AYINTAB. AYNTAB (1921 senesinde verilen adı ile Gazi-Ayntap; bugün Antep ve GAZİANTEP), cenub-i şarkî Anadolu mıntıkasının en büyük şehri ve vilayet merkezi olup, Fırat nehrine karışan Sacur çayının yukarı kollarından biri üzerinde, Fırat’a (Birecik) 55 km., bugünkü Suriye hududuna, müstakim hat ile, 45 ve bu hududun ötesindeki Halep şehrine de 100 km. mesafede bulunur. Ayıntab, Fırat Nehrinin, bu mıntıkada şimâl-cenup istikametini tâkip eden vâdisinden itibaren garp-şimâli garbiye doğru tedricen yükselen ve gittikçe daha dalgalı bir manzara alan yaylaların (bugünkü coğrafyacıların Gaziantep yaylası dedikleri sahâ) merkezi bir noktasında, deniz seviyesinden takriben 800 metre irtifada, oldukça arızal1 bir zemin üzerine kurulmuştur. Şimdi şehrin şimâl kenarında kalmış olan Ayıntab Kalesi’nin bulunduğu tepe, mahallelerin serpildiği diğer tepecikler üzerinde yükselir ve şehrin umumî görünüşünde başlıca bâriz unsuru meydana getirir. Bu tepe, menşe bakımından tabiî olmakla beraber, asırlardan beri üzerinde insan eli çalışarak, bunu âdetâ ve sun-î bir höyük tellâkki edilecek hâle getirmiş ve değiştirmiştir. Her ne olursa olsun, bu tepe mevkiin müdafaa kabiliyetini arttırdığı için, eski devirlerden beri insanların nazar-ı dikkatini celbetmiş olmalıdır. Nasıl ki istiklâl harbinde de Ayıntab Kalesi, şehrin destani müdafaasında büyük bir rol oynamıştır.

Şehrin mevkii eski devirlerde iskâna çok elverişli bulunduğu gibi esasen bu bölge tarihin ilk çağında Hitit şehirlerinin sık sık rastlandığı bir sâha olduğu ve işlek yollar üzerinde yer aldığı hâlde, bugünkü Ayıntab’ın yerinde kurulmuş olması muhtemel bulunan eski şehir hakkında, sarih malumatımız yoktur. Ayıntab kalesinde bulunan ve bir kısmı kalkolitik medeniyet safhasına atfedilen çanak ve çömlek parçalarının mevcudiyeti bu bakımdan bizi tenvir etmeye kâfi gelmemektedir. Eski ve orta çağda Fırat nehri yolu ile Mezopotamya’dan gelen kervanların bu nehri terkettikleri Apamea-Zeugma ile Germanicıya (Maraş) arasında, mühim bir kavşak noktası olarak kaydettikleri Doliche’nin şimdiki Ayıntab civarında olduğu biliniyor (Batlamyus, V, 10, 15), bu şehrin Ba’al mâbuduna, Yunanlılar ve Romalılar tarafından, Dolichenus adı verilirdi (bk. Realencyclopedie f. Altertumavviss., V, 1276). Diğer taraftan yine eski kaynaklarda (ezcümle Batlamyus’ta) geçen An Ba (Diba Diva)’nın yine bu şehir olması kuvvetle muhtemel olduğu gibi Antiochia ad Taurum şehrinin de yine burada bulunduğu söylenebilir (burada adı geçen Toros Dağları, o silsilenin parçası telâkki edilen ve geniş mânası ile alınan Amanos dağları olacaktır). Doliche şehrinin adı orta çağda, Bizans kaynaklarına türlü şekillerde geçmiş (Teluk, Tulupa) ve nihayet Arap kaynaklarında buna Dalûk (Türk Dulûk) denilmiştir. Aşağıda verilen tarihi mâlûmattan da anlaşılacağı gibi, orta çağda, mahallî bir ehemmiyet kazanmış olan bu şehir, bugün tamamıyla ortadan kalkmış ve yalnız yerinde evvelce Teli-Dalûk ve şimdi da Dulûk Harita Umum Müdürlüğünün son neşrettiği haritalarda (Dülükbaba) adı verilen bir köy (nüfusu 1935’te 766’ydı) kalmıştır ki, Ayıntab’ın 10 km. kadar şimâl-i garbisinde, Nizip çayının yukarı mecrası yakınında bulunmaktadır.

