- 59’ncu sayıdan devam –

Evvelki yazımda cumhuriyete kadar olan devre için de tekniğe verilen önemin derecesini vebunun neticesi meydana getirilen ıslahhanelerin iç yüzlerini, memlekete faide derecelerini belirtmeye çalışmıştım. Bu yazımda ise cumhuriyetin ilânından bugüne kadar teknik sahada gösterilen faaliyetin büyüklüğünü, kanunlarda yapılan değişikleri ve enstitü ismini alıncıya kadar bu okulların verim bakımından önemlerini belirtmeye çalışacağım.

1913 yılından sonra gökleri harp bulutları sarmış, gönülleri karanlıkların heyecanı kaplamıştı. Cumhuriyetin ilân edildiği tarihe kadar milletin gönüllerin karardığı bu günlerde iyi bir tedrisattan bahsedilemez.

Her türlü insani ve millî haklarımızı düşman pençesinden kurtardıktan sonra milletler arası durumumuzu göz önünde bulundurarak her sahadaki eksikliklerimizi büyük bir enerji sarfıyla gidermeye çalıştık ve çalışıyoruz da. 1925 Yılı sonlarına kadar noksanlarımızın telâfisinde çalışmaklığımız gereken meseleleri inceledikten sonra son harbin verdiği derslere dayanarak teknik inkişafı ön plâna aldık.

Bu maksatla hudut dışı memleketlerden getirilen pedegok ve profesörler arasında Pr. Köhne, Belçika mesleki tedrisat genel Dr. Omer Buyse ve Pr. Yung da vardı. Bu şahısların tanzim ettikleri raporlar arasında Omer Buyseninki vekillikçe kabul edilerek tatbıkına karar verildi.

Omer Buyse’nin raporu başlıca şu maddeleri ihtiva ediyordu.

1- Mevcut meslek okullarını islah etmek

2- Her iktisadi mıntakanın ihtiyacına göre lüzumlu meslek okulları açmak

3- Mevcut sanat ve hırfet erbabının bilgilerini artırmak ve inkişaf ettirmek için akşam okulları açmak suretile daha mahir ve teknik bilgili işçiler yetiştirmek.

4- Meslek okullarına öğretmen, yüksek teknik adamları ve mühendisler yetiştirecek müesseseler vücuda getirmek (Politeknik, teknikum ve Meslek öğretmen okulu)

İlâ...

Böylece teknik kalkınmada esas olan noktaları tesbit etmiş bulunuyorduk. Fakat verilecek kararın en mühimmi bundan sonra idi. Mevcut yollardan o gün için görülmesi mümkün olanları görmüş yalnız ilk plâna alınması lâzım geleni araştırmamıştık. Yorucu çalışmalardan sonra birinci maddenin ilk plânda halledilmesi kararlaştırıldı ve yeni okullar açılması düşünülmeksizin ancak mevcut olanların ıslahı yolları arandı.

İlk nazarda talebelerin her bakımdan iyi yetişmelerini sağlıyacak tecrübeli işbilir ve bilgili hocalara ihtiyaç vardı. Kabul edilen 1052 No.lu kanunla meslek okullarına öğretmen yetiştirilmesi için Avrupaya talebe gönderilmeğe başlandı. 1927 yılından itibaren 263 meslek erbabı Avrupa’ya gönderildi. Avrupaya gönderilen talebelerin yetişme ve tahsillerini ikmal işi oldukça uzun bir zaman beklemeyi icap ettirdiğinden onlar gelinciye kadar Avrupa’dan ecnebi mütehassıslar getirilmesi karar altına alındı.

Bu maksatla muhtelif meslek şubelerinden 65 ecnebi mütehassıs öğretmenler getirildi. Avrupa’da okuyan talebeler tahsil senelerini bitirip memleketimize dönmeğe başlar başlamaz. Bu ecnebi mütehassıslarında vazifelerine teker teker nihayet verildi. 1938 yılında memleketimizde kalan ecnebi mütehassıs öğretmen sayısı 19za düştü.

