(Sayfa 115’den devam)
Gelin ağlaşalım kardeşler
Kara bayram oldu gene
Hüseyin adlım dili datlım
Yavuz atlım dört avratlım
Erenleri erenlerin
Dof dof olmuş cerenleri
Toplanmış da geliyorlar
Halil Mecit yarenleri
Hüseyin aldım dili datlım
Yavuz atlım dört avratlım
(İki ağıtta Çabalı köyünden Ali Eroğlu’dan alındı.)
NİNNİLER
Ninni örneklerimiz hemen hemen bütün Anadolu ninnilerinin benzeri halindedir. Yalnız bunların içinde 1-2’si gayet tipik bir olayın sonucu söylenmiş ağıtla karışık ninnilerdir. Ki bunun bir misalini Barak’ta ve diğer bir misalini de İslâhiye tarafında görürüz.
BEBEK
(Barak’tan İbrahim Çakırdan alındı)
Devenin yuları uzun
Göçleri yükledik güzün
Kaynana kör ola gözün
Bebek kaldı diyemedim
Yekin kara devem yekin
Çanlı çıngırdaklar takın
Al bebeği daldan sakın
Bebek kaldı diyemedim
Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü daldan
Babacığın gelir Şam’dan
Bebek kaldı diyemedim
Deveyi deveye çattım
Yuların boynuna attım
Kaynanamdan hicabettim
Kaldı bebek diyemedim
Barak oymaklarının yaz, kış göçleri sırasında olmuş bir vak’a ninnisidir. Aşiret kışın sıcak yerlere göç ederlerken oymak beylerinden birinin gelinine ait beşik devenin üstüne bağlanarak göç yollarına düşülmüştür. Bu gidiş esnasında deve’nin sırtında bulunan beşik bir çam ağacının dalına asılır ve bundan hiç kimse haberdar olamamış. Katar yoluna devam etmiş, bir mola sonunda devenin üstündeki beşik ve çocuğun yok olduğu görülmüş, telaş içinde geriye dönüldüğün de beşiğin bir dalda asılı olduğu ve beşikteki yavrunun kuzgunlar tarafından didiklendiği görülerek bu ağıtlı ninni söylenmiştir. Aynı olayın çok benzeri Muğla tarafların da Kırobası oymak türkülerinde de mevcuttur. Kelime ve melodi buradakinden farklıdır.
BEBEK
(Hüdaverdi Caffer oğlu’dan alındı.)
Yallah deli gönül yallah
Hiç kimseye etmem eyvallah
Kör kuşun yuvasını yapar Allah
Mevlam bebek versen ne olur
Eriminde adı Ahmet
Çok ediyor bana zahmet
Ya Hazret, ya Muhammet
Mevlam bebek versen ne olur
İstanbul’un ocağında
Mumlar yanar bucağında
Her âlemin kucağında
Mevlam bebek versen ne olur
Bir ağanın genç ve güzel karısı vardır. Ağanın adı Ahmettir. Kadının çocuğu olmadığından kocası işgence etmektedir. Günlerden bir gün karısı bir taşı bebek gibi kundaklayıp bu ninniyi söyleyerek Allahından bir bebek vermesini yalvarıp durmuş. Bir gün kucağındaki taşın canlanıp bebek olduğunu görür.
OYUNLU TÜRKÜ ÖRNEKLERİ
(Leylim)
HELE YAR
Git tarladan kar getir
Hele yar hele yar
Mendiline koy getir
Hele yar hele yar
Mendilin tersi kokar
Hele yar hele yar
Altın tasa koy getir
Tarladan gel tarladan
Hele yar hele yar
Altın dişi parlatan
Hele yar hele yar
O altın diş değil mi
Hele yar hele yar
Bekarları aldatan
KELOĞLAN
(Karkamış'ta Tahsin Çakır’dan alındı)
Hey Keloğlan keloğlan
Kelle de Pişti gel oğlan
Ondört bayat ekmekle
Tiridine vur oğlan
Sabah Halep’e giderim
Sana çizme alırım
MEYREM
(Tılhalit’te İbrahim Yaşar’dan alındı)
Adın Meyrem değil mi
Giydiğin al değil mi
Meyremin memeleri
Cana derman değil mi
Hele Meyrem Meyrem Meyrem
Eller Kınalı Meyrem
Gözler sürmeli Meyrem
Yona’nın yazısına
Koç kattım kuzusuna
Doksan dokuz kız kurban da
Erkeğin tazısına
Hele Meyrem Meyrem...
Tılhabeş’te tel direk
Suyu nerden indirek
Ehlikâmil adam yokda
Yâre selam gönderek
Hele Meyrem...