Ayıntab’a gelince, bu adın en eski Arap coğrafyacıları tarafından zikredilmemiş olduğuna bakılırsa, ilk sıralarda, bunun mühim bir şehir olmadığı ve ehemmiyetin Dulûk’e âit bulunduğu söylenilebilir. Yakut’a göre de Ayıntab’a Daluk denilir idi; fakat yine onun ifadesine göre, bu son isim daha ziyade vilâyetin adı olmalıdır (Mu’cam, IV, 759). Haçlı seferleri vakâ- yinâmelerinde bu isim Hamtab şeklini almış ve Ermeni kaynakları da burayı Ant- haph şeklinde kaydetmişlerdir. Ayıntab’ın bir çok emsâlinde olduğu gibi, büyük bir şehir civarında mevcut bir köyün-komşu şehir inhitata uğradıktan sonra, onun yerini alması nevinden-inkişâf ederek ehemmiyet kazanmış, zamanını kat’îyette tesbite imkân yoktur. Malatya, Harput ve Arapkir gibi şehirlerde de görülen Halep vilayeti sâlnâmesinde (1324 = 1908), vaktiyle bu havâlinin merkezi olan ve şehre bir saat mesafede bulunan Dulûk şehrinin 800 (1397/1398) tarihine doğru terk edilerek, merkezin Ayıntab’a naklolunduğu, mahallî mahkeme-i şer’iye sicillerine atfen, yazılmaktadır. Asûr, Roma ve Bizans idareleri altında bulunmuş olan Ayıntab bölgesi, orta çağda bir çok mücadelelere sahne olmuştur. Ayıntab ve Dulük’ü Bizanslılardan, ilk defa İyaz b. Ganam’in idaresi altında, Suriye’nin şimâline doğru ilerleyen Arap ordusu almıştır. İslâm idaresinden tekrar Bizanslılara geçen bu bölgeyi Harun al-Raşid istirdat etmiş ve burasını, Munbic, Ra’ban ve Antakya ile birlikte, hudut bölgesine (Avasım) ithâl etmiştir. (171-782.) Sayf al-Davla zamanında burada Bizanslılar ile tekrar muharebeler olmuştur. (962). Türkler buraya XI. asrın sonlarına doğru, esaslı ve devamlı olarak yerleşmeğe başlamışlardır. Alp Arslanın kumandanlarından Afşin’in zapt ettiği yerler meyanında Dulûk Kalesi de bulunduğu gibi, Anadolu Selçuk Sultanı Süleyman Şahın 1084 tarihinde Antakya’yı fethettiği sırada, aldığı mahaller arasında yine bu Dulûk Kalesi vardı. Haçlılar Suriye’ye geldikleri zaman, bu bölge Halep Selçukîlerinin elinde bulunuyordu. Türklerin elinden çıkan Dulûk, evvelâ Edessa (Urfa) kontluğuna (1098) sonra Josselin de Courtenay tarafından Maraş’ta kurulan senyörlüğe tâbi olmuştur. Haçlılar zamanında, Dulûk ve Tell-Başar mühim birer müstahkem mevkii idi. Bu kaleler, Halep, Urfa ve Maraş yollarının birleştiği noktada ve kervanların uğrak yerinde bulunuyordu. Konya Selçuk sultanı Masud tarafından 1149’da Tel-Başarm muhasarası ve damadı Nur alDin Mahmud ile dâimi bir surette mücadele eden S. Josselin Il.’in 1150 tarihinde Türkmenler tarafından esir edilmesi üzerine, Franklar ile Türkler arasında Ayıntab önlerinde büyük bir muharebe vukua geldi. Şehre sığınmış olan Kudüs kıralı Baudouin, Antakya’ya serbestçe gitmek şartı ile, burayı Nur al-Din’e teslim etti. Nur al’Din, Ayıntab’ı, Humus şehrine bedel olarak, Naşr al-Dn Muhammed b. Asad al-Din Şirkuh’e iktâ etti. Ayıntab, bir müddet sonra, melik Naşir Şalah al-Din’in eline geçti. Şehir Melik Salih Ahmed B. Malik Zahir Gazi zamanında çok ilerledi. Bu zat Ayıntab kalesinde köşkler, istihkâmlar ve câmiler yaptırdığı gibi, şehirde bahçeler ve bağlar tesis etti ve şehre hariçten bir çok ahali getirdi. Ayıntab 1270 tarihinde, Moğulların istilâsına uğruyarak harap oldu. Mısır hükümdarı Baybars, 1273 tarihinde, burayı tekrar kurtardı. Ayıntab 791 (1388) de Türkmenlerden emîr Suli ile Mintaş’ın, 803 (1400)’te Timur’un, 823 (1420) tarihinde ise, Irakayn sâhibi Kara Yusuf’un hücumlarına uğradı. Şehir, bundan sonra, Dulkadır-oğullarının eline geçmiş ve bu hanedana mensup prenslerden birinin karargâhı olmuştur. Bu suretle Ayıntab 1515’te Dulkadir-oğulları Hükümetinin Osmanhlar tarafından ilgasına kadar, hemen yarım a- sırdan fazla bir müddet Dulkadırlı hükümeti elinde kaldı ve 1515’te Ala et Devle zamanında, ülkesinin şimâl kısımları, OsmanlIlar namına, bu maktûl emîrin kardeşinin oğlu ‘Ali Bey’in eline geçerken, memlûkler de de fırsat bularak Ayıntab’ı tekrar işgâl etmişlerdir. Bu suretle muhtelif devletlerin elinde kalan Ayıntab, 21 receb 922 (1516) yılı, çarşamba günü, Yunus Bey’in Selim 1. e itaati üzerine Mısır hâkimiyetinden Osmanlı idaresine intikâl etti. Osmanlılar idaresinde Ayıntab, evvelâ Zu’l-Kadriya (Maraş) eyaletine bağlı bir sancak merkezi hâlinde teşkilâtlandırıldı.

(Devam edecek)