1052 No.lu kanun hükümlerinden biri ile de Sanat Okul’larına öğretmen yetiştirmek maksadile açılacak Meslek Öğretmen okulu binasının inşa masraflarını karşılamak üzere sanat okulu bulunan vilâyetlerin bakanlık emrine yaptıkları tasarruf 275966

Adı geçen kanun sanat okullarının malî idarelerini yine vilayetlere bıraktığından gerek okul tahsisatının ve gerekse tasarrufun vilâyet bütçesinden tam olarak ayrılması çok zaman mümkün olamıyor. Bu hal de sanat okullarının inkişafına set çekiyordu. 1929 yıllarında vukua gelen ekonomik buhran memleketimizde de kendini hissettirmiş vilâyet bütçelerinin tanziminde büyük güçlükler hasıl olmuştu. Bunun üzerine 1052 No.lu kanunla okul bütçelerinden ayrılmakta olan 1-3ler kaldırıldı ve 1491 No. Lu kanunla ana bütçeden yardım yapılması kararlaştı.

Yeni kanunun kabulüne kadar öğretmen ve memur maaşları muntazaman verilemiyor ve terfiler yapılamıyordu. Kanun hükümleri bir yıl için muteber olduğundan bir sene için önlenen müşküller bir sene sonra yine kendini hissettirdi.

Kanun hükümleri dört ay daha uzatıldı isede buna başka çareler aranması lüzumu hasıl oldu. 1867 No.lu kanunla bütün vilâyetler 9 bölgeye ayrılarak her bölgeye bir sanat okulu verildi. Sanat okullarının para ihtiyaçlarıda bu vilâyetlere müştereken taksim edildi. Daha sonraları bu da kâfi görülmeyerek 2765 No.lu kanunla 1 Haziran 1935 tarihinden itibaren sanat okullarının umumî muvazeneye ithali kararlaştırıldı. Esasen 22-6 933 tarihinde meriyete giren bir kanunla teşkil olunan teknik tedrisat dairesine sanat okullarının tedris hakkı verilmiş idi. Yeni kanunla da mali işler de vilâyetlerden alındığından sanat okullarının hususî idarelerle bütün ilişikleri kesilmiş oluyordu.

Sanat okulları mali idarelerinin umumi muvazeneye dahil edilmesiyle bütün güçlükler ortadan kalkmış ve sanat okullarının daha süratle inkişafına zemin hazırlanmıştı. Bu arada öğretmen maaşlı ve ücretli kadrolarında da bir değişiklik yapılması zarureti vardı. Çünki; meslek okullarının 61 maaşlı kadrosuna mukabil bunun hemen hemen beş misli ücretli öğretmen vazifede bulunuyordu. İstikbalini garanti edemeyen meslek okulu öğretmenleride ilk fırsatta memuriyetlerinden ayrılmak veyahutta maaşlı bir memuriyete geçmek üzere vazifelerini bırakıyor bu yüzden de öğretmen temini hususu da daima güçlüklerle karşılaşılıyordu.

Nihayet 3007 No: lu kanunla 459 maaşlı kadronun meslek okullarına verilmesi kararlaştırıldı. Böylece yukarda saydığımız müşkülâtın büyük bir kısmı önlenmişti.

Sanat okullarının hususi idarelerle bütün ilişikleri kesilince sınıf proğram atelye teşkili ve makine, malzeme temini hususlarında da esaslı değişiklikler yapılması lüzumu hasıl oldu. Sanat okulları vilâyet idarelerine bağlı bulundukları sıralarda sınıf, proğram ve tahsil yılı bakımından okullar arasında bir birlik yoktu. Bu sebeple çocuk bünye ve inkışafı nazarı dikkate alınarak sanat okulları tahsil müddetinin beş sene olması kararlaştırıldı. Bunun iki yılı hazırlık üç yılıda teknik devre olacaktı. Müşterek ders proğramları ve ameli çalışma için umumî müfredatlar tanzim edildi.