Tarlada çalımıydım
Ben senin malınmıydım
El sürdü felharı etti de
Ben seni alırmıydım
HALLOME (Scydimen’den Rasim Cenani’den alındı)
Hallome damda yatar
Yorganını yel atar
Hallome kimin kızı
Yanakları kırmızı
Hal Hal Hallome
Şeker yesin Fattome
Fattome kimin kızı
Yanakları kırmızı
TABİAT TÜRKÜLERİ
Halk müziğimizde yurt ve tabiat güzelliğinin övgüsü büyük bir yer tutar. Halk sanatkârı dağından taşına, toprağından ormanına, rüzgarından karına, deresinden ırmağına, karıncasına, güneşinden yıldızına gülünden bülbülüne, çiçeğinden otuna, kurdundan kuzusuna dek her çeşit türkü konusunda bu sevgiyi açıkça belirtmiştir.
BOZLAK
(Çapalı köyünden Haydar Beyazdan alınmıştır.)
Kızardı kayalar göverdi bağlar
Al yeşil çemenle bezendi dağlar
Herkes yarini sardığı çağlar
Ağalar ben bugün yardan ayrıldım.
Böyle mi edermiş adam adama
Başımı koydumda senin gadana
Çoluk çocuk oturtmuşsun odana
Bize oturacak yerin kalmamış
BOZLAK (AZEZ)
Çıkaydım yüce dağlar başına
Başımı koyaydım mezar taşına
Beni kınıyanın versin başına
Felek beni nazlı yardan ayırdı
Gaziantep derler benim durağım
Evvel yakın idim şimdi ırağım
Yanmazken yanar oldu yüreğim
Felek beni nazlı yardan ayırdı.
Antep’in etrafı gül ile diken
Ayrılıktır benim belimi büken
Sinemi sinene saraydım derken
Felek bir başımı zora getirdi
TARİHİ VE KAHRAMANLIK TÜRKÜLERİ:
Bu milletin et, kemik, sinir ve kan yapısında yaradılışında mertlik ve kahramanlık yoğruludur. Övünç veren tarihi ve bu tarihin millete mal olan şeref payı savaş ve zaferleri hemen her türkünün bir yanını kaplar. Bu türküler uzak ve yakın tarihlerin, savaşların ve kahramanlıkların türküsüdür.
İSKAN
(Barak’ta İbrahim Çakır’dan alındı.)
Firuz Beyden Muslu Beye bir selam
Gelin bu ellerden göçelim dedi
Al Osman oğluna karşı durulmaz
Vakitken arayı açalım dedi
Muslu Şeyhoğlu derki bizde varalım
Göçü çekip düşmana karşı duralım
Hayırsızı tutup ele verelim
Yahşiyi yamandan seçelim dedi
Koç Delferoğlu derki Osmanlı handa
Kır at altında demir donlar bende
Kümenizin kümü cehitiniz bende
Gelin şu candan geçelim dedi
Çok eski bir tarihi bulunan Cezayir tarkasa rivayete göre Kıbrıs’ın fethine katılan Antep’li etlerden bir denizcinin uzun yıllar sonu vatan hasretini duyarak söylediği bir sıla ve kahramanlık türküsüdür.
CEZAYİR
(Çapalı köyünden Ali Eroğu’dan alındı.)
Geminin tahtası çamdır dayanmaz
Yoldaşım gaflet basmış uyanmaz
Azrail karşımda kalbim inanmaz
İhsan eyle bir kenara sür bizi
Geminin tahtası yosunlar bağlar
Ben söylerim uyanan ağlar
Onbir diyince göründü dağlar
İnsan eyle bir kenara sür bizi
ŞAHİN
Karşıdağda kara çadır ordu var
Herkesinde vatanı var yurdu var
Her yiğidin yüreğinde derdi var
Vatan için ben bu dağda gezerim
Karşı dağda kara çadır kuruldu
Çetelerin bölük bölük derildi
Şahin bey de Elmalı’da vuruldu
Uyan Şahin uyan gör neler oldu
KARAYILAN
Sürerim sürerim gitmez kadana
Fransız kurşunu değmez adama
Kara haberi verin benim anama
Vurun antepliler namus günüdür
Antep’in harbine on bir ay oldu
Kanımız kurudu rengimiz soldu
Analar bacılar saçlarını yoldu
Vurun Antepli’ler namus günüdür.
Atına binmiş elinde dizgin
Olduğu cephede hiç vermez bozgun
Çeteler içinde yılanım azgın
Vurun Antepli’ler namus günüdür.
