Miladi 1361 ila 1452 tarihleri arasında yaşıyan, şark ilim dünyasında alIâme Aynî diye anılan Bedrettin Mahmut, bundan altıyüz evvel yaşamış profesörlük, elçilik ve bakanlık etmiş, yirmiye yakın eser yazmış bir Gazianteplidir.

Hicri 762 yılında Gaziantep’in Tabakhane semtinde doğan Bedrettin Mahmut, çocukluğu ve ilk gençlik çağında Gaziantep’te zamanının şöhretli hocalarından kuvvetli bir şark kültürü almıştır. Mısıra giden Bedrettin Mahmut, süratle yükselmiş, Memluk devletini Bizans’ta temsil etmiş, elçi olmuş Mısırın Maliye ve Evkaf bakanlıklarında bulunmuş, Kahire kadısı olmuştur. Zamanında Gaziantep, en ünlü ticaret ve kültür şehirlerinden biri idi. Kahirede adını taşıyan bir medrese kurdu. Hayatının olgunluk ve yaşlılık çağında arka arkaya eserler verdi: Bu eserler içinde en ünlüsü ve kendisine dünya çapında bir şöhret kazandıran (Ikdül-Ceman- Fi Tarihül Ehli zaman) adlı 14 ciltlik büyük tarihidir. Arapça yazılmış olan 1446 yılına kadar cereyan eden olayları büyük bir vukufla anlatan bu büyük eser, Üçüncü Sultan Ahmet zamanında ilmi bir kurul tarafından türkçeye çevrilmiştir. Yaşadığı devrin askeri, siyasi ve sosyal olayları ve müesseseleri, Gaziantep tarihi hakkında geniş bir bilgi veren 24 ciltlik eser, birçok tarihçilerin başvurduğu kaynak eserlerden biridir.

HASIRCIOĞLU HAFIZ MEHMET AĞA

1803 ila 1886 yılları arasında Gaziantep’te yaşıyan, zamanının en şöhretli bir kişisi idi. Ünlü o kadar genişti ki şehirlisi, köylüsü, aydını, cahili, bütün çevrede onu bilmiyen tanımıyan sevip saymıyan yoktu. Büyük meselelerin çözümü için ona başvurulurdu, ondan medet umulurdu Keskin zekası ve geniş bilgisi ile her müşkülün altından kalkardı. Hazır cevaptı. Birçok fıkraları dilden dile dolaşır Mesela: Bir Hıristiyan Müslüman olduğu için şehrin ileri gelenleri toplanarak aralarına yeni katılan bu din kardeşi için biraz dünyalık sağlamlık isterler. Hazır bulunanların her biri haline göre bir şeyler verir. Sıra Ağaya gelir, şiirleriyle meşhur Ağa cebinden iki gazi altını çıkarır ve şu beyti söyler: (Müslüman oldu bir kâfir, şehit oldu iki gâzi...) Başka bir misal: Bir tarihte Gaziantep’e arap bir kadı tayin edilir. Kadı, Türkçe bilmez ve üstelik halka zulmeder. Halk Ağaya başvurur. Ağa bir dilekçe hazırlar, dilekçede der ki: (Allah bile her millete kendi diliyle kitap gönderdi. Bir Türk memleketinde Arap kadının işi ne?) Kadının değiştirilmesine karar alır.

Hulûsi Yetkin