Gerek talebe temrin masraflarını karşılamak gerekse talebeyi şehir içi ve dışı piyasa hayatına hazırlamak gayesile sanat okulları atelyelerine bir de sipariş atelyesi ilave edildi. Böylece hem vekâlet tarafından her sene harcanan 30-35 bin liralık temrin masrafı ehemmiyetsiz bir hadde düşürülerek bütçe ağır bir yükten kurtarılıyor hem de okulun ihtiyacı olan bir çok tesisatın temini imkân dahiline giriyordu. Sipariş atelyesinde çalışan talebe ayni zamanda yaptığı işi müşteriye beğendirme, maliyet, kâr ve satış hesaplarında tecrübe ve bilgisini arttırmış olunuyordu.

Talebe kaydı meselesinde de yalnız kabiliyetli olanların okula imtihanla leyli kabulleri, başarı sahaları mahdur önemli sayıdaki çocukların bütçeye ve öğretmenlere yük olmalarının önüne geçilmesi maksadiyle, esas tutuldu. Zihinlerde kökleşmiş bulunan ıslahhane fikride böylece baltalanarak sanat okullarının önem bakımından diğer okullardan aşağı olamıyacağı fikrinin teessüsüne çalışıldı. Dün sanat okullarına talebe temini okul idarelerini düşündüren bir mesele halinde iken bugün mevcut sanat okullarının kifayetsizliği bizleri düşündürüyor. 1935-36 Dersyılından 1938-39 ders yıılına kadar 4972 çocuğun leylilik imtihanına girip bunlardan ancak 1095nin kabülü yukarki sözü doğrular sanırım.

Sanat okullarının memleketin teknik inkişafı bakımından kadroları genişletilmiştir. 1927-8 ders yılında bütün sanat okullarında talebe sayısı 1060 iken 1941-42 ders yılında 4853çe yükselmiştir. Tessüs etmiş yeni sanat okullarındaki talebe mevcudunu da tahmini olarak hesaba katarsak bu yekûn sekiz bini geçer.

Talebe sayısının mütemadiyen artışı bize gösteriyorki cümhuriyet hükûmeti tekniğe büyük bir önem vermiş ve vermektedir de. Artık kati olarak söyliyebilirizki idaresi tekniğin önemini kavramış ve kavrattırmıştır

Henüz başarılarımız karşısında coşacak ve övünecek bir durumda bulunmuyorsakta iç huzuriyle istikbalin daha parlak olabileceğini söyliyecek durumdayız. Bugün memleketimizin her türlü ihtiyacını karşılayabilecek teknik eleman ve müesseselere sahip değiliz. Bu böyle olmakla beraber hiç değilse ihtiyacımızın bir kısmını temin edebilecek durumdayız. Güvenli, gayretli çalışmamız sayesinde her geçen gün bizi ileriye daima ileriye götürdü. Gelecek günlerde daima dünden iyi dünden refahlı olacaktır. Gelir kaynaklarının hemen hepsi topraklarda gömülü bir memleketin milleti ve fertleri olmak dolayısıyla her an çalışma azim ve imanı bütün tutmak gelecek nesilleri istifade edemediğimiz gelir kaynaklarımızdan istifade ettirmemek korkusunu duyarak çalışacak ve ilerliyeceğiz. Bu güne kadar ilerlediğimizden çok daha süratla ilerlediğimizden çok daha süratla ilerliyerek yavrularımıza her sahada yüksek bir vatan bırakmaya çalışacağız.

Saadetin ve sefaletin, hürriyetin ve esirliğin, aydınlığın ve karanlığın ne demek olduğunu derin derin acılarla ve hazlarla duymuş bir milletin evlâtlarıyız. Gülmesini çok iyi bilen bizler güldürmesin de binbir uçurumdan binbir tehlikeden kurtularak öğrendik.

Her şeyin başı olan yavrularımızında yarınlara neşeli ve hayatı benimsemiş olarak kavuşmalarını istersek tarihten ders bugünden ibret alarak çalışalım. Çalışalım.

Yerin müsaadesizliği ve mevzumun genişliği dolaysiyle 1940 yılından 1944 yılına kadar yapılan tadilâtlarını bu mevzua son verecek olan gelecek yazımda inceleyeceğim.

Zekeriya ÖRÜ