GİRİŞ

Gaziantep’te eğer tetkik olunursa üç nevi şair simasına tesadüf olunur.

1) Bu muhitte doğmamış, fakat aşiretinin bir kısmı buralarda meskûn bulunmuş (Yerleşmiş) olması dolayısıyla bu havaliyi gezmiş yahut şiirleriyle benimsenmiş, seyyah halk ve saz şairleri.

2) Bu havalide doğmuş, büyümüş, muhitinin hadiselerini terennüm etmiş ve samimi alakalar uyandırmış yerli halk şairleri.

3) Medrese ve tekkelerin tesiri altında kalarak yalnız aruz vezni ile şiirler yazmış, klasik şairler. Bu üçüncü̈ kısım şairler bahsimizin tamamıyla dışındadır.

Birinci kısımdan muhitimizde hala eserleriyle yaşayan yedi ve doğrudan doğruya asıl mevzumuz olan (Gaziantep Halk Şairleri)’nden 23 ki hepsi 30 şairden elde ettiğimiz parçaları neşre çalışacağız:

Gaziantep’le alakadar olan yedi şair şunlardır: Karacaoğlan, Dadaloğlu, Kılıçoğlu, Ali Paşa, Ercişli Emrah, Sefil Molla, Mail Bey.

Ali Rıza (Yalman)

1- KARACAOĞLAN

Karacaoğlan Cenubi Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi burada da kıymetli eserler yaşatmağa muvaffak olmuştur. Buraya şimdiye kadar neşredildiğini görmediğim birkaç parçasını alıyorum.

Öğüt verdim yâre öğüdüm tutmaz

Boyunun hayali gözümden gitmez

Ben yiğidi demir zencir zapt etmen

Yârin zülüfünden özge bağmı olur.

Meyvası olmaz servi ile söğüdün

Elleri göğsünde gerek yiğidin

Mağrur insan acep yiğit mi olur?

Aşalım da karşı dağlar aşalım

Karlı dağlar koç yiğide yol mu olur?

Dikiş tutmaz yaralarım sökülür

Aşk yarası çeken yiğit sağ mı olur?

Karacaoğlan der ki kalktım konmadan

Hiç korkmadım zina ile haramdan

Bir yiğit de ayrı düşse Sunadan

Böyle derde düşen insan sağ mı olur?

8/7/1929 Kılavuz köyünde Velo Aşa’dan dinlenmiştir.

Bir çiçek açılmış Bilâl düzünde [1]

Susam’mıdır Sümbülmüdür gül müdür?

Tel tel olup al yanağa dökülmüş

Zülüf müdür perçem midir tel midir?

Beyaz ele kızıl kına yakarlar

Ela göze kara sürme çekerler

Bir yiğidin sevdiğine bakarlar

Adet midir erkân mıdır yol mudur?

Elimden aldırdım saçlı lalayı [2]

Verseler istemem cennet âlâyı

Dolanıp gezerim çölü sahrayı

Fırkatmıdır sevda mıdır hal midi?

Karacaoğlan derki ataş içimde

Bir nazarım kaldı sümbül saçında

Göz süzülmüş bir kadehin içinde

Şekermidir şerbet midir balımdır?

7.8.1930 Cingifeli Molla Mehmet’ten dinlenmiştir.

Sahardan uğradım ben bir güzele

Açılmış bahçesi gülü har değil

Baktım gördüm yadlar ile konuşur

Terkeyledim eğlenecek yar değil

Yükseğinde belli belli yurdum var

Yüreğimde türlü türlü derdim var

Elvan civan al balası bendi var

Çok salınma karşındaki toy değil.

Yükseğinde benli benli yurtları

Engininde avın avlar kurtları

Sevemiydim senin gibi sertleri

Ya neyleyim akıl başta yar değil

Karacaoğlan der usandım elinden

Fani dünya başa olur bir zindan

Ben seni severim gayetle candan

Sen beni sevmezsen söyle har değil

7.8.1930 Cingifeli Malla Mehmet’ten dinlenmiştir.

Kulak verdim dört köşeyi dinledim

Benim için gaybet eden çok imiş

Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden

Az yaşamak devran sürmek yeğ imiş.

Kadir mevlam böyle çalmış kalemi

Yarımla demedim dünya kelamı

Destedüp dolaştım bütün alemi

Şu benim derdime derman yoğ imiş

Ben neyleyim şu dünyanın devletin

Çekemezim vefasızın zahmetin

Bilemedim ana baba kıymetin

Arkamızda bir karlıca dağ imiş

Karacaoğlan der feleğin bu işi

Akar durmaz gözlerimden kan yaşı

Tırnağın var ise başını kaşı

Kimseden kimseye vefa yoğ imiş

7.8.1930 (Karakuyu) da Aşık Mustafa’dan dinlenmiştir.

