Konumuzun esasına girmezden önce Rumi 1300 yılını takip eden zamanın vaziyetini özet olarak okurlara sunmak faydalı olacaktır.

Rumi 1300 yılında Sultan 2. Abdulhamit’in bir takım sıkı emniyet tedbirleri almaya başladığı devrin başı sayılabilir. O zaman yurt içi seyahatlar bilhassa hilafet ve saltanat merkezi İstanbula gitip gelmek sıkı bir kontrola tabî idi. Konrol teşkilatı olan zabıta tarafından yolcuya (Nürur Tezkeresi) namı ile bir teskere verilirdi. Bu seyahat teskeresi İslami olmayanlara verilmezdi. Yolculara verilen bu vesikayı yolda göstererekten İstanbula kadar giderlerdi; İstanbul’da da ilk iş olarak polis karakoluna müracaat ederek kaydettirirlerdi. İstanbulda tahsil etmek vakit ve nakit meselesi idi. Çünkü: Bir öğrenci ilk tahsilinden sonra ancak İstanbula gitmeye kalktıklarından çok pahalıya mal olurdu. Diğer taraftan Amerikadan Adanaya uçak ile 12 saatte gelinir bir devrin çocuklarına; İstanbul ile Gaziantep’in arasında 120 günde kara yoluyla bir ayda da (İskenderundan) deniz yoluyla katedildiğini söylemek biraz tuhaf kaçar...

O devirde pek az baba yiğit deniz de boğulmayı karada soyulmayı göze aldığından, eskiden üniversiteye gidenlerimizde o derece az oluyordu.

İşte aşağıda hayatlarını okuyacağınız Gaziantebin ileriyi gören istikbali önceden düşünen, ilim aşıklarının yaşayanlarını muhabbetle anmak; toprağa verdiklerimizi de rahmetle yadetmek; biz gençlerin kutsal bir ödevi olmalıdır.

Şunuda belirtelim ki: Gaziantep’ten okumuş adam az çıkar diyorlar; bunu sebebi ilmi sevmediğimiz değildir; zengin bir memleketin evlâdı olduğumuzdan tahsili kendimize istikbal sağlayan bir vasıta olarak almıyoruz.

1300 yılından önce İstanbula giderek orada zekâ ve gayretleri ile dünya çapında eserler vermiş ve devletin yüksek mevkilerine erişmiş Münip Efendiler; Mütercim Âsım; Münif Paşalar; Rasim Paşalar ve İshak Paşalar gibi değerli hemşehrilerimiz hakkında aydınlarımızın bilgilerine bir şey ilâve etmeyeceğiz; Bu büyük zadlardan sonra ilme giden yol 1300 yılına kadar kapanmış, Gaziantepliler kendi kabuklarına çekilmişlerdi; 1300 yılından sonra bu devre ilâhi bir uyanışla şehrimizin tefekkür hayatında yeni bir hareket hasıl oldu.

1- 1303 yılında Gaziantep’in Çukur Mahallesi Hacı Hasan Dai sokağında oturan “MUTERİS ABDULKADİR” efendi, bir taraftan ailesinin geçimini temin etmek, diğer taraftan taktir ettiği ilim ve irfanla evlâtlarını yetiştirmek için evcek İstanbul’a nakletti. Orada Maarif Vekili olan Münif Paşaya intisap edip çocuklarından bir kısmını Galatasaraya bir kısmınıda diğer okullara yerleştirdi. Bunlardan Abdurrahman bey Hukuktan; Haşim bey Tıbbıyeden; Süleyman bey Harbiyeden ve Mustafa bey Eczacıdan mezun oldular. Abdurrahman bey bir kaç yıl önce şehrimizde asliye hakimliği yapan Piraye Hanımın babasıdır; Abdurrahman bey dört yıl önce Ankarada ölmüştür.

Doktor Haşim ve Eczacı Mustafa Beyler birinci dünya harbinde şehit oldular. Süleyman bey de Balkan harbinde şehit düştü. Merhum Abdurrahman beyin oğlu Gündüz bey şimdi Ankara Üniversitesi profösörüdür.

2- Taha Barlas: 1306 da İstanbul’a gitti. 1309 da Mektebi-Mülkiyeyi Şahaneye (Siyasal Bilgiler Fakültesine) girip 1311 de mezun oldu. Mabeyn-i-Humayun’a alındı; 1329 da emekli sandığı umum müdürü iken öldü.

(Devam Edecek)

H. Uğurol BARLAS