1/Teşrinievvel/ 330 (1916)'da askerliğe girerek 53 ay 3 gün askerlik yaptım. Terhis tarihim 1920. Bundan sonra memleketim olan Halfeti’ye geldim. Bu arada tarihi bir olayı kaydetmeden geçemeyeceğim. Çünkü Gaziantep Savaşı tarihi bakımından lüzumlu görmekteyim. Hadise şöyledir:
Antep yerli Ermenileri Akçekoyunlu'ya sevk edilmektedirler. Orada toplandılar. Bazı Ermeniler: "Sizi Van’da bir köpek kapsa bütün Antep köpeklerini öldürür müsünüz?" sualini sormakla suçsuz olduklarını ileri sürüyorlardı. Tesadüf bu ya Ermenilerin papazı olan Der Artin'in çadırında arama yapılırken madamının gayrıtabi görünen göbek kalabalığı dikkatimizi çekmişti. Rahmetli polis Halo'ya bu madamın aramasını söyledim. Derhal çadır halkının benizleri attı ve burada ne olduğunu sorduğum da "Kitab-ı Mukaddes" cevabını verdiler.
- Görelim, çıkarınız dedim. Bunun üzerine Kitab-ı Mukaddes çıktı ama yanında bir not defteri vardı. Bu not defterini tetkik ettik. Bu not defterinin sahifelerini karıştırınca: Türkiye’de hangi vilayetlerde ve hangi tarihlerde ve kimler tarafından Ermeniler sürülmüş ise günü gününe kaydolduğunu gördük. Bu defteri biz müsadere ederek zapta geçtik.
Bunun üzerine orada bulunan Ermeniler ’in meşhur tüccarlarından Arakliyan, Birecikliyen ve bilhassa Adanaliyan, Ardeşit; bu not defterinin ortadan kalkması için mevcut külliyetli miktarda altınlarını vereceklerini az gelirse üzerine bütün hulliyatlarını da ilave edeceklerini yalvararak söylediler. Buna karşılık onlara "Bu imkansız." dedim. Papaz Der Artin ile madamını genç oğlu ile kızını mahfuzen o zaman Antep mutasarrıfı olan Ahmet Bey'e gönderdim.
Antep’ten Maraş’a divan-ı harbe sevk edilecek bu şahıslar mahkeme kararı ile idam edilmişlerdi. Bu suretle de sevgili Gaziantep’e çalınmak istenen ve intiham edilmek istenilen Türk memleket halkları, kendilerine yapılmak istenen iftira komplosu bu suretle ortaya çıkmış ve suçlular cezasını çekmişlerdi.
Halfeti’ye geldikten sonra İngilizler Antep’i işgal etmişlerdi. O sıralarda Mennanzâde Musfa’yı Malta'ya sürmüşler. İshak Refet’le Sait Sabit'i de aramakta idiler. Bu iki arkadaş her nasılsa tutulmadan Halfeti’ye atmışlardı. Bunların teslimi için o sırada Halfeti’de bulunan Arap bir kaymakam tazyika başlamıştı. Bunlar teslim olmazsa Halfeti’nin de işgal edileceğini ileri sürüyordu. O sırada Zeki Savcı'dan bir telgraf aldım: "Yanınızdaki sarı öküzleri köye gönder." Bu telgraf hâlâ yanımda mahfuzdur. Antepli Mahli Onbaşı ise bu iki Anteplinin teslimini isteyip duruyordu. Halfeti’de o zaman vergi memuru bulunan Mehmet Efendi'nin evinde bulunuyorduk. Evi sarmışlardı. Çıktım jandarmanın birkaçı Halfetili idiler.
- Hemşerilerim, siz bir tarafa çekiliniz; kim kendine güveniyorsa İshak Refet’le Sait Sabit'i buradan çıkarsın, demiştim. Bunun üzerine Mahli Onbaşı muhasarayı bırakarak yüz geri ederek gitmişti. Gece yarısı ise İshak Refet’le Sait Sabit'i Bire sor kağnı ile gece yarısı köye yollamıştım. İşte bundan sonradır ki Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı her tarafta başlamıştı.
Birecik’te Fransız işgalini Şıh Efendi'nin evinde sıkıştıran çetelerden Barazi aşiret reisi Bozan Ağa ve Ketkanlı aşiret reisi Basravi kendi kuvvetleriyle Birecik’i işgal etmiş durumdalardı. O vakit Birecik kaymakamı Münir Hüsrev (sonradan Hasan Saka hükümeti zamanında dahiliye vekili olmuştu) 'den bir mektup almıştım. "Birecik’e yetiş. Aşiretler bizi yağma edecekler ve milli mücadelemizi gölgelendireceklerdir." demişti. On bir silahlı ile Birecik’e giderek aşiret reisleri ile temasa geçtim. En çok işi karıştıranın Ketkanlı aşireti olduğunu tespit ettim. Basravi’yi ortadan kaldırmayı düşündükse de Bozan Ağa buna razı olmadı. Çünkü: "Aşiret reisi ölürse aşiretin husumeti devam eder. Fakat fertlerden birkaçı gitse bile ileride barışılabilir." demişti.
O günlerde Cerablus’tan bir kuvvetin Yeşil Dağ'a geleceği haberi bize kadar gelmişti. Bunun üzerine Yeşil Dağ'a doğru yollandık. Şoseyi ve bir değirmen binasını işgal ederek tepelerde siperler edindik. Aramıza Ali Laklak adında Ketkanlı bir kısım çeteler de karışmıştı. Bunlara sipere girmelerini söylediğimiz hâlde dinlemeyerek ayakta durarak, "Bu gelenler bizim aşirettendir, Fransız değildir." diye silahlarını gelen düşman süvarilerine değil, havaya sıkmak sureti ile Fransız kuvvetlerini bizim atış sahamızdan uzaklaştırdılar. Düşman şoseden bir kısım süvarisi gösteri yaparak bizi yeşil dağın içerişinde hırpaladı. Bir değirmen harkının içerisinden fırladık. Düşman süvarileri bizi takip ediyor. Yan çantalarındaki bombalarını sağımıza solumuza fırlatıyorlardı. Sıktıkları kurşunlarda tepemizden geçiyordu. İsteselerdi bizi imha ederlerdi. Sonradan öğrendik ki Faslı ve Tunuslu'dan müteşekkil olan bu Fransız askerleri bizi öldürmek için silah kullanmamışlardı.
Ve bu suretle hayatları kurtulan bizler memleketimiz Halfeti’ye dönmeye muvaffak olmuştuk. Ve bu arada Birinci Büyük Millet Meclisi Üyesi olan merhum Hayali Efendiyi ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Sabuh Efendi'yi rahmetle ve hürmetle anarım.
(Devamı Var)