Ağalar kış mı olacak

Dağlar dumanlı dumanlı

Bugün yardan haber aldım

Gönlüm gümanlı gümanlı

Ben seni severim çoktan

Kaşlar kalem kirpik oktan

Dost kervanı gelir şarktan

Aslı Hotamlı Hotamlı [3]

Bölük bölük giden kızlar

Sizi gördüm yaram sızlar

Sümbüllü menevşe gözler

Durur yeminli yeminli

Karacaoğlan der erenler

Hizmetim görsün yerenler

Kendi kendini bilenler

Ölür imanlı imanlı

18-8-1930 Lohan köyünde Ökkeş ağadan dinlenmiştir.

Evlerinin önü bekri (?)

Bana içirdiler zehri

Gurbet elin acı kahri

Yumuşatır sert yiğidi

Bu yollara giden gelmez

Yitiren yolunu bulmaz

Kesim desem dara almaz

Vurur kantara dert yiğidi

Doğru yola giden gelir

Dileyen mevlasını bulur

Çeker çeker bir gün alır

Yüreğinden dert yiğidi

Geldi bana yoldaş oldu

Arap atlı Türk yiğidi

Yoldaş iken kardeş oldu

Canım sevdi koç yiğidi

Kanrılınca dallar atar [4]

Anda gördüm merd yiğidi

Karacaoğlan dünya batar

Çağırsam erenler yeter

Burada Karacaoğlan’a dair daha binlerce parça var ama biz yalnız birkaç parçasını neşir ile iktifa edeceğimizi arz etmiştik. Binaenaleyh diğer şairlere geçelim.

Ali Rıza (Yalman)

(Halk Bilgisi Derlemeleri dergisinin Nisan 1938 cilt 7, sayı 78, sayfa 130’dan Şakir Sabri Yener tarafından aynen kopya edilmiştir.)

2- KILINÇOĞLU

Kılıçoğlu, Kozan’ın Şıhlı köyünden olsa gerek. Karakuyulu Aşık Mustafa’da bu şairin Kozanlı olduğunu teyit etmiştir. 65 sene evvel Kozan dağında yaşamış olan bu zat mutasavvıf bir halk şairidir.

Çıktım yükseğine seyran eyledim

İndim enginine gönül eğledim

Toz ispirlerimle avlar avladım

Dünya sende bir muradım kalmadı

Cübbe çevşen donumu geyince

Hayıf gelmez mi düşmanlarım duyunca

Güzel sevdim ata bindim doyunca

Dünya sende bir muradım kalmadı

Cübbe, çevşen donlarımı götürdüm

Acem şahından dilber yetirdim

Şükür olsun yaşım yüze yetirdim

Dünya sende bir muradım kalmadı

Kılıçoğluyum tarikatta yerim var

Her mecliste namusum var avım var

Muhammet’le Ali gibi pirim var

Dünya sende bia muradım kalmadı

18-7-1930 Cingifeli Molla Mustafa’dan dinlenmiştir.

Ali Rıza Yalman

Halk bilgisi haberleri dergisinin Nisan 1938, cilt 7, sayı 78’den Şakir Sabri Yener tarafından aynen kopya edilmiştir.

3- ALİ PAŞA

Ali Paşa hakkında rivayet çoktur. Kilislioğlu Velo ağa paşanın Antakyalı olduğunu ve (1100 H) tarihlerinde yaşadığını, Aşık Mustafa ise bunun (Torun Ali Paşa) olduğunu ve Barak aşiretinin Torun bölümüne bağlı bulunduğunu, 300 sene evvel yaşadığını, Cingifeli Molla Mustafa da Antakyalı olduğunda musir bulunduğuna nazaran bizde ekseriyete tabi olduk. Ve bu şairi birinci kısma derce mecbur kaldık.

Ali Paşa hastalanmış, hastalığı esnasında da sevgilisinin başkalarıyla ünsiyet peyda ettiğini haber almış, bu vakka üzerine şunu söylemiş:

Hey ağalar ürkütmeyin turnayı

Elimden kaçırdım zülfü̈ burmayı

Akıtma hıdatla kara sürmeyi

Sürülmüş sürmeli gözden vaz gelme

Yükleri kumaştan tutayım dersen

Dünya’da murada yeteyim dersen

Sırtından gam yükün atayım dersen

Alışık sohbetten sazdan vaz gelme

Öldürüp sallayup beni eğleme

Hançer olup dertli sinem doğrama

Bunlar artık ölür diye bel bağlama

Galini sevsen de kızdan vaz gelme

Ali paşam derki kendi işinde

Gündüz hayalimde gece düşümde

Çok yıllardır emek çektim peşinde

Ele meyil verip benden vaz gelme

8-7-1930 Kılavuzdan Velo ağadan dinlenmiştir.

