(bir önceki sayıdan devam)

Antep’in içinde de muhtelif cephelerde aylardan beri harp devam etmekte idi. Çınarlı, Kurban baba, Samırsak tepesinde çok şiddetli çarpışmalar olmuştu. Düşmanın bir kaç kere yaptığı hücumlar geri püskürtülmüştü. Düşman çemberi günlerce devam etti. Fransız kuvvetleri silahsız aç ve erzaksız şehre boyuna top mermisi yağdırdı, cepheleri tüfek ateşine tuttu. Mücahitler yılmadılar. Ama bütün şehrin, çoluk çocuğu genci ihtiyarı açlıka dayanamıyordu. Çemberden Fransızların umdukları fayda artık beliriyordu. Kilis yolunu zaptettiği için serbestçe bu yoldan geliyor kuvvetlerini takviye diyordu. Nihayet Antep sükut etti. Mütakere oldu. Şimdiki hükümet caddesinin batısında Fransız kuvvetleri ve doğusunda da Türkler bulunmak ve bir birinin kısımlarına geçmemek üzere anlaşıldı.

Fotoğraf:Gaziantep Savaşı’nda en önemli Şehir içi kuvvetlerimizden Yıldırım Taburuna mensup Subaylardan bir gurup (1920)

ULUMASERE KÖYÜNDE FRANSIZLAR

Antep muhasara altında iken Ulumasere köyüne Fransızların 800 kişilik bir bir kuvveti gelmişti ve bizi çember içine almıştı. Etrafımıza mevziler kazıldı. Ancak işlerimizi istediğimiz gibi yapıyorduk. Köyümüzün çember içine alınmasının sebebi benim köyüm çete merkezi olduğu için ve namımız da nasılsa yaman çıktığından olacak ki Fransız kumandanlığı buna lüzum görmüştü. Nitekim o sırada bazı mevkileri de bu şekilde kuşatmışlardı. Meselâ: Mazmahorun yanında Balaban denilen yerde, Başgöz’de Kertil’de, Sinnep’de hep köprübaşı kuruldu burada Fransızlar mevziler kazdılar. Köy olarak yalnız benim köyüm olan Ulumasere muhasara altına alınmış bulunmakta idi. Yukarıda anlattığım gibi Fransızlar köyümüzü muhasara ettiklerinde bizim işlerimize mani olmuyorlardı. Çift sürüp bel bellememize bağ ve tarlalarımızın imar ve tımarına karışmıyorlardı. Köyde akar su olmadığından ve iki tana kuyu bulunduğundan her iki tarafın su temini müşkül oluyordu. Köylüler bana bahane buluyor bu işi kendilerinin başına benim getirdiğimi ileri sürüyor ve çaresini bulmamı da istiyorlardı. Gelen Fransızlar beni gözlerine zıt etmişlerdi. Sade günde 4 defa isbatı vücut etmem gerekiyordu. Beni gözden ayırmıyorlardı. Köylünün sızıtısı haklı idi. Görmüyormusun Karaca Kiya karılarımızla Fransız askerleri birlikte su çekiyorlar diyorlardı. O sırada Fransız kumandanı bulunan zat Esaki isminde bir binbaşı idi. Bunun muavini yüzbaşı Düvey idi. Fransız kumandanının yanma vardım, iki Kuyudan birinden siz su çekin birinden de biz çekelim. Ancak iki taraftan her hangi birisi diğerinin kuyusuna gitmesin dedim. Bu şekilde anlaştık. Bundan sonra birkaç Fransız askeri bize ait olan kuyuya gelmiş. Köylü arkadaşlar bu askerleri koymamak isteyince kavgaya başlamışlar. Ortada yumruk ve değnekler dönmüş. Yanlarında yüzbaşıları da varmış. Onu da bu işi idare etmediğinden arkadaşlar yaralamışlar. Ben sonradan üstüne geldim hatta yüzbaşıya bir kaç tane tokat vurdum. Bunun üzerine köyden benimle köy azası bulunan arkadaşımı tuttular ve bağladılar. Antep’deki koleje getirdiler. Bizi kumandanlarının yanına çıkardılar ifademizi almadan bizi hapsettiler. Bu sırada mütareke olduğundan Doktor Mecit Barlas bizim orada bulunduğumuzu haber aldığından mı yoksa mütareke şartlarını konuşmak için mi gelmiş o sırada. Kendisine raslayınca durumu anlattım. Beni elimden tuttu Kumandanın yanına götürdü. Bunların suçu ne dedi. Kumandan yüzbaşıyı döğdümüzü söyledi. Bana niye döğdüğümüz sorulunca ben kuyu üzerindeki anlaşmamızı anlattım. Ve kendiler tarafından bu anlaşmanın ihlal edildiğini açıkladım. Bende muhtar olduğum için beni tuttular dedim. Mecit bey bizi suçlu bulmadı ve bıraktırdı. Köyümüze geldik. Geldiğimizde yüzbaşıyı başka yere tayin etmişlerdi. Başka bir yüzbaşı gelmişti. Bu adam terbiyeli bir adam idi. Beraber kendisile bir iki defa konuştum. Bunden etraf dağlar ve tepelerde çete bulunup bulunmadığını sordu. Bende gösterdiği yerlerde çete bulunmadığını söyledim. Bir gün Yüzbaşı yanına aldığı askerleriyle köyümüze üç saat mesafede Mezere köyüne kadar uzanmış niyeti gezmek mi yoksa keşif reisi bulunduğundan ve çete reisi çok meşhur cesur bir adam olduğundan aralarında müsademe oluyor. Yüzbaşı kuvvetleriyle köye dar ulaşıyor. Bir kaç askeri yaralanıyor. Beş adet atı yaralanıyor. Bunun üzerine beni çağırdılar. Gel bana bak çete yok diyordun başıma gelenler diye. Bende ne olmuş diye sorunca anlattı. Bende kendisine dedim ki senin gösterdiğin dağlardan başına bu iş gelse idi ben sana hak verirdim. Ama sen köye üç saat mesafede bulunan Mezereye gidersen ona karışmam dedim. Tabii bunları tercüman anlatıyor. O zaman bana hak verdiler. Bu işten de beni serbest bıraktılar. Bu yüzbaşının gelmesile köyümüzdeki Fransız taburu gitmiş sade bölük kuvvetieri kalmıştı Bundan sonra bir kaç hadise daha oldu Sonra Fransızların köyümüzdeki kuvvetleri Antep’in kurtuluşu üzerine çekilip gittiler.

Fotoğraf 10: Gaziantep Şehitler abidesinin açılış töreninden bir an (1935)

—S o n—