Hasırcıoğlunun eserlerini toplayıp etüd ettiğimi bilen İstanbul muallimlerinden arkadaşım Hikmet Turhan Dağlıoğlundan geçenlerde bir mektup almıştım.

Üniversite kütüphanesinde türkçe yazma eserler kısmında 865 numarada da bir Hasırcıoğlu divanı bulunduğunu haber veriyordu. Bu mektubu Hasırcıoğlu hakkındaki mücmel yazılarımı Halkevi dergisine

tamamile gönderdikten ve bu yazılardan bir kısmı neşrolunduktan sonra aldığım. için arkadaşımın bahsettiği bu nüshaya o yazılarda işaret edememiştim. Bugün o noksanı telâfi edeceğim:

Temmuz 1939 ortasındaki Issanbulu ziyaretimde bilhassa bu nüshayı görmok arzu ettim. Üniversite kütüphanesine giderek 865 numaralı yazma nüshayı istedim. Bana bu numarayı taşıyan fakat başka mevzuda olan yazma bir eser getirdiler. Bunun üzerine numarada

bir yanlışlık olacağını düşündüm. Fihristi tetkik edeyim, dedim. Bu sefer bir kutu içinde fişleri getirdiler.: Fişler, beş altı sınıfa ayrılmıştı: Arabî ve Farisiden mütercem eserler, mensur edebî eserler, manzum edebî eserler Daha ileri gitmiye haçet_ kalmadan, bu üçüncü sınıfın fişlerini çevirmeye, başladım: Eski harflere göre. Alfabe sırasile dizilmiş olan müellif isimlerine. ba- ktyordum. Evvelâ (Ağa) ismini' aradım Bir şey bulamadım. Fişleri çevirmeğe devam ettim: (Hafız) mahlasını bulmıya çalıştım; yine yoktu. Şimdi kuyyetli ümidim (Hasırcı zade) isminde? idi. fişleri çeviriyordum. Fakat ondan da elim boş çıktı. Son-bir ümid olarak (Mehmet ağa) ismini bulmak istedim: (Muhubbî) geldi; daha ileride olacak, dedim; (Mahtımî) geldi. Bundan da sonradır; dedim (Me- -zatî Süleyman) geldi. (Mehmet) isminin sırası geçtiği için artık aradığımı bulmaktan ümidimi keserek gönülsüz bir iki fiş daha çeviriyordum. Yine (Mezatî Süleyman) ismi geldi va sonra (Muharrerat ve eş’ar mecmuası) çıktı. Bu son fiş (Mehmet) isminden evvel olacağından beni tekrar ümide düşürdü. Bir fiş daha çevirince şunu gördüm

491 Mehmet Ağa Hasırcı zade

Divani Mehmet Ağa

Hemen numarayı vererek nüshayi getirttim. Cildinin yüzünde küçük bir etiket içinde filhakika 865 numarası yazılı idi. Fakat mecmuanın arkasına yapıştırılmış olan etiket 491 numarasını ihtiva ediyordu. Üniversite kütüphanesinin numarası da bu imiş, Nüshanın kapağını açtım; İç sahifesinde şöyle yazılı îdi:Divani Mehmet 'Ağa Hasırcı zade Lâkin (divan) kelimesi ile (Mehmet) kelimesi arasına çıkıntı ile bir de (Hafız) ilâve edilmiş olduğundan yazı Divani Hafız Mehmet Ağa Hasırcı zade Şeklini almıştı; Bunun altında bır 865 numarası, onunda altında not almamışım; fakat hatırımda kaldığına göre (Edebiyat kütüphanesi) mührü, kırmızı dafnğâ yazısı ile (tedkik edilmiştir) ibaresi ve .1931 tarihi basılı idi. Mecmua 213 sahifedir ve elIe, yazısı rik’adir, Yalnız sonlarına doğru 3 sahifelik talik yazı vardır. Gözden geçirilince anlaşılıyor ki bu nüsha okunmuş, bazı yanlış kelimeler çizilerek üzerlerine doğru lan yazılmak suretile tashihten geçmiştir ve evvelki bir tasnifte kitabin numarası 865 iken son tasnifte 491 olmuştur. 201 inci sahifeye kadar aynı yazı ile yazılmıştır. Ondan sonrası iki veya üç muhtelif el yazısıdır. Hasırcıoğlu’nun bundan evvel gösterdiğimiz mehazlerdeki eserle rini dikkatle gözden geçirmiş olduğum için bu mecmuada onlarda gördüklerimden başka yazılar bulunup bulunmadığını anlamak üzere sahifeleri birer birer çevirerek muhteviyatını tetkik ettim: Hemen hepsi

diğer nüshalarda bulunan yazılardı; Fazla olarak ehemmiyetsiz bir kaç

parça vardı, ve bunlar yeni bir tetkik ve hüküm, mevzuu olacak mahiyette değildi. Binaenaleyh bu nüshayı gördükten sonra da evvelce yazdıklarımıza ilâve veya onları tadil edecek bir sözümüz yoktur. Yalnız şunu kaydedelim ki evvelce elimize geçmiş olan üç nüshanın ikisi daha mufassil olmakla beraber bunun da kopya ettirilmesi lazımdır. Çünkü diğer nüshalerde bulunmıyan bir kaç parçayı bundan alacağımız gibi o nüshalarda bizi tereddüde düşürebilecek olan bazı noktaların karşılaştırma yolile izale edilmesinde bu nüshanın de yardıma olacağı şüphesizdir.

Not: 211 inci sahifede şöyle bir başlık var:

(Kerimem için bu mersiyeler Antakyadan, Antepten, Kilisten gönderilmiştir.) Bunun altında dördü başka şairler, birisi de Hasıscıoğlu tarafından yazılmış beş mersiye bulunuyor.

Bu başlıktaki “kerimem” sözünden mecmuayı yazan zatın istidlal edilmesi kabil gibi görünüyor. Fakat biraz tetkikat yapılınca başka bir neticeye varılıyor.

Ölen kız on beş yaşında Feridedir. Babası da Şakir efendidir. Notlarımda sarahat bulamadım amma, bu zatın İzrapzade (Barlas) olduğu da hatırımda kalmış. Halbuki 190 ve 191 inci sahifelerde İzrap zade Şakir efendinin 1298 de rübei bala ihrazına ve 1300 de de vefatına birer tarih var.

191 inci sahifede Şakir efendinin vefat tarihi varken 211 inci sahifeye Şakir efendi el yazısı ile bir şey yazmış olamaz. Binaenaleyh bu mecmua Şakir efendinin vefaatından sonra yazılmıştır. 211 inci sahifeden başlayan mersiyeler ise serlevhaşı da aynen alınmak üzere Şakir efendinin bir mecmuasından iktibas edilmiş olmak lazım gelir. Eğer 211 inci sabifedeki Şakir efendinin Izrap zade olduğunda yanılıyorsam ([1]) bu mersiyeleri, kerimesi ölmüş olan akir efendinin el yazısı olarak kabul edebiliriz. Fakat bu takdirde dahi bütün mecmuayı bu zatın yazmamış olduğunu Kabul edemeyiz. Zira 205 inci sahifeden evvelki yazılar ile sonraki yazılar birbirinin aynı değildir.

Ömer Asım AKSOY


[1] Bu ciheti mersiyeleri tekrar okumakla, halletmek mümkündür. Fa-y kat şimdi nüsha elimizde değildir. Izrap, zade Şakir efendi, Ali Cenani merhumun kayın babası ve Izrap zade Kadri (Barlas) ile merhum Hamdı beyin ağabeyisidir.