Anlaşıyor ki Ali Paşa oldukça eski bir şairdir ve mutlaka mevkii sahibi bir adamdır.[5]

Oğlan oğlan gel çalma bu sazı

Çağırırım Seyit Gazi

Çinili boyalı yazı

Güllerin var Bağdat senin

Ala göze kıldın nazar

Boyun gören yoldan azar

Gördüm iki güvel yüzer

Göllerinde Bağdat senin

Okur hocaların yazar

Devrişlerin cihan gezer

Sularında bahri yüzer

Ak şatın var Bağdat senin

Ali Paşam der şatında

Boydak olmuş gelinlerin[6]

Bu yıl ölet olmuş yerin[7]

Tayfunun var Bağdat senin[8]

18-7-1938 Cingifeli Molla Mehmet

Yürü bire yalan dünya

Ben öfkemi yenemedim

Çoban aldatan bir yıldırmış

Çarpa gördüm kanamadım

Dünya bir çürük koz imiş

Cefası çok keyfi azmış

Felek bir oyunbaz imiş

Çok oynattı oynamadım

Öğün kahbe felek öğün

Yüreğime vurdun döğün

Geldi kondu eflakçığın (?)

Kurdum yayım atamadım

Noldu Ali Paşam noldu

Sarardı gül benzim soldu

Cümle alem mezar oldu

Kesat düştü satamadım

28-8-930 Karakuyulu Aşık Mustafadan dinlenmiştir.

Kilisli Velo ağa dediki: Ali Paşa sefere gider, nişanlısını memlekette bırakır, 7 sene gurbette kalır, geri memleketine (Antakya’ya) dönünce nişanlısının başkasına varmış olduğunu öğrenir. Fakat hangi eve vardığını bilmediği için kapı kapı dolaşmağa karar verir. Her kapıda saz çalmıya, türkü söylemiye başlar ve nihayet bulur. Ve nişanlısı yerine baldızını alır.

(Bu hikâye 338 senesinde Tarsus gazetesinde neşrettiğim Torun Mehmet Paşa hikâyesine ve bir de Azerilerin arşın mal alan piyesine benzemektedir.)

Bizim elin başı duman

Şu benim hallerim yaman

Görmiyeli hayli zaman

Unuttunmu yarım beni

Zülüfler boynunu aştı

Yeni buldum nazlı dostu

Yar benden umudun kesti

Unuttunmu yarım beni[9]

Zülüfler boynunu eğer

Saklan yarım nazar değer

Altın sikke çenin değer[10]

Unuttun mu yarım beni

8-7-1927

Ali Rıza Yalman

4) ERCİŞLİ EMRAH

Bu şairin memleketi malum ise de hangi tarihlerde yaşamış olduğunu ve Gaziantep’e ne suretle tesir ettiğine dair bilgimiz yoktur.

Büyük hikâyesinden maada perakente olarak elde ettiğim birkaç parçasını neşrediyorum:

Taa uzak yollardan yar diye geldim

Perişan hallerim neye servinaz

Kemendim boynunda dar diye geldim

Canım sana sana kurban olsun servinaz

Çaldı beni bugün aşkınla neşter

Salın ey sevdiğim yolların göster

Yanaklar gül olmuş lebinde şeker

Canım sana kurban olsun servinaz

Kerman şahın işi gücü hiledir

Benim başım daim puslu beladır

Nere gitsem derdin benle biledir

Derdin beni dertli etti servinaz

Emrahım der ben gezmişem alemi

Keşfetmişem senin için dünyayı

Dalar komam gezerim ben Süphanı[11]

Derdin beni deli eyler servinaz

21-8-1930 Aşık Mustafa’dan dinlenmiştir.

Gine oldu bahar vakti

Çık salın leyli vaktidir

Giyin atlas libasları

Dön salın leyli vaktidir

Bal mumları yana yana

Cilve kâr eyledi bana

On dört bölük diz gerdana

Dön salın leyli vaktidir.

Bak şu sinemdeki dağa

Seyret bahçe ile bağa

Al badeyi kalk ayağa

Doldur ver peyam vaktidir[12]

2-5-1930 Haralda Hamiş oğlu Cuma’dan dinlenmiştir.

