- 58’nci Sayıdan Devam-

Bir taraftan sanatkâr yetiştirmek isteniyor, diğer taraftan memleket sanayiini her gün biraz daha maziye gömen Avrupa mamul eşyasına imparatorluk hudutları açık bulunduruluyordu. Bu vaziyette yurt sanayiinin inkişafına ve sanatkârının yaşamasına imkân yoktu. Netekim öyle oldu. Kısa bir zamanda adedi yükselen ıslahhaneler çok verimsiz müesseseler olmaktan ileri gidemedi. Esasen ıslahhaneler tek bir nizama bağlı bulunmaması da verimsizliklerini bir kat daha arttırıyordu. Islahhane açmış vilâyetler kurdukları ıslahhane komisyonlarından bulunanların şahsı görüş ve tecrübelerine dayanarak ıslahhaneleri idare ediyorlardı. Her komisyonun başka bir görüşe sahip olacağını tahmin edersiniz. Gerçi Tuna vilâyetleri için bir ıslahhaneler nizamnamesi tanzim edilmiş ve sonraları bu nizamnamenin bütün ıslahhanelerce tatbiki emredilmişti: Fakat bu nizam kâğıt üzerinde kaldı.

Bütün ıslahhaneler 13 Mart 1339 tarihinde neşredilen ‘’İdare’i Umumiye kanunu’’ ile resmi müesseseler haline gelmiş ve ancak bundan sonra belli bir nizamname ile idare edilmeye başlanmışlardı. Esasen 1911 yılından beri memleketin çektiği sıkıntı ne kadar boş kafalı da olsa devlet adamları tarafından hisselimiş bu kanunda bu hissedişin bir neticesi olmuştu. Memleketin teknik bakımdan geriliği karşısında ellerimiz Avrupalılara açılmış ve verilirsede kâr sayıyorduk. Dilenci dileniyor fakat verilen sadaka dilenciyi doyuracak kadar bol olmuyordu.

Balkan ve cihan harplerinin birbirini takip etmesi devlet adamlarının nazarı dikkatini bir an için mektebi sanayiler üzerine celbetmişti. Gagağı, bacağı kırpıla kırpıla Nasrettin Hocanın leyleğine benzeyen imparatorluk ülkesinin feci akıbeti karşısında bu ceip pek hısa sürdü. İmparatorluk idare sistemi bütün organlarını kaybetmiş olduğundan merkezi bir idare kurabilecek kudrette değildi. Böyle bozuk bir devlet teşkilâtının bir meslekî tedrisat meselesini bütün teferrüatiyle ele alamıyacağı aşıkârdır. Netekim bu da neticesiz kaldı. İmparatorluk sanayiinin gerilemesi yine aynı hızla devam etti. 1885 ten itibaren mektebi sanayi adına alan ıslahhanelerin yetiştirdiği sanatkârlar ancak mektep sıralarında çektikleri sefaletin acılarını unutabildiler.

Mekteplerini bitirip hayata atılan gençler sanatlarını yaşatabilecek ve ilerletebilecek saha bulamadıklarından eski sefil hayatlarına pek kısa bir zaman sonra yine döndüler. Hayat onlara gülmüyor, acılarını unutturacak saadeti getiremiyordu. Mektup sıralarında kurulan hayallerin hepsi teker teker sukut ediyor, kalplerdeki nikbinliğin yerini bedbinlik alıyordu. Kısaca sanatkâr yaşayamıyor yaşatılamıyordu.

Kapitilasyonların Avrupalı’lara temin ettiği serbesti İmparatorluk sanayiinin her kolda inkişafına en büyük darbeyi indiriyordu. Avrupa sanayiinin teknik vasıtalarla ucuz olarak temin ettiği ham madde yine teknik vasıtalardaki süratli gelişme sayesinde gayet az bir masrafla mamul hale getirilebiliyordu. Bunun için de yukarıda söylediğimiz gibi sıtokların sürümünü temine yarayacak pazarlara sonsuz ihtiyaç hissedilmişti. İmparatorluk hariç Avrupa devletlerinin hemen hepsi yüksek gümrük resmi sayesinde memleketlerinin sanayi müesseselerini kısmen de olsa korumaya muvaffak olmuşlardı. Fakat Osmanlı devleti Merkezi Otoriteyi tamemen kaybetmiş bulunduğundan Avrupalı’ların kolay yutulur lokması haline gelmişti. Esasen kukla haline girmiş devlet, devlet kapitülasyon’ların lâğvını ilan edecek kudreti kendinden hissememişti. Padişah Avrupalı’ların emirberi idi. Emre itaatsizlik halinde saltanatına son verilmekle tehdit ediliyordu. Tahtını milletine tercih eden padişah ve mevki düşkünleri ise her emri yerine getirmeyi yegâne kurtuluş yolu sayıyordu.

1885 yılına gelinceye kadar ıslahhanelerin belli bir nizamnamesi bulunmadığından hemen bütün ıslahhanelerin tahsil müddetleri muayyen değildi. Ayrıca sınıf teşkilâtı da yapılmamıştı. Mektebe giren talebe senelerce mektepte kalabilirdi. 1913 yılına kadar mektebi Sanayi adına alan ıslahhaneler tam bir kararsızlık içinde bocalayıp durdular. Bazı sanat şubeleri lağvedilerek yerine yenileri teşkil edildi, kısa bir zaman sonra diğerine yine ihtiyaç hissedilerek yeniden kuruldu. Böylece 1913 yılına kadar tam bir kargaşalık mektebi sanayileri sarmış bulunuyordu. Netice olarak: Kuruluşundan 1913 yılına kadar Mektebi Sanayilerin ne teşkilâtta ne de gayesinde birlik temin edilemedi.

Mithat Paşa Islahhanelerin bugün için sathi de olsa istikbaldeki muvaffakiyetlerini düşünerek memleketin genç ve fakir kızları için de ıslahhaneler açmayı düşündü 1864-1867 yıllarında Rusçukta ilk kız ıslahhanesini açtı.

O gün yalnız Balkanlar’da bulunan imparatorluk ordusunun elbis ve iç çamaşırı ihtiyacını temin maksadile kurulmuş bulunan kız mektebi sanayileri de sanat Enstitülerini temelini teşkil eden ıslâhhaneler gibi Cumhuriyet devrinin kız Enstitülerini temel olmuştur. 1869 yılında Tophanei Amire’ye bağlı bir kız mektebi Sanayiide açıldı.

Yalnız ordu ve elbise ihtiyacını karşılamak gayesile açılan kız ıslahhanelerinde ve kız mektebi sanayilerinde de belli bir tahsil programı aramak saflık olur.

Cihan Harbi’nin hemen arkasından Türkün sinesinde yetiştirdiği ulu önderlerin çizdiği yoldan yürüyerek istiklâl savaşı’nı açtık. Türk İstiklâl Savaşını hürriyetin manâsını tamamen idrak ettiği için açmıştı. Yapılmış inkilâplar bunun en açık delilidir.

Cumhuriyet maarifi’nin bilhassa teknik bakımdan attığı ileri adımları gelecek yazımda inceleyeceğim.