Gaziantep Halkevi Dergisi “BAŞPINAR”

1- Güney bölgesine gelişimin ilk ayında, Antebin Nizip kazasına bağlı (Barak) nahiyesi merkezindeki eski Karkamış harabesinden mühim bir eserin Ankara Eti Müzesine nakline memur olarak cenup demir yolile buraya geldim. Cenup vilâyetlerimizden 6 sını kaplıyan müze mıntakamızın, bu önemli noktasında ve 1941 yıl başında giriştiğim bu işbaşı bir ay süren çalışmalarımla, Ankara müzesine çok kıymetli bir eser ve bana da, ayrıca, “Türkmen Baraklar” ın menşe’ ve tarihlerini inceliyen bir etüd kazndırdı. İlkin, Ankara müzesine gönderdiğim eserden bahsetmeliyim:

Arkeologların Kubaba adını verdikleri Kargamış kabartma heykeli, tamamen çıplak, kanatlı bir kadın ve yanı başında Eti Hiyerogliflerile çevrili geyimli bir kral tasvirini taşıyan kabaca kireç taşından, üç dört ton sikletindedir. Uzun yüz yıllar toprak ve açık hava altında yıpranarak, birkaç parçaya ayrılmış olan taşların Kargamış istasyonuna dekoviller ve lori –ray arabası—ile nakli hayli zor ve ağır olmuştur. 1941 ikincikânun ayının birinde başlıyan bu iş 24 ünde tamamlanmış vee ser vagona yerleştirilerek sevk olunmuştur.[1]

Hitit imparatorluğunun, Fırat kenarında, mühim merkezlerinden birisi olan eski Kargamışta zamanımıza intikal eden yüzbinlerce abideler müzelere taşına, taşına ancak bu son parça kalmıştı. Bundan başka harabede, nakli imkânsız denebileceke ağırlıkta bir kaç kabartma daha vardır; fakat Kubaba heykeli, tarihî kıymet itibarile çok mühimdir.

Kubaba kimdir?

Bunun hakkında değerli bir eser yazmış olan Ankara Dil. Tarih, Coğrafya fakültesi profesörlerinden Dr. Georg Rahde’nin, Ankara Halkevi tarafından 1940 tarhinde ve 23 sayı ile neşrettiği kitabından bir kaç satırla bilgi vermek isterim;

Kayserinin Kültepe çivi yazılı tabletlerinde adı geçen Kubaba, Eti metin ve anıtlarında (Chepat), yahut (Arinna) nin Güneş İlâhesi deye tanınan büyük bir Anadolu İlâhesi olduğu anlaşılmıştır. Bu İlâhenin mümeyyiz vasfı, büyük bir İlâhe olması, yani teabbüdü aslî olan yerlerde tek başına hâkim olması ve yanında ancak kendi erkek arkaşına ve ona hizmet eden İlâhlara müsamaha etmesidir. O, Büyük (Ana) dır. Hayvanlar ve bilhassa insanlardaki feyz ve bereket ondan çıkar. O, doğum ve ölüm kanununa tabi olan her nevi tabiî olan hayata hâkimdir. Ve herşeyden önce (O, aşk hayatının sevk ve muhafaza edicisidir.) ve her türlü hayatın sonu ölüm olduğundan o, aynı zamanda ölülerin İlâhesi, yorgun bedenleri kucağında saklıyan bir valid eve kabirlerin hâmisidir. Ve böylece Greklerde Anadolu Ana İlâhesinin varlığının, aşk İlâhesi (Afroidit) e, avcı ve hayvanlara hâkim (Artemis) e ve Ana toprak ile ölülerin saklayıcısı gibi çift vasfa malik(Demeter)e temsil ettirilmiştir.

Grekler, evvel emirde bunu (ilâhların anası) yapmakla analık vasfına daha kuvvetli bir ifade vermişlerdir. O, bilhassa (Zeus) ün de anasıdır. Zeus'un anasına: Giritte: (Rhea) adı ile taptıklarından Ana İlâheye bu son ad da takılmıştır.... Orta anadolu:— Firikya— da bu İlâhenin namı: (Kübile, Sibele, Kibele) şekillerinde söylenirdi. Pessinus— Ankara civarındaki Balâhisar—de, 'îlâhenin yanında sevgilisi (Attis) bulunuyordu. Ananevi bir bilgiye" göre Attis, Firikyâhların Zeüsü imiş.

Kubaba'nın saltası altında olan devletin başında iki büyük rahip bulunuyordu. Bunlardan biri si daima İlahe Attis' in adını taşırdı. Bunların maiyyetinde, kalabalık dinî personel ve bilhassa (Galloi) adlı, hadim edilmiş papaslar taifesi mevcuddu. Daha doğrusu bu papaslar, dînî vecdin yüksek noktasında bu hadimlik ameliyesini bizzat kendi üzerlerinde yaparlardı. İlahenin büyük ilk bahar bayramı, bu vahşi hadiseler sayesinde karakteristik veçhesine malik olurdu. Flavta ve davul çalmak ve madenî kapları birbirine vurmakla vecde getirilen Galloi'lar, âyin alayı esnâsında karşılıklı olarak birbirlerini yaralar ve kamçılarlardı. Bunların dinî heyecanı seyredenler üzerinde her defa sarî bir tesir yapardı. Meselâ: bir seyirci Gallîo'ların sürüsü içine atılır, mukaddes taş bıçağını eline alır ve kendi üzerinde kurbanını tatbik eder ve bu yüzden büyük İlahenin takdis ettîği kimselerden birisi olurdu. Zira. Kibele’nin eşi. (Attis’), ilk defa olarak, bizzat bu kurbânı— yani erkeklik uzvunu— vermişti.

— Arkası var —

Yazan: Adana Mıntaka Müzesi Müdürü

Naci KUM


[1] Bu eser, şimdi Ankara Eti müzesinde yer almıştır.