5) SEFİL MOLLA

Sefil Molla’nın Antakya civarındaki şehirlerden birine mensup olduğunu Lohanda Bay Ökkeş ve İnayetten öğrendim. Hatta dercettiğim iki numuneyi de Bay İnayetten aldım:

Bu şairin yaşadığı tarih malum değildir. Ancak bu zatın hem imam hem de davarcı bir zengin olduğu anlaşılmaktadır. Destanları davarcılık üzerine tertip edilmiş olmakla bazı isimlerden istifade olunabilir.

Şimdi milli yaylalarda zevk eder

Benim gibi ikbalsıza ne dersin

Dışarımı güneş yaktı kavurdu

İçerimi yakan çöze ne dersin

Sıcaklardan yağlarımız süzüldü

Kaşıyı kaşıyı derim yüzüldü

Kelebim dolaştı çarhım bozuldu

Arkamdan söylenen söze ne dersin

Tutarsam kapına eğer azabı

Dünyada çekesin kabir azabı

Açmağa çalışır kapaklı kabı

Daim hainlikte gözü ne dersin

Hani benim tor şahanım suyağım

Hani benim arkam kala dayağım

Hayfim avrat olmak ister ayağım

Hep güler dost için güler yüze ne dersin

Sefil Molla her gün davara gider

Haykırı haykırı dağlarda güder

Davar bizi bir kazmaya sap eder

Bir çoban bulunmaz bize ne dersin

Burada Sefil Molla davar ile ümitlenirken bu sefer kışın fazlalığından davarı kırılır ve şairi feryada düşürür.

Davar yüzümüzden kurtuldu amma

Biz de şükür ay demeden kurtulduk

Eksiğini fazlasını bilmezsin

Çoban hele say demeden kurtulduk

Bu bize bir ibret neler var yolda

Bin türlü zahmetler çekerdik yılda

Çoban kaçar davar kalır ağılda

Oğlum götür yay demeden kurtulduk

Sayım vakti hallerimiz nolmalı?

El kaçırır bizim elde kalmalı

Hocanın koçanı mutlak dolmalı

Arzuladı komşu demeden kurtulduk

Kimi ölür öldüğünü bildirmez

Kimi zaten ileşini buldurmaz

Kimi kellesini yerden kaldırmaz

Hayvan derdin ney demeden kurtulduk

Kış böyle giderse birini komaz

Ya bu iyi imiş bu kötü demez

İleşler yığılır itler de yemez

Kurda ite dur demeden kurtulduk

Tekerlerim döndü düzeni bozdum

El destan düzmeden ben evvel düzdüm

Halep beylerinin derdin destana yazdım

Drimanaya (?) doy demeden kurtuldum

Sefil Molla derki seymemmi malı

Tekerimiz döndü şaşırdı yolu

Uyuzun dalağı, ciğeri, pilli (?)

Hay cinsi yok hay demeden kurtulduk

Bu şairin çok eski bir zamanda yaşadığına kani değilim. Bu manzumanin (1910) senesi vukua gelen büyük bir kış esnasında yazıldığını zannediyordum.

Ali Rıza Yalman

6) DADALOĞLU

Dadaloğlu, Türkmen aşiretine mensup ve şöhretli bir şairdir. Bu şairin en çok hoşlandığı şey vakaları aşiret kavgalarını tasvir etmektir.

Çapanoğlu ile Kozanoğlu ve Ramazan oğlu ile Kozanoğlu arasındaki mücadele destanları hep bu şairin eseridir. Dadaloğlunun muhitimizde söylenen parçalarından birkaçını takdim ediyorum.

Hey ağalar hey paşalar hey beyler

.... Oğlu benden şerrin ırmadı (?)

Benim gönlüm dönüp döğüşmek ister

Ah neyleyim Tayyaroğlu koymadı

Akşam namazı göç göçe o’du

Çarhacılar birbirine düş oldu

Balıklı derede zor düğün oldu

Taygıın oldu baba oğlun bulamadı

Dadaloğlu derki belim büküldü

Oynadı şiifeler zırhlar söküldü

Gelin kız kalmadı yola döküldü

Ağlaşır analar oğlu gelmedi

8-8-1930 Kilislioğlu Velo ağadan dinlenmiştir.

Şairin tasvir ettiği bu vakanın ne olduğu anlaşılamamıştır. Fakat her halde yine bir aşiret kavgasından başka bir şey değildir.