AŞK TÜRKÜLERİ
Kadın, güzel, sevme, sevilme, konuları halk müziğimizde tabiat konularıyla ve türküleriyle sarmaş-dolaş hemen her mısrada yer alan bir konudur. Sanatta yaratıcılığı aşk, sanatkarı ebedileştiren aşkla sihri türkülerimizde bu konuyu oldukça yaygın hale getirmiştir. Karaca oğlan, Kerem, Garip, Köroğlu, daha bir çok adlı, adsıe aşıklar hep bu yolda yanmışlar, tutuşmuşlar, dertli olmuşlar bu uğurda diyar diyar dağ dağ dolaşıp çalıp söylemişler ve halk gönlünde aşklarıyla ebedileşmişirdir, Halk sanatında sevgi ve aşk en saf ve en yüksek manasıyla yer bulur. Bu hal ise Anadolu köylüsünün arı gönlünün ortaya koyduğu ve yine ayrı bir duyuşun sonucudur. Her pınarbaşı, her gür ağaç gölgesi, harman yeri, çıplak dağ, vahşi ormanı, deresi bu türkülerin ilham kaynağıdır. Bu türkülerde melodik güzelliği ve içliliği kadar ve hatta ondan da üstün bir kelime ve şiir güzelliği ve kudreti vardır.
TURNA KIZ
(Karacurun’dan Mnstafa Baha’dan alındı)
Yetti mi ola Şam elinin gülleri
Aştı mı ola sigeçinden dallan
O sefil Yakup’un şirin dilleri
Yakup sana selam saldı Turna kız
Turna ne gedersin keklicenin dışında
Zağar avcı gezer senin peşinde
Uzak değil Akpınar’ın başında
Yakup sana selam saldı Turna kız
Turna kız vakası Karacaoğlan Akpınar köyünde oturduğu sıralarda oğlu Yakup’un çift çubuk işlerine baktığını, her gün tarlaya azık gönderdiğini, oğlu Yakup’un ise bunlardan bir lokmasını dahi yemediğini görünce bunun manasını oğlu Yakup’tan sorar. Yakup da derdini döker, yüreğinden yaralı ve Keklice köyünde Turna adlı kıza tutulduğunu söyler. Karacaoğlan hemen Turna kız adlı türkü ile kızı oğluna istedi.
İkinci vaka ise kendi gönül işine aittir. Barak’ın İkizce köyünde Marziyalı Yusuf’un kızı Telii’yi sevmiştir. Günün birinde Telli kendisine kırıcı bir söz sarfeder. Bundan üzüntü duyan Karacaoğlan şu türküyü söyler.
TELLİ
Aşıp aşıp giden yerin yoludur
Güzel sevmek koç yiğitin karıdır
Benim gönlüm ham ibrişim telidir
Dolaşırsa açamazsın sevdiğim
Benim gönlüm ganne değil şişedir
Kırılırsa yapamazsın sevdiğim
Karacaoğlan derki gam yükünü götürme
Kötüleri meclisine getirme
Kömürcünün dükkanına oturma
Ak üstünü kara eder sevdiğim
BOZLAK
(Tüzelli köyünden Mustafa Turan’dan alındı)
Hasretinden dertli sinem delinir
Ayrılınacak dost kıymetin bilinir
Kulağıma hayal meyal çalınır
Seda ile tatlı dillerin senin
Ilgıt ılgıt eser garibinin yeli
Kırıldı kollarını dönmüyor geri
Hamam’dan Humas’dan Urum’dan beri
Oturur beklerim yolların senin
KARACAOĞLAN
Karlıdağlar bir sualim var sana
Kömür gözlüm geçtimi ola başından
Bir firkat geldi de ben de söyledim
Alem sele gitti gözüm yaşından
Yüksek kayaların taşçılar dövmüş
Tomurcuk güllerin yad eller dermiş
Benim dostum size emanet imiş
Saklan dağlar, boranından kışından
BOZLAK
Salını saline gelen sediğim
Bunca aşıkların ahu zarızın
Karşıdan karşıya Bulgar dağısın
Seherin güneşi tez değer sana
Ünlü Halk Türkücü ve Sazcıları:
Güneyseden:
Ladif
Ali Mengövüç
Mehmet Ammuri
Camar Ahmet
Seydimen:
Oruçlu Kocamanoğlu Mustafa
Tılbaşar mezresinden: Reslen ağanın azabı Kör Yusuf
Nizip’ten:
Deli Mehmet
Hafız Hüseyin
Çerkişli Mehmet
Vezir Ahmet
Haydar Mehmet (bağlama)
Mızar: Yapıcı Ustası Kadir Recep
Mercen: Arap Halil
Karacaviran:
Ebudede çiçeğinin oğlu Hacı Şaban Hüseyin
Davudun oğlundan Batılın oğlu Cemal
Şekep’ten:
Deli Hasan oğlu Halil
Haral’dan: Haydar Dede
Oğuzeli’den: Derik (Zurna)
Lohan: Ökkeş (bağlama)
Karaçomak’tan: Habeş (Zurna)
Barak’tan: Sait Ağa ve oğlu İbrahim
Şehirden:
Ali Kaplan (Davul)
Aziz Kaplan (Davul)
Kazım Kaplan (Zurna)
Cemil (Zurna)
(Gaziantep Valiliğine sunulan raporlardan alınmıştır.)