharın son günü, yağmurlar yağmış dinmiş

Gene dc pisenleyor, bulutlar yere inmiş...

Çok kalın bir karanlık fenerin ziyasını

Eridip yok ediyor... Taşların arasını

Seçemiyor gözümüz?... Körler gibi bakarak

Neyse eve yetiştik, düşüp düşüp, kalkarak.

Köyün en son ucunda avlusuz, dış kapısız,

Uydurma bir kulübe duruyor yapayalnız…

Çocuk girdi evvelce babasına söyledi;

“Bak baba, ben hocamı getirdim işte’’ dedi.

İhtiyar gür sesile: ‘’buyursunlar içeri”

Dedi ve emreyledi yastık ile minderi,

Karıya, “çabuk!,, dedi ayakta Hocafendi

Beklemesin çünkü o çamurda yoldan geldi.„

***

Minderin üzerine kuruldum şimdi artık;

Yağmurda yol korkusu ruhumda dindi artık...

Dalarak gidiyorum ataşın ta içine ...

Kaygunun, düşüncenin yanımızda işi ne?...

Bir taraftan odunlar kucak kucak geliyor;

Kızıl, sarı alevler bacadan yükseliyor...

Deşiliyor maşayla alta geçmiş közleri;

Sanki buradan gitmemiş Temmuzun gündüzleri.

Bir sofa sanmış idim, bu evi ilk görüşte,

Hem sofa, hem bir evmiş hakikat görünüşte…

Öyle kemer, filan yok üstünde kapısının

Direklerin altına bir tek hezen atılmış;

Kerpiç, ahşap sanmayın, esası yapısının

Hep çağıl taşlarından bu evceğiz yapılmış

Hanı şu bazan büyük hanların kapısı var?...

Bu evin kapısının yanında onlar pek dar...

Rüzgârları meniçin kapıya kucak, kucak;

İri, iri odunlar konarak küçültülmüş...

Hal mi kalmış soğukta buraya bir yan bakacak:

Kış babanın ta, yazdan defterleri dürülmüş

Kadın evin içinde dolaşıyor sağ ve sol,

İvişinden besbelli yemek yapmakla meşgul...

Çocuk ise dersinden bir manzume ezberler...

İhtiyar da maşayla hep ateşi eşeler…

Artık biz kendisile hasbihale başladık;

Onun gençlik gününden ne defterler yokladık;

O vakit pek gürbüzmüş, düğünde güleşirmiş;

İç, dış bağdalarile çok güleşci devirmiş...

Davul harbiledi mi coşarmış o, içinden.

Atılırmış meydana, titrermiş sevinciden ...

O günler ne güzelmiş, bütün kızlar gelinler,

Kendisini severmiş, hepsi kendini diler...

Coşuyor, köpürüyor söyler iken her sözü,

Sanki bahar gününde gümbürdeyor gökyüzü.

Sonra birden gürleyen sesini indirerek

Yerli bir şive ile görsen o da ne gevrek,

Ne ahenkli bir dille haline şükreyledi;

Ta kalbinin içinden Allahı zikreyledi...

Dedi: “Geçmiş o günler ne faydası var şimdi!...

Her şey yalan gün bugün, değil mi? Hocafendi!

Bundan dokuz yıl önce bu Meyrem teyzenle ben

Evlenmiştik o günler memnunduk ikimiz de ...

Ben biraz yaşlı idim, o, çok küçüktü, benden

Ne heves yükselirdi o günler içimizde

Yatar, kalkar Tanrıdan yalnız bir can isterdik;

Karagözlü, sevimli bir de oğlan isterdik...

O, eski kocasından çocuk zevki almamış...

Benim eski kadından çocuklarım kalmamış.

Hepsini sıra sıra şu alıcın altına

‘’Gidip dizdim yanyana okudum hayatına”

İkimizin kalbi de bir tek duyguyla çarpar;

Gelip te görmelisin, Allahını ne hoş yapar;

Tamam kırküçte iken Meyrem teyzen o zaman,

Rabbım verdi bizlere gayet güzel bir oğlan…

İşte şimdi o çocuk şu gördüğün kölendir;

Yedisini bitirip sekizine gelendir.

—Yavrum, kusura bakma! Her halde çok söyledim.

Başınızı ağrıttım.

— Hayır amca, dinlerdim.

Bir insan kocar ise tüketemez sözünü,

Kapatmayı bilmiyor açtı mı bir özünü,

Yaş biraz ilerlerse hep geçmişi anıyor.

— Daha sen, kuvvetlisin, insan pek genç sanıyor

Şükür düşkün değilim; Allahım düşürmesin...

O düşkünlük gününü düşmanlarım görmesin,

Ekmeğimi halâ ben çalışır, kazanırım ...

Evet ben de kendimi sağlam bir genç sanırım.’’

(Arkası gelecek sayıda)