Cingifeli Molla Mehmet Türkmenler arasında atın mevkiini anlatan Dadaloğlunun şu türküsünü yazdırmıştır:

At kulağını dikmişte gözünü̈ süzer

Güvel ördekler gibi çöllerde yüzer

Çırpıştırırsan ağca ceryanlar tozar

Atın eşkini seldir yiğide eşkin gerek

Ey ağalar sözümün doğrusu böyle

Noksan görürsen gel bana söyle

Türkmen’e bir at; bir yayla davarı ile

Ala dilber soğuk pınar mor çemenli yurt gerek

Atın tumarını kendin yap da ar sanma

Çifte ver yemini eksik kâr sanma

Kendi elinle atın ellere salma

Ağır devlet, güç kuvvet eşkin bir atla gerek

Dadaloğlu derim ata aşkın denizi

Bir şey bilmiyor da sanmayın bizi

Binet atlar içinde yamandır doru

Yanında üveylik bir sakarsız at gerek

Buralarda Dadaloğluna ait türkülere yalnız Türkmenler içinde tesadüf olunur.

7) MAİL BEY

Mail bey çok saf ve samimi bir şair olan Mail beyin aslen Germeyan beylerinden birinin oğlu olduğu rivayet edilir.[13] Ben burada Mail beye ait iki parça türkü dinledim ki onları takdim ederek Gaziantep’le alakadar olan şairlere nihayet vermiş olacağım:

Bir ılıman duman geldi

Başımı sevdana saldı

Allah yarı elden aldı

Gitti dağlar güneş gitti

Bir ılıman güneş geldi

Aklımı başımdan aldı

Ağyarı elimden aldı

Gitti dağlar güneş gitti[14]

Ne karanlık karakaya[15]

Aklımı uğrattın zaya

Güneş değil bu bir maya

Gitti dağlar güneş gitti

Mail beyim içtim bade

Sırrımı vermemem yade

Beni hasret kodu huda

Gitti dağlar güneş gitti

18-8-930 Karakuyulu Aşık Mustafa

Gece gündüz aglayu ben gezerim

Güldürmedi çarhı sitemkâr beni

Dem-bedem ismini okur yazarım

Terkeyledi gitti nazlı yar beni

Bu imiş ezelde serimde yazım

Zerrece geçmedi şahıma sözüm

Ben sana neyledim ey iki gözüm

Bir kerre sor sual eyle var beni

Minnet geçmez oldu leb-i kendine

Elim ermez salsam sine bendine

Akıbet kıyarım kendi kendime

Helak etti namus ile ar beni

Vücudum gülşeui döndü hazâna

Yiğit bîr kez gelir fani cihana

Mail de kulundur atma yabana

Keram eyle al sinene sar beni

18-8-1930 Cingifeli Mulla Mehmetten dinlenmiştir.

Ali Rıza Yalman


[1] Bilal Düzü: Bir yayla ismi

[2] Lala: Lale

[3] Hotamlı: Bir Türk aşiretinin ismidir. Ben Toros dağlarında bir de (Hotamlı) isminde bir obaya rastladım. Bu isimlerde sıkı bir benzerlik vardır Bunlar Tesalya muhaciridir.

[4] Kanrılınca: Mancılık şeklinde kopan bir dala verilen isimler.

[5] Halk Bilgisi haberlerinin cilt I, sahife 109, ve aynı mecmuanın cilt 2 de Torun Mehmet Paşa hikâyesini gör.

[6] Boydak: Kimsesiz, serseri

[7] Ölet: Bulaşıcı hastalık

[8] Tayfun, tâûn, veba

[9] Torun Mehmet PAşa hikâyesinde son mısra şöyedir: Unuttun mu Mayrem beni’dir. Ali Paşa’nın yarı bir ermeni kızı idi.

[10] Çenin (Çemen) demektir.

[11] Süphan: Süphan dağı.

[12] Bu koşmanın son kıtası bulunamamıştır.

(Bu yazı Halk Bilgisi Haberleri dergisinin Nisan 1938 cilt 7, sayfa 156, sayı 79’dan Şakir Sabri Yener tarafından kopya edilmiştir.)

[13] 1938 senesinde Tarsus gazetesinde tefrika olarak neşrettiğim Mail Bey hikâyesine bakınız.

[14] Mail beyin sevgilisinin ismi (Abu Güneş)’tir.

[15] Karakaya: bir mevki ismidir.

Bu yedi şairden sonra doğrudan doğruya muhitimizin yetiştirdiği şairlere başlamanın artık sırası geldi demektir.

(Bu yazı Halk Bilgisi derlemeleri dergisinden Şakir Sabri Yener tarafından aynen kopya edilmiştir.