-EMRAK’a-

Sevgiliye özene bezene kendi ellerimle bir gerdanlık yapmak istiyorum. Fakat bu gerdanlığı neden yapabilirim?

Yegane kaygum, ona vereceğim şeylerin kimsede bulunmaması ve kimsenin yapamıyacağı şeyler olmasındadır.

İstersem denizlerin en iri, en parlak incilerini bulabilirim.

Fakat neye yarar, el elden üstündür; daha eyilerini çıkaran bîr, dalgıç bulunabilir ....

Göz yaşları da inci gibi parlak ve yuvarlaktır. Ben ise ancak onun için ağlarım,

Fakat ne çare kıvılcımlar ipliğe dizilmez ki...

Annemden başka bir kadın tenine dokunamyan dudaklarımla o gerdanlığın yerini doldurabilirim.

Ne yazık ki dalgalanan bir denizin kendi kabından harice taşmamasını temin etmek kimsenin elinde değil.

O vakit bir seli gerdanlık deye sevgiliye sunamam..

Buldum! ... Buldum!..

Sevgiliye kalbimi parçalayarak gerdanlık yapacağım.

Zira o şimdiye kadar kimsenin olmadı. Kimse de onu benim kadar sevemez.

Ah! .. Ne eyi buldum. Artık onun nermin ellerinde okşandıkça, sadef göksünde yuvarlandıkça kâtbim sermesti içinde sükûnet bulacak.

Ah... Hayır; Hayır, o vakit ta sevgilimin sevgisini ihata edemiyeceğim. Çünkü, onun sevgisi hudutsuzdur. Kalb ise ancak parçalanmadan hudutsuz şeyleri kavrayabilir. Önün için bundan da vaz geçtim azizdost...

Bir tek çarem kaldı o da olmazsa halım haraptır...

Bugün ayın ondördü, ki her ayırt ondördünde henüz ay doğmadan Peri kızları üçer, beşer gelir, İncili pınarda yıykanırlarmış. Ay doğar doğmaz tüllerini kapar kaçarlarmış; burada geç kalanlar bir insan oğluna rastlarsa korkularından ürpererek gerdanlıkları dağılır pınara dökülürmüş…

Ah işte ben bu serpilen incileri toplayacağım Çünkü onları şimdiye kadar kimse yakalayamamış.

Eyvah! Aziz dost! Geç mi kaldım, ne oldu bilemem… İncileri ancak gözlerimi açınca pınarda görebildim. Ve heyecanla suları kucakladım. Ne yazık ki su gibi onları parmaklarımın arasında kayarak kayboldular…

Şimdi sevgiliye ellerim boş ne yüzle gideceğim.

Sabahleyin döndüğüm zaman sevgili henüz uyanmamıştı. Doldurmak istediğim gerdanı eskisinden daha açık görünüyordu.

Gözlerini açınca ağlayarak ve İncili pınardan doldurduğum şişeyi göstererek, bütün İstırabımı anlattım.

O, bir açık kalan göksüne, bir de dudaklarıma baktı ve utanarak; incilerin kıymeti dizilişinde değildir, onları bütün vücuduna serpebilirsin, elindeki şişe ise bütün kaygularımı giderecek kadar ikıymetlidir.

Zira o erimiş bir külçe incidir. Ondar bir tas vermekle içme dincilerin en kıymetlisini serpmiş olacaksın, dedi.

Saki HAKSEVER