Zavallı çobanlar çoluk çocuklarının ve çadır evlerinin yağ­ ma edilişine elleri böğründe seyrederlerken ben davarı karşı yamaca yörûttüm. Ve tepeye çıktım. Çobanın birisi geldi, beyim bizim evleri de yağma ettiler. Sen artık davarı bırak ta ca nını kurtar. Karşıda bir tepeyi göstererek şu dağı görüyorsun ya onu aşarsan şosayı bulursun çok göz köprüye varırsın ondan öte Kayseriye gitmek olaydır dedi. Çobanla vedalaştık.

Kayseri istikametindeki koşu müsabakasına ben de katılmış oldum. Amma ayağımdaki çarık dar geldi, attım. Yalınayak yürüyorum. (Yazı Çepni) köyüne dar akşam kendimi atabildim. Muhtarın odasında misafirlerin elleri artığı bir parça yemek te kısmet oldu. Şafakla beraber yoldayım. Çok göz köprüye geldim. Jandarmalar bu da Boğazlıyanrdan kaçanlardan diye beni yakaladılar. Künyemi alıyorlar. Söylüyorum. Urfabyı II. Adım Halil Babam îbrahim 305 doğumluyum. Esaretten İstanbula geldim. Bizi Selimiye kışlasına koydular. Anadoluda isyan var Halife ordusu ile gideceksiniz dediler. Ben de nereye isterseniz yollayınız dedim. Bizi Kara deniz sahiline çıkardılar.

Ben Zileye kaçtım. Orada da isyan vardı. Üzerimdeki temiz elbiseleri aldılar. İşte bu fena elbiseleri Hhiıâ verdiler. Ben 56 ay askerlik ettim. Baş çavuşlukla terhis olundum. Kısmet şimdi de bizi buralara attı. Beni Urfaya yollarsanız memnun olurum dedim. Çok uzatma şimdi Kaysariye gideceksiniz baş kalan da var hazırlan dediler.

Ben, bu Jandarma kardeşleri tanıyordum. Daha önce oradan geçerken bizi selamla karşsılamışlardı. Karakol kumandanı geldi. Tanıştık. Bana hükmet etti. İki jandarma arkadaşla beni (Erkllet) nahiye merkezine yolladı. Nahiye merkezine varmadan köyün önünde gördüğüm bir kalabalığın, ne olduğunu jandarma lardan sordum. Karakol komutanı nahiyeye telefon etti. Size karşı çıkmışlar dedi. Pejmürde bir kıyafetle ve bir mebuâ sıfatı ile nahiye odasındaki koltuğa şöyle bir oturuş ve kuruluşum var. Kahve, çay ikram hürmet tamam. Fakat üzerimdeki yırtık, pırtık el­ biselere, yalın ayağıma baktıkça Hint horuzu gibi kabarmalar derhal sönüveriyordu. Telefonla Kayseriyi buldum, İstediğim faytonla yollanırken bütün Kayserililer atlı silahlı çok göz köprüye doğru usatı bertaraf etmek üzere yollanıyorlardı. Bunların başında silahı kucağında koca babayiğit (N. Neciyi) yi görmemek mümkün mü?

Kayseriye vardığımda ilk işim o çoban kıyafeti ile bir fotoğraf aldırmIIak oldu. Ben Ankaraya gittim Kılıç Aliden şöyle bir mektup alıyorum. (Antep mebusu mücahit muharrem Yasin Bey kardeşime) Kardeşim Yasin:

(… Fakat ben daha buralarda ne kadar kalacağım. Niçin beklettirildiğime dair alabildiğiniz malumatı niçin bildirmiyorsun. Yoksa sende mi unuttun. Scnin gitmekliğin bilsen beni ne kadar çok mahzun bıraktı. Öksüz gibi burada çırpınıp duruyorum. Gözlerinden öper arkadaşlarımıza arzı hürmetler ederim kardeşim.

Kayseri 10/7/36

Kılınç Ali

Ankaradayım, başda (Mustafa Kemâl) müntahap bir heyetle garp cephesine gidiyoruz. Ahi dağmdayız. Atlı gidiyoruz. (Mustafa Kemâl) — Dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar, yürüyelim arkadaşlar. Sesimizi yer, gök, su dinlesin, sert adımlarla her yer inlesin, dinlesin. — (Mustafa Kemâl) in çok sevdiği ve söylediği bu millî şarkıyı, Refik Konya, Muhuttin Bahâ Bursa hep beraber söylüyoruz. Uşaka varmadan Bennaz istasyonunda bir erkâni harp gördüm. Ve derhal tanıdım. (Şemseddin Erkuş) halen albaydır. Kucaklaştık. Trene döndüm. (Mustafa Kemal) sordu. Kimdir o, Hemşerim. Ya hem kırmızı yakalı hem de çarıklı. Erkanî harp hemşeriler. Olur a dedi. Uşaktayız, Uşaklılar camilerin pencere demirlerini sökerek askeri malzeme yapmışlar. Fedakar bir halk. Sevimli bir memleket. Bu suretle cepheleri dolaşıyoruz. Askerlerle konuşuyoruz. Başlarındaki zabitler her biri birer Arslan, Bölükleri de Arslan yavrusu Türkler.

Pazarcık nahiyesindeyiz. 11 inci fırka tam techizatlı mükemmel bir kuvvet. Türk muhacirlerinin teşkil ettiği bu köyde Bolulu bir ahçının kuzu kızartmasını çamlar altında yeşillikler arasında bağdaş kurarak hep beraber yiyoruz. Bölükleri toplıyarak içlerine dalıyoruz. Ben Yozgatlı Ahmet onbaşı ile konuşuyurum. Biliyor musunuz niçin evini aileni terkederek buralara kadar geldiniz evet. Düşmanı burada karşılamak ve döğüşmek üzere geldik. Güzel o halde sizler buraya kadar gelmezseniz düşman sizin memlekete kadar sokulup yurdunuz namusunuz çiğnenir anın için düşmanı daima ileride karşılamalı, Memlekete sokmamalı. Dedim. (Mustafa Kemâl) ın dikte ettiği bu tez üzerinde askerlerle içli dışlı bir anlaşma yapıyoruz. Ankaraya avdet ettik. Antep sıkışık vaziyette (Mustafa Kemal) bütün milli mücadeleri orduya inklap ettirmek kararındadır. Antep, Urfa, Maraş livalarında hidemati vataniyeye memur ediliyorum. İkinci kolorduya, Ardıl, köyü anbarmdaki buğdayları sevk için Pazarcık kazasındayım. Atlı dolaşıyorum. Oradan Maraşa gittim. Sevkıyatın temin edildiğini ve mesaim hakkındaki raporumu Ankaraya şifre ile arzediyorum. O günlerde parasız kaldım. Antepte sarraflık edipte Maraşta bulunan Harputlu Afraim, Efendiye parmağımdaki elmas yüzüğü 7 madeni liraya satıyorum. Şöyle hir telgraf aldım. (Telgraf takım kumandanı Muhterem Cevat Beye, Şu telgrafı biradere ye tiştirmenizi rica ederim. Lutfullah.

(Maraş mutasarrıflığı vasıtasile Antep mebusu Yasin Beye1 Mahreci Büyük Millet Meclisi. No: 155. 1/3/37 tele. Antep, Maraş, livalarında hidemati vataniyeye memuriyetimizi mübeyyin yedinizde mevcut 24 Ağustos 36 tarihli tezkere suretini telgrafla işar buyurulması.) 8/3/37

Büyük Millet Meclisi Reisi Sanisi Adnan

Yazan: Yasin KUTLUĞ