Gaziantep’te Gazianteplilerin yakından tanıdığı ve yakın zamana kadar yaşayan bir Hikmet Baba vardı.

Hikmet Baba, daha ziyade saçının sakalının birbirine karışması, elbisesinin ve vücudunun kirliliği, tırnaklarının uzunluğu, özellikle Cin’lerle olan ilişkileri yönünden meşhurdu. Onun bir defa olsun hamama gittiğini, banyo yaptığını gören olmamış; fakat marul yaprağını beş yüzlük lira yaptığına çok kimse şahit olmuştu.

Pis pis kokar, süfli süfli dolaşırdı Hikmet Baba..

Bazen bakardınız, cebinde deste deste beş yüzlükler, binlikler var. Bazen da bakardınız, bir kuruş parası yok. Nereden alır, nereye verirdi? Buna kimse akıl erdiremezdi. Yalnız, Cin’leri çağırdığını, yitik eşya için bakıma baktığını, bir bardak suda yitikleri gösterdiğini, canı isterse, hırsızları tesbit edip, haber verdiğini herkes bilirdi. Cinler’den arzu ettiği zaman dilediği kadar para aldığı ve bir tomar beyaz kâğıdı, bir tomar kâğıt para haline getirdiği, canı isteyinceye kadar da bu gibi sihirleri devam ettirdiği şahitli isbatlı idi.

SİZE O ÇOKTUR BİLE

Merhum Ömer Hoca vefat etmiş, Arıl köyü imamsız kalmıştı. Halk, köye bir imam bulmak için çırpınıp duruyordu. İmamlık yapabilecek adam “yok” denecek kadar azdı. Medreseler, artık eskisi gibi bilgin yetiştirmiyorlardı. Bütün medreselerde asker kaçakları “molla”’lık yapıyorlardı. Eğer bir imam bulunmazsa, Arıl imamsız kalacak, kimse camide namaz kılamayacak, vaaz nasihat dinleyemeyecek hattâ cenazeleri defnedecek kimse olmayacaktı. Koca bir köy imamsız olmazdı. Ne yapıp yapıp, mutlaka bir imam bulmak şarttı. Halk “Suluğundibi” denen köy meydanına toplanmış bunu konuşuyor, ağalar bu derde bir çare arıyorlardı.

İşte tam o sırada Hikmet Baba çıkageldi. Müsbet ilimlerle olduğu kadar, dini ilimlerle de mücehhez bulunan ve o zamanlar otuz yaşlarında olan merhum Hüseyin Nâil’in koluna girmişti. Onunla Hikmet Baba’yı kol kola gören köylüler, imam meselesinin hâllolduğunu, Hikmet Baba’nın bu iş için Hüseyin Nâil’i seçerek, ikna ettiğini sanmışlardı.

Hikmet Baba köylülere hitaben sordu:

“- Ben size bir imam buldum. Benim tayin edeceğim imamın arkasında namaz kılmayı kabûl edecek misiniz?”

Köyün ileri gelenlerinden birkaçı cevap verdi:

“- Belli belli. Hikmet Baba, sen ne dedin de yapmadık..”

O zaman Hikmet Baba şöyle dedi:

“- O halde ben, size Ahmo’nun Karaoğlu’nu imam tayin ettim.

Köylüler şaşırmışlardı. Hüseyin Nâil’i beklerken, karşılarına hiç ummadıkları birini çıkarmıştı Hikmet Baba.

Sordular:

“- Hikmet Baba, Karaoğlan’dan imam olur mu? Sen bize bunu nasıl yakıştırıyorsun? O imamlık yapabilir mi?”

Hikmet Baba, gayet sakin ve mütebessim cevap verdi:

“- Ahmo’nun Kara oğlu, imam olarak sizlere çok bile. Ömer Hoca gibi âlimi nerede bulacaksınız bir daha.”

Çünkü: O zamanın Arıl halkı, müçtehid ve aydın bir din bilgini olan, hatta “Antep Savunması”na halkın iştirakinde büyük rol oynayan Ömer Hoca’nın nasihatlarını gereği kadar yerine getirmemişlerdi. Çünkü: Ömer Hoca, Arıl’lılardan memnun olarak ölmemişti.

İşte Hikmet Baba, bu mantık seviyesine çıkacak kadar da medrese tahsili görmüş aydın bir insandı. Ama, onun için “Cin’lerin tuzağına düşmüştür bir kere, kolay kolay kurtulamaz.” derlerdi.

BANA BİR METELİK VER

Nasıl olduysa oldu ve bir gün Hikmet Baba temizlenmek için, şimdi Gaziantep’te Eski Hamam adıyla anılan Külhan Hamamı’na gitti. Ne var ki, hamamcı çok cimri bir adamdı, bir metelik almadan kimseyi dışarı bırakmıyor, meteliği olmayanları ise rezil rüsva ediyordu. Hikmet Baba’nın da bir metelik bile parası yoktu.

Her hâlde o zamanlar Cin’lerle arası pek iyi değildi ki, yıkanıp, elbisesini giyinirken ellerini açtı ve Tanrı’ya yalvardı:

“- Allah’ım, bana ya şu anda bir metelik ver, şu hamamcının dilinden kurtulayım, yahut da şu hamamı yık, buradan kaçayım.”

Tanrı, Hikmet Baba’nın ikinci dileğini kabul etmiş olmalı ki, o anda Külhan Hamamı gürül gürül yıkılmaya, çökmeye başladı ve Hikmet Baba, fırsatı ganimet bilerek, diğer müşterilerle soluğu dışarıda aldı. Hamamcının elinden ve dilinden kurtulmuştu.

ALLAH’IN ELİ DARDA

Hikmet Baba, Külhan Hamamı’ndan biraz ileride olan Boyacı Camii’nin avlusundan geçerken baktı ki, bir sofi elini duaya kaldırmış, Tanrı’dan bir şeyler istiyor ve şöyle diyor:

“- Ey ulu Allah’ım, ben oğlumu evlendireceğim, kızımı gelin edeceğim. Bana bin altın ihsan buyur ki, bu dertlerden kurtulayım.”

Bunları duyan Hikmet Baba, dua eden adamın kulağına eğildi ve sesinin gücü nisbetinde bağırdı:

“- Boşuna dil döküpde Allah’ı rahatsız etme. Bugünlerde Allah’ın eli dar. Daha biraz evvel, bir metelik için koca bir hamamı yıktı. Eğer parası olsaydı, bana bir metelik verir, hamamı yıkmazdı.”

Gaziantep’de bugün Eski Hamam’ın bitişiğinden yıkık bir hamam bulunarak restore edilmiş ve çalıştırılmaktadır. Restore edilen hamamın, o olayda yıkılan hamam olduğu rivayet edilmektedir.

Fehmi ANLAROĞLU