Gaziantep türkülerinden sanacağımız örneklerle bu Güneydoğu ilinin civar vilayetler içerisindeki karakteristik folklor özelliklerinin ne gibi hususiyetler taşıdığını sebepleri ile incelemeye çalışacağız.

Yazımızın başında hemen belirtelim ki Gaziantep halk türküleri hakkında bu yazıyı hazırlamamızda en etken on yılı aşkın bir zamandan beri folklor musikimizle alakalanmamız olmuştur. Bağlama diye isimlendirilen milli musiki aletimizle ilgilenmemiz eklenince Gaziantepli olarak Gaziantep türkülerini daha yakından tanımamız kadar ne olabilir diyebiliriz.

Gaziantep halk türkülerinden vereceğimiz örnek parçaları yazarken kimden derlediğimizi belirtmemiz elbetteki bizden istenecekti. Belkide vak’a ve olay ne ise ilgili türkü ile bunlarında yazılması sebebleri ile arzu edilecekti; işte bunların cevaplarınıda imkan nisbetinde ortaya koymaya gayret ettik.

Yazacağımız türkü ve uzun havalar Ankara, İstanbul radyoları ve devlet konservatuvarı folklor arşivinde bulunmayan parçalardır.

Gaziantep ve çevresinin Güneydoğu Anadolu'da oldukça yaşlı bir yeryüzü şekline sahip oluşu Gaziantep folklor musikisinde çok tesiri görülen bir sebebtir. Türkiye'nin hiçbir yerinde Gaziantep kadar uzun hava tabir edilen ezgilere sahip bir mahal daha yoktur. Adeta bir dağdan bir dağa seslenen insanın sesini veya halay seken insanların ayak hareketlerindeki ritimi hatırlatır Gaziantep uzun havaları, İskan türküsü tabir edilen ezgiler ve ağıt uzunhavalar hep bu nevidendir.

Uzun havaların yanı sıra türkü ve koşmalarda önemlidir. Gaziantep'te umumiyetle Anadolu halk türküleri ameli türküleri kadar parlak ve zengin değildir. Özellikle bu durum Gaziantep ’te yakılan türküler içinde söz konusu olmakla beraber bazı istisnalarda yok değildir.

Şimdi bunların örneklerini gözden geçirelim:

Derleme türkü I:

1959 yılında Gaziantep Ticaret Lisesi salonunda Şehreküstülü Mehmet Aziz SEVÜK’ten derlediğimiz HAŞIL türküsünü adı geçen şahıs onbeş seneden beri bildiğini ifade etmiştir. Gaziantep’e elektriğin ilk geldiği senelerde kilimci kalfaları tarafından söylenen aşağıda yazacağımız türkünün menşei ve hikayesi hakkında fazla bilgi edinemediksede Şehreküstü, Kozluca, Yazıcık gibi semtlerde hemen hemen bilmeyen yok gibidir. Türküyü derlediğimiz şahıs nereden öğrendiği hakkında kat’i bir ifade de bulunamadı ise de kuvvetle muhtemeldir ki, Gaziantep erkek kınalarında ve cehizlerinde veya kilimci kalfalarının kilim işlerken söylemeleri ile öğrenmiştir.

Alatirik söndü kalkın haşıla

Haşılıda getirin çökün başına

Çifte kurşun değsin nezzik taşına

Gözlerin kör ola ölesin usta.

Böyle zulum mu olur teze halfiye

Ustamızın giydiği samanı sarı

Usta seni soksun alkızıl arı

Usta paran yoksa etme bu kârı

Gözlerin kör ola ölesin usta

Böyle zulum mu olur teze halfiye

Haşıl parasından bulgur kaynattık

Mangal maşasından saçımızı kıvrattık

Ustamızın düğününde kızlar oynattık

Gözlerin kör ola ölesin usta

Böyle zulum mu olur teze halfiye

Bir direzin çektim iki sedirlik

İçinde kırıldı zavallı mekik

Yenisi almağa yoktur metelik

Gözlerin kör ola ölesin usta

Mahalli ağızla söylenilen kelimelenin karşılığı:

Alatirik: Elektrik

Haşıl: Çiy ipliğin un ve su karışımı bir suya batırılması ile olur

Halfe: Kalfa

Teze: Yeni

Direzin: Kilim ipliğinin sarıldığı kavuk şeklinde büyük Makara

Derleme türkü II:

Gaziantep’in Şehreküstü semti Ağa Camii arkasında Kilimci Mahmut EBCEM’den on bir yıl önce öğrenen Hanefi KOLLUŞTAN’tan derlediğimiz Anteb'in çardakları diye başlayan türkünün hikayesini bilmiyoruz. Türküyü yazdıran Hanefi Kolluş Gaziantep kına gecelerinde, cehiz ve düğün eğlencelerinde hanendelik yapmış, dünün heyecan ve hadiseleri ile yakından ilgilenmiş bu sebebten Gaziantep türküleri hakkından vakıf kişilerden biridir. Şimdi motorla tezgah işi ile meşgul olup evvelce kilim tezgahlarında çalışırdı. Kendisi bir çalgı çalamazsada çok güzel okur. Bu koşuda yetişme tarzı yukarıda bahsettiğimiz gibi hayat yaşantısının neticesidir.

Antebin çardakları

nay nay nay nay nay nay

Su dolu bardakları

şinanay yavrum şinanay

Ne hoş yazı yazıyor

nay nay nay nay nay nay

Şu kızın parmakları

şinanay yavrum şinanay

Ağaçlar çatal matal

nay nay nay nay nay nay

Cemo altında yatar

şinanay yavrum şinanay

Hasa gömlek içinde

nay nay nay nay nay nay

Çalkalar göbek atar

şinanay yavrum şinanay

Elinde çorap bağı

nay nay nay nay nay nay

Çözülsün ukçur bağı

şinanay yavrum şinanay

Muhabbetten ne çıkar

nay nay nay nay nay nay

şinanay yavrum şinanay

Çarşıda leymun tuzu

nay nay nay nay nay nay

Şıngır mıngırın kızı

şinanay yavrum şinanay

Alma dedim dul avrat

nay nay nay nay nay nay

Ne tadı var ne tuzu

şinanay yavrum şinanay

Gaziantepli şair Hasırcızade Mehmet Ağa bir gün Adana Kaymakamına misafir olmuş. Çalıp söylerlermiş. Saz çalan her kimse “İsfahandır bizim aslı ilimiz - Ördek uçtu viran kaldı gölümüz” mısraları ile başlayan Gaziantep havasını söylerken Hasırcızade efkarlanmış. Kaymakamda:

- Bre Mehmet Ağa sizin Gaziantepliler her kelimeyi iki defa söylerler, diye takılmak istemiş.

Hasırcızade gibi hazır cevap bir insan hiç bunun altında kalır mı?

- Onu köylü möylü söyler demiş.

Yukarıda yazdığımız türküde geçen şıngır mıngır, çatal matal gibi kelimelerde böyledir. Türkü içerisinde hece sayısını tutturmak, için kullanılmıştır?

Derleme türkü III:

Gaziantep’te çok güzel bir taze bir civan varmış bir zamanlar. Her yer de bundan bahsolunur güzelliği babayiğitliği dillerde söylenirmiş. Bu meşhul şahıs her kimse aniden ölünce bizce bilinmeyen bir halk şairi onun üzerine bir ağıt yakmış. Parçayı Gaziantep’te herkes tarafından tanınan Şakir Baba’dan Mehmet Aziz SEVÜK derlemiştir. Bir kısım yerlerinide Hanefi KOLLUŞ’tan tesbit ettiksede her iki şahsın yazdırdıkları arasında farklar olduğundan hepsini yazıyoruz. Hanefi KOLLUŞ türküyü kebabcı KARADAYI namı ile maruf yaşlı bir ihtiyardan tesbit etmiştir. Gerek Şakir Baba olsun ve gerekse Kebabcı KARADAYI, bunlar türküyü ne zamandan beri bildiklerini hatırlıyamadılar, birazda onlar için imkânsızdı ya şadıkları hayat gidişinden dolayı...

Mehmet Aziz SEVÜK’ten yazdığımız kısımlar:

Varın varın bakın sari yıldız doğdu mu

Doğup doğup eski yere geldi mi

Bir gelin ölmüş bütün Antep duydu mu

Aman Allah nedir bunun çaresi

Yaralandı eski hançer yarası

Varın varın bakın sandığında nesi var

El değmedik elbisesinin hası var

Bir civan ölmüş şu Antep'in yası var

Kebabcı KARADAYI’dan Hanefi KOLLUŞ’un tesbit ettiği şöyledir:

Varın bakın sarı yıldız doğdu mu

Bir gelin ölmüş mezarına kondu mu

Lale sümbül menekşesi soldu mu

Menekşesi laleleri soldu mu

Varın bakın sandığında nesi var

Göz görmedik elbiselik hası var

Bir civan ölmüş memleketin yası var

Menekşesi laleleri soldu mu

Anadolu'nun bir çok yerlerinde sarı yıldızla ilgili hikayeler anlatılır. Böyle felaket anlarında rivayet edilir ki sarı yıldız gözükürmüş. Belki yukarıdaki türkü yakıldığında hiç değilse türküyü yakan tarafından sarı yıldız Gaziantep'te de gözükmüştür.

Derleme türkü IV:

On altı, on yedi yıldan beri bildiğini söyleyen Halil ÇALIŞKAN’dan Hanefi KOLLUŞ’un tesbit ettiği Gaziantep’in meşhur simalarından Koska MUSTAFA ya alt pek güzel bir türkü. Koska Mustafa Gaziantep'te bir çok türkünün üzerine yakılmasına ilham olacak darbeder bir bayat ve kalender dünya görüşüne sahip bir kimsedir. Şimdi Almanya’da olduğu söyleniyor.

Aya bakar pencerenin kanadı

Kim ısırdı al yanaklar kanadı

Böyle mi idi şu feleğin muradı

En gel anam en gel seveyim seni

Saat beşten sonra beklerim seni

Ben çekerim bu dert benim kime ne

O yar vurdu oku benim sineme

Haber verin benim garip nineme

En gel anam en gel seveyim seni

Saat beşten sonra beklerim seni

Derleme türkü V:

Gaziantep’te bir zamanlar güzelliği ile dillerde dolandığı kadar gönüllerde de gezen Fatma adındaki güzel için yakılan türküyü Aliye Yükselbilgili’den yazdık. Türküyü yirmi beş, yirmi altı seneden beri bildiğini fakat kimden öğrendiği hakkındaki sulalimize genel mahiyette verdiği cevapta o zamanlar düğün eğlencelerinde söylenmesi pek revaçta idi şeklinde olmuştur.

Fatmalar iki iki

Giyinmiş samur kürkü

Fatma benim olursa

Neyleyim malı mülkü

Aman Fatma can Fatma

A’rakıya su katma

Su katarsan ben içmem

Ben Fatma’dan vazgeçmem

Aman Fatma neler olacak

Keskin bıçak kan olacak

(İpek köynek kan olacak,

---------------------------------

Aman Fatma can Fatma

A’rakıya su katma

Su katarsan ben içmem

Ben Fatma'dan vazgeçmem

Külekte su bulanır

Fatma damda dolanır

Fatmanın memeleri

El değmeden uyanır

Aman Fatma can Fatma

A’rakıya su katma

Su katarsan ben içmem

Ben Fatma'dan vazgeçmem

Aman Fatma eleniyor

Havardalar eğleniyor

---------------------------------

---------------------------------

Aman Fatma can Fatma

A’rakıya su katma

Su katarsan ben içmem

Ben Fatma'dan vazgeçmem

Köynek: Gömlek

Külek: Kova

A’rakı: Rakı

Derleme türkü VI:

Gaziantep’te kilim işliyenlere iplik hazırlıyanlara ve kilim işliyenlere culba denilir. Şimdi nerede ise tarihe karışacak bu meslek mensupları için kimin yaktığını bilmediğimiz türküyü otuz-kırk senedir bildiğini söyleyen Aliye Yüksekbilgili ve Çulha Mehmet’in karısı Firdevs bacıdan derledik.

Culha çukurda mısın

Kaygıda fikirde misin

Eller seyrana çıktı

Daha sen çukurda mısın

Beh kele cülha

İşin gücün rastgele

Acından karnı dalar

Bir parmak balı yalar

---------------------------------

Beh kele cülha

İşin gücün rastgele

Derleme türkü (UZUN HAVA) VII

Oğuzeli Kazasının Hameyli köyünden Miktad ERKAN’ın baban Ali ERKAN’dan yazdığı bir uzun hava. Uzun havayı kaç seneden beri bildiğini babasından öğrenememiştir Miktad Erkan.

Küçük taştan yaptırayım odanı

Sen küçüksün ben alayım kadanı

Günde gel süpür odamı

Te desinler buda bunu severmiş

Bahar gelirde bülbül güle konaklar

Halebe kalsın yaptırdığım konaklar

Şeker şerbetine dönmüş kiraz dudaklar

Te desinler buda bunu severmiş

Sarı saçlarında kollarıma bağ olsun

O şirin sözlerinde gözlerime dert olsun

Sen gidersen küçük bacın sağ olsun

Te desinler buda bunu severmiş

Derleme türkü VIII:

Alleben'de Çil Sakıbın kahvesinde değirmen boğazı sakinlerinden Koska MUSTAFA’nın söylemiş olduğu türkülerden birini daha aşağıya yazıyoruz. Bu parçayı Hanefi KOLLUŞ ve Mehmet Aziz SEVÜK’ten derlemiş bulunuyoruz. Türküden de anlaşılacağı gibi ispirto müptelası mentecilerin hayal alemlerinin geniş olduğu eşraf saatlerinde yaktıkları bir parçadır.

Patlıcandan kadeh oyar

Pirpirimden karnı doyar

İspirtoya bol su koyar

Biz Alleben'in berduşuyuz

Suburcu'nun sarhoşuyuz

Değirmen boğazı yurdumuz

Kimseye yoktur borcumuz

Koska Mustafa kolcumuz

Biz Alleben'in demkeşiyiz

Suburcu'nun sarhoşuyuz

İspirtoya bol su kattık

Çalı diplerinde yattık

Malı mülkü toptan sattık

Biz Alleben'in berduşuyuz

Kavaklığın sarhoşuyuz

Kavaklık suyun kurusun

Üstünü duman bürüsün

Ağaçların kökten çürüsün

Biz Alleben'in berduşuyuz

Kavaklığın demkeşiyiz

Derleme türkü IX:

Yine Hanefi KOLLUŞ’tan derlediğimiz bir türkü. Gelinlere parmak ısırtan Deli Emine’nin türküsü.

Bağa gider üzümleri getirir

Salkımını anbarlara indirir

Tenesini gelinlere yedirir

Gözlerin kör ola Deli Emine

Eski gelin kötü idi yenisine ne

Hayada oturmuş darı kavurur

Haline bakmadan burun kıvırır

Gelinlere ken edip oğlan doğurur

Gözlerin kör ola Deli Emine

Eski gelin kötü idi yenisine ne

Tarhanayı getirir livana asar

Gelen gelin ondan ümidi keser

Salını salını hayatta gezer

Gözlerin kör ola Deli Emine

Eski gelin kötü idi yenisine ne

Tene: Tane

Hayat: Avlu

Livan: Hol

Gaziantep’ten dokuz parça ezgi yazdık. Bunlarla tabiidir ki Gazianteb'in folklor musikisi hakkında tam bir neticeye varılamazsa da; hiçbir folklor arşivinde bulunmayan bu türkü ve uzun havalarla şu neticeye varıyoruz:

Yabancı etkiler Gaziantep halk musikisinde tutunamamış günlük olay ve konular, tipik yaşayışlara sahip kişilerin bayat akışı, muhitte güzellikleri ile ün salmış genç kız ve kadınların yaşayışları ve çeşitli olaylar işlenmiştir.

Erol GÜNEYLİGİL