(Geçen Sayıdan Devam)
O anda makineli tüfek hayvanlarından birine sen birine de ben atlayalım, biz de Kayseri’ye yönelelim. İsmail Hakkı Bey'in atı munis çıktı. O atına bindi ve sürdü. Benim atlayacağım hayvanı ben tutamadım. İsmail Hakkı Bey: "Beraber binelim." dedi ise de ben "Hayır, siz gidiniz ben beni kurtarabilirim."dedim. Bunun üzerine aşağı öze doğru yürüdüm. Muhasara gittikçe daralıyordu. Su kenarına indim. Buraları hep çırılçıplak yerlerdi biraz daha ilerledim. Orada otlayan bir koyun sürüsünerastladım. Çobanların yanına yaklaşarak onlara durumu anlattım. Çobanlar mert insanlardı. Elimdeki mavzeri, üzerimdeki elbiselerimi ve cebimdeki on iki madeni altın ile altmış banknot paramı dört çobana taksim ettim.
-Bunlar size helal olsun, anam sütü gibi, dedim. Ve birinden fes, diğerinden şalvar ve öbüründen de ceket ve ayakkabı aldım. Bunları giyerek yatan koyun sürüsünün içerisine uzandım. Çobanlarda üzerime büyük bir kürk attılar. Asilerde bu sıralarda yanlarımızdan yörelimizden geçmeye başlamışlardı. Epeyce bu hal üzere kalmıştım. Fakat sıcaktan da bunalmak üzereydim. Tarih 23 Haziran 1336 (1920. Bu sırada dayanamayarak ayağa kalktım. Fakat çobanlar bana:
- Biraz sabırlı ol, hala asiler yakınlarımızdadır, dediler. Onlara:
- Bunalıp öleceğime bir kurşun yer, şehit olurum, dedim. Bunun üzerine çobanlar bana:
- Sen ölürsün ama bizi de beraber öldürürler, dediler. Bu sırada koyunları kaldırmak istedim ve hey hey basarak onları ayaklandırdım. Fakat ne faydaki sürü benim arkama düşmüyordu. Çobanlar bana:
- Şu eşeğe bin, o seni götürür, sürü de arkandan gelir, dediler. Dediklerini aynen yaptım. Ve eşek yürüdü, sürü de arkamdan geldi. Biz bu hal ile eşekli sürülü çadırlara yaklaşırken benim sığındığım çobanların ve daha bazı çobanların çadırlarının asiler tarafından yağma edildiklerini gördüm.
Bu hali gören çobanlar bana dönerek:
- Beyefendi, siz bizden ayrılın.Şu tepeden şoseye inin, siz sizi Çokgöz Köprüsü'ne atın. Görüyorsunuz ki bizim evleri de yağma ettiler.
Bunun üzerine ayağımdaki kuru çarığı da ayağımdan atarak yalın ayak çorapla tepeyi aştım, Çokgöz Köprüsü'nü buldum. Orada Boğazlıyan Hadisesi'nden kaçanların arasına sokuldum. Karakol kumandanı benim de ifademi alırken, Urfalı olduğumu, Selimiye Kışlası'ndan bizi çıkardıklarını ve sonra biz bunun için kendimizi buraya attığımızı ifade olarak veriyordum. Fakat karakol kumandanını da tanıyordum. Çünkü Kayseri’den gelirken bizi karşılamışlardı. Karakol kumandanı dizime potin ile şöyle bir dokundu. Ve ayağa kalkmamı istedi. Bunun üzerine ayağa kalktım. Tanıştık ve özür diledi; bana sigara, su ve ekmek ikram etti ve bana:
"Kayseri’den telefon ediyorlar, ölümü diri mi?" diyorlar, dedi. Bunun üzerine bana bir eşek verdi. Bende Erkelet Bucağı'na yollandım.
Orada telefonla Kayseri’de olan Kılınç Ali ile görüştüm. Bu görüşmeden sonra Merhum Nuh Nacı Efe, bir araba ve beş on silahlı ile gelerek beni Kayseri’ye götürdü. Aynı kıyafetle Kayseri Hükûmet Konağı önünde bir fotoğraf çektirdim. Kayseri'nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi merhum Mustafa Bey bana bir takım ile bir çift ayakkabı ve bir kalpak verdi. Aynı zamanda altmış Türk lirası da harçlık verdi. Bu suretle bana büyük bir ikramda bulunmuş oldu.
Bu halleri Ankara’da bulanan Mustafa Kemal Paşa'ya bir telle bildirdim. Benden evvel zaten Kılınç Ali yazmıştı. Paşadan gelen cevapta:
Yasin acele gelsin, demişti. Bundan sonra Ankara’ya yollandım, istasyonda beni karşıladılar. Doğruca Sarı Kışla'ya götürdüler. Orada Mustafa Kemal Paşa ile karşılaştım. Yozgat’ta Boğazlayan Hadisesi'ni kendisini bütün tafsilat ile anlattım. Çoban kıyafetiyle nasıl kurtulduğumu söyleyerek bu kıyafetle çektirdiğim fotoğrafı kendisine taktim ettim."
Fotoğrafı dikkatle süzerek Salih Bozok’a:
-Dağda çobanlıkla da istiklalimize kavuşacağız, dedi. Bundan sonra, Kayseri Müdafa-i Hukuk Cemiyeti reisinin yardımlar ile buraya kadar gelebildiğimi anlattım. Yine Salih Bozok’a dönerek emir verdi. Yaz dedi. Meclis İdaresi Yasin’in bütün ihtiyaçlarını temin etsin ve yer göstersin. Kendisinden ayrılarak döndüm. Bir şey kabul etmeyerek kendi memleketim olan Halfeti’den bütün ihtiyaçlarımı getirttim. Ve Birinci B.M.M.'ne de ancak 23 Haziran tarihinde iltihak edebildim.
(